Demokratik Açılımınızı Yesinler

“Bir bahçede, herşey büyür... Ama önce hepsi solar ağaçlar yeniden yaprak vermek, daha kalın, daha güçlü, daha yüksek olmak için eski yapraklarını dökmek zorundadır. Bazı ağaçlar kurur ama sürgünler onların yerini alır. Bahçe çok bakım ister. Ama bahçenizi sevdiniz mi ne üzerinde çalışmaktan ne de beklemekten yakınırsınız. Dolayısıyla da mevsimi geldiğinde gereğinden emin olursunuz.” (Jerzy Kosinski, Bir Yerde, 1972)

Yeni baskılarının yapılıp yapılmadığını bilmiyorum. Ancak Kosinski’nin “Boyalı Kuş”unun daha çok bilindiğini ve benim kuşağımın bir dönem bu kitabı pek severek okuduğunu söyleyebilirim.

Girişte alıntı yaptığım “Bir Yerde”nin kahramanı bir bahçıvan. “Kendini bildi bileli", sahibinin çok zengin olduğu anlaşılan bir köşkün bahçıvanlığını yapıyor. Nüfusa kaydı yok. Yaşadığına dair hiçbir belge yok. Sigorta kartı, sağlık belgesi, maaş cetveli, herhengi bir evraka atılmış bir imza eş, dost kimsesi yok... Okuma yazması da yok... 40 yaşlarında olduğunu tahmin edebildiğimiz kahramanın adı Chance daha doğrusu patronu tarafından böyle çağrılıyor. Aslında adı da yok. Yüksek duvarlarla çevrilmiş köşkten bir defa olsun dışarı çıkmamış. Bırakın çıkmayı merak edip dış dünyayı kapıdan kafasını uzatıp bakmamış bile... Dışarıyla tek bağlantısı bahçenin köşkten uzak bir köşesinde bulunan tek odalı “müştemilat”ında bulunan televizyon. Bahçe işlerinden arta kalan zamanı televizyon başında geçiriyor kahramanımız. Günün birinde patronu sizlere ömür.., Chance hiç bilmediği dünyaya elinde bavulu adımını atmak zorunda kalıyor ve “üniformalı özel şoför” tarafından kullanılan son derece lüks bir araba adamcağıza çarpıyor.

Chanel önce hastaneye ardından da hemşireli doktorlu zengin bir malikaneye... Çarpan arabanın ve getirildiği malikanenin sahibi Amerikanın en büyük finans şirketlerinin birinin patronu ve Amerikan Başkanı’nın çat kapı arkadaşı..

Alıntısını yaptığım sözlerin benzerini, enseye tokat malikaneye gelen ve kendisiyle tanıştırılan Amerikan Başkanı’nın “Borsada havaların kötü gitmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?” sorusuna verdiği yanıtta sarfediyor: “Bir bahçede bitkilerin filizlendiği bir mevsim vardır. İlkbahar ve yaz vardır, ama sonbaharla kış da vardır. Ardından ilkbaharla yaz geri gelir. Kökleri koparılmadığı sürece herşey yolundadır, iyi olacak demektir.”

Başkan bu sözler karşısında “çok hoşnut kalarak” şunları söylemek gereğini duyar: “İtiraf etmeliyim ki bu söyledikleriniz, uzun, çok uzun zamandan beri işittiğim en iç rahatlatıcı ve iyimser açıklamalarardan biri...”

Adamcağızın, ağaç köklerinin korunması halinde mevsimler değişikliklerin bahçeye zarar vermeyeceği yollu safiyane sözlerinden Başkan’ın anladığı, uzun zamandır diplerde süründüğü anlaşılan borsanın yeniden ayaklanacağı oluyor!

Adamcağız çekip gitmek zorunda kaldığı bahçesini özlemle anıyor... Son derece basit, yalın cümlelerle bütün yaşamının geçtiği, elleriyle binbir emekle yarattığı ve “benim” olarak benimsediği “bahçesinden” sözediyor, öbürleri bu sözlere yükledikleri farklı manalar eşliğinde başka bir vezin tutturmuşlar çığırıyorlar. Hani bir söz vardır ben diyorum Çanakkale Boğazı o diyor Amazon... Böyle miydi? Ne bileyim beni zorlamayın yahu... Ne anladıysanız o işte!

***

“İçişleri Bakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği, Basın Açıklama, no: 2009/89..

Bakanlığın internet sitesindeki başlık bu.

İçişleri Bakanı Beşir Atalay, bir gün öncesinden açıklama yapılacağı bilgisini alıp sabahın erkeninden nöbete giren basının karşısına geçip 20 dakikalık bir açıklama yaptığını öğreniyoruz bakanlık sitesinden.

Roman kahramanı iyi yürekli, organik, sevimli “sadece insan!” Mr. Chance’yi, By.Beşir’e benzetmek kuşkusuz haksızlık ve saygısızlık olacaktır. Cahance’ye demek istiyorum... Benim muradım By. Beşir’in açıklamalarından basın mensuplarının nasıl oldu da bu kadar derin manalar çıkarttığı! Bu derin mananın taşıdığı derinliğe vakıf olabilmak için ya Amerikan mekteplerinde tedrisat yapmış olmanız gerekir ya da bizzat Amerikan Başkanı...

