Kabakçı Mustafa ve Osmanlı'da Cülus Hikayeleri

Karıştırmayalım.

Başlıktaki Kabakçı Konyalı olandır. AKP’dan milletvekili.. ”cülus törenlerini yeniden ihya edelim” demeciyle bu yazıya ilham kaynağı olmuştur..
Bir de Nizam-ı Cedit çarığı ayağımızı sıkıyor, poturunun ağzı kaşındırıyor, külahı zülüfümüzün üstüne sarkıp havamızı bozuyor diyerek modayı bahane edip Cemil İpekçileşen hem sonra “Müslümanların şahbaz dilaver evlatlarının Frenk kamçısı altında talimi reva mıdır! Talim gavur işidir!” diyerek kostaklanan tarihçi Ahmet Refik Altınay’ın eylenceli fıkır da fıkır anlatımını, Türkçeleştirerek yazıyorum, “cani zihniyetlerle beyinleri donatılmış, düşünce yetileri bozulmuş baldırı çıplak serseri takımının başına geçip "halim-selim" Sultan Selim’i tahtından eden bir Kabakçı daha var ki onunla karıştırmayalım.

Bir de haşa varlığından kuşku duyanlar var... Allah, yaratınca böyle yaratıyor işte: Çift, çift... Tarihin çöplüğünde kaldı diyorsunuz Kabakçı Mustafa, bir de bakmışsınız Hem Mustafa hem Kabakçı burnunuzun dibinde.. Üstüne üstlük aynı zihniyet.. Tek farkları çarıktır, poturdur, zülüftür diye mızmızlananın Kastamonu’lu olması. Bana ilham veren ise Konya’dan oluyor. İçinden değil, İnsuyu’ndan..

***

Bu iş kötüye gider!
Eskiye dönülüp cülus’a karar verirlerse, cülus sonrasında yeninin eskiyi kuşça canından etmesi Osmanlı’da gayet sıradan bir vaka..

Sözüm yukarıya.
Kaç rakımlıydı o tepe?

864 diyen de var 1092 diyen de. Her neyse sözüm işte oraya, orada taht kurmuş olana:
Tedbir al! Tahtı boş bırakma! Hamama bile gitme!

Önüne gelecek kanun değişikliklerine dikket et, temsil, Cumhurbaşkanı’nın maaş ve ödeneklerinin arttırılmasına dair lahiya’dır diye bir yazı önüne düşerse, ağzını kulaklarına vardırıp gözünü kapatıp imzayı basma. Satır aralarına sıkıştırılmış bir adet “Cülus’a dönüş” maddesinin olma ihtimali kuvvetle muhtemeldir. Onaylamış olursun. Onayladıktan sonra cehepelileşip ağlamanın faydası yoktur.Sonrası yandı gitti keten helva!

***

Cülus, tahta çıkacak olan şehzadenin padişahlığını ilan etmesidir. Tören ardından gelir. Kurucu baba Osman Gazi’nin kılıcı şehzadenin beline bağlandıktan sonra sivil, asker bürokrat takımının biat etmesiyle biter. Sonra gelsin “ayak takımına” cülus bahşişi. Bunlar yeniçeri taifesi oluyor... Buna dair bol miktarda kayıt var. Sivil takımına ise iki paket makarna, üç kiloluk tursil iki kalıp hacışakir sabunu verildiği söylentisini duymuş olmakla birlikte referans gösteremediğimden ötürü sadece bir söylenti olarak size aktarmak durumunda kalıyorum!

Cülusu ve törenini büyük bir açıklıkla anlatmış olmama karşın, yazının başlığında vermiş olduğum sözü yerine getirmiş olmak için, çok sayıdaki cülus hikayelerinden birinin araya sıkıştırılmasının bir sakıncası olmayacağını, hatta tam da sırası olduğunu düşünüyorum: 3. Mehmet’in cülus töreninde, obez olduğu için kılıcı bele tutturacak kemer bulmakta güçlük çekilmiş, zar zor bulunan bir Macar kadanasının eyer kayışı kemer yapılıp ek delik açılarak Mehmed’in beline kemer niyetine bağlanmış, kılıç kemerle bel arasında kalan et tabakasının kalınlığı nedeniyle yerine oturtulamadığından iki kez yere düşürülmüş, her düşüşte çıkan ses sizinkini ürkütmüş yatağın altına saklanmasına neden olmuştur. O andan itibaren kardeş fobisi hastalığına tutulan Mehmet’in, tahta çıktıktan sonra ilk işi 19 adet irili ufaklı kardeşini öldürtmek olmuştur! Babası 3.Murad’ın saltanatı boyunca yaptığı en iyi iş olarak tarihe geçen 19 adet Osmanlı şehzadesinin tabutları sarayın bir kapısından çıkarken, Sultan 3.Mehmed’in salya sümük ağladığı da kayıt altına alınmıştır. Eh İçlidir ve ne de olsa şairdir. Şiirlerinde Adni mahlası kullandığı yazılıdır.

***

Kardeş katlinin bir Osmanlı geleneği olduğunu bilmez değildir yukarıdaki. Yukarıdaki, yukardaki dediğim en yukardaki değil, 864’te olan, bu geleneğe bir derse hani bindiği attan düşen zat var ya, onun her ağzını açışında sarfettiği “ kardeşim” lafzına iki diyerek bunu bire eklerse her halde durumun vehametini anlar da tedbirini alır.
Şu anda tahta gözünü diken veliaht bir cıgara içimlik mesafede oturuyor.

Mesafe önemli. Bir de hamam meselesi var ki o da önemli!

Mesafe önemli, zira tahta ilk hoplayan şehzade tahtın da sahibi oluyor. Ancak hopladıktan sonra cülus öncesi hamama giderse taht da gider baht da battal olur. Mustafa’nın, bu başka Mustafa, Fatih Sultan Mehmed’in oğlu şehzade Mustafa, Taht’a en yakın aday olarak durmasına karşın tam taht’a hoplayacağı sırada önce hamama gidip yorgunluk atmaya kalkınca olan olmuş diğer kardeş Bayezid’in tellak’ının kolları arasında hakka yürümüştür.
Sofu Bayezid olarak da bilinen bu şirin padişahımız da şairdir. Şiirlerinde Adli mahlasını kullanmıştır. Adni değil... Üstelik bestekar tabiatlıdır. İki yeğenini ve üç oğlunu öldürtmüştür. Salya sümük ağladığına dair bir kayda rastlanmamıştır.

***

Bana kalırsa Konya’lı Kabakçı’nın önerisini, 864 rakımında oturan zat cülus tarihimiz üzerinden okumalıdır. Tehlike kapıdadır. Taht odasına kendisini kilitlemesi hamama dahi gitmeyip tahtında oturduğu yerde su dökünmesi, Önüne gelen layihaları okumadan imzalamaması benim önerimdir.

Tamam da bütün bu önlemlere karşın, kötüsü mü geldi, tahtından ayrılmamak için direnen Genç Osman rahmetlinin feci sonunu düşünüp tabanları yağlamalıdır...

Ama hiç bunlara gerek kalmayabilir de. O da Kayseri Sancağı’na çekilip müezzinlik yapmasıdır.