Şahsen ben bir mana çıkaramadım bu kadar derin manalar nasıl çıkartıldı onu da anlayamadım mübareklerin her biri Amerikan Başkanı olmuş... Kitaptaki demek istiyorum! By. Beşir Çanakkale Boğazı diyor, öbürsüler Amazon..

***
Saydım. “Demokratik Açılımlar” çıkınının Kürt bölmesine ilişkin metin en uzunu 9 cümle olan 31 paragraftan ibaret. Tek yerde “Kürt” sözcüğü geçiyor. “Kürt meselesi olarak adlandırılan meselenin...” O kadar.

Metinde “Kürt” sözcüğü bu kadar yer açabiliyor kendine... Peki ötekiler?

Bahçıvan ağzı... Yani Amazon!

Temsil, şu sözlerden ne anlaşılır?

“Çalışmalarımızda çeşitli ülkelerin bu konudaki tecrübelerini inceliyoruz. Çözüm konusunda dünyaya örnek oluşturacak bir Türkiye modeli oluşturalım inşallah..”

Benim anladığım şu: Başka ülkelerin deneyimlerinden kimi dersler almalıyız. İnceliyoruz. Modeli ülkemizin özgün şartlarına bakarak oluşturmalıyız. Oluşturacağımız model, Allah tarafından benimsenir ve uygun görülürse dünyaya da model olarak ihraç ederiz!

Allah’ım sen bize yardım et!

Taraf’tan Yasemin Çongar’ın anladığı ise şu: “ Atalay, ’Çözüm konusunda dünyaya örnek oluşturacak bir Türkiye modeli oluşturalım inşallah ‘ cümlesiyle(de) birden çok şey söyledi. Bu cümle, sadece diğer ülkelerin çözüm modellerinin bire bir kopye edilmeyeceğini anlatmıyor, bence daha önemlisi, çözümün bir anlamda ‘nihai’, yani adil ve kalıcı olması gereğini vurguluyordu. Zira ‘dünyaya örnek olacak ‘bir çözüm,ancak yirmibeş yıldır akan kanı durduracak, Türkiye’yi silahların gölgesinden kurtaracak bir çözüm olabilir ve bu da PKK’lıları dağdan indirip her türlü siyasi talebin siyaset meydanında ele alınabileceği bir ortamın kurulmasını şart kılıyor.” (Taraf y.ç. Hayırlı bir siftah 30.7)

Hemen şuracıkta bir not ilave etmeliyim. Yasemin Hanım’ın “Dünyaya örnek olacak bir çözüm” modeli olarak sunduğu fikri yaratım, kendisine ait değildir... Amerikan tezgahlarında dokunup üretilen bir modeldir. Bu model üretimle Amerika, Kuzey Kürdistan pazarına Türkiye üzerinden açılım sağlayacaktır. Türkiye merdiven altı üretimde taşeron firma olarak kullanılacaktır. Yasemin Hanım’ın “Hayırlı bir siftah” başlığı yerindedir, ne diyeğim, siftah sizden bereket Allahtan!

***

Yasemin Hanım’ı en çok umutlandıran ve mutlandıran Atalay’ın demokrasi ile ilgili sözleri olmuş.

İçişleri Bakanı Atalay, sorun daha fazla demokrasi, daha fazla hak ve özgürlükler temelinde çözülür. Çözüm sürecinin yönü demokratikleşmedir” lafını edip geriye doğru kaykıldığında kendini zaptedemeyip metalci selamı çakan Yasemin Hanım’ın birkaç gün kaybolmasını meydana çıktığında da fondontenle kapatmaya çalıştığı gözünün morluğunu nezarette geçirdiği dinlenceye bağlayanlar varsa da gazetesinin haber verme anlayışı doğrultusunda söyleyeyim Emniyet Teşkilatı içindeki güvenilir kaynaklara göre, bu haberi doğrulayacak mercilere henüz ulaşılamamıştır!

En son aldığım haber ise ki bu da Emniyet Teşkilatı’ndaki güvenilir kaynaklardan elde edilmiştir ancak isim veremem üniversite harçları için sokaklara dökülen ve münasebetsiz demokratik taleplerini dile getiren “haytaların” içinden bir”hayta”nın dirseğinin, Yasemin Hanım’ın gözüne gelmesiyle birlikte morarmanın vuku bulduğu yolundadır...

Yine çok satan gazetelerden birindeki güvenilmez kaynağımın, ne yapayım başka yok uçurduğu habere göre gelmiş geçmiş en büyük demokrat Tayyip Bey, kebabçı mebus arkadaşının dükkanında birbuçuk adanayı bir kıymalı pide içine koyup, onu da lavaşa sarıp yerken, işçi emeklilerinin de içinde yer aldığı “hayta” kalabalığın “biz açız siz tıkınıyorsunuz!” sadalarıyla dükkana yürümeleri üzerine rastlantı bu ya, o anda orada bulunan Yasemin Hanım’ın kafasına gelen Maraş usulü içli köftenin azizliğine uğrayarak hoppala olduğu yolundadır!

Yasemin Hanım’ın, demokrasi paketinin ”kapsayıcılığına” özel bir önem atfetmesini bu içli köftenin azizliğine bağlayan tanıklar yok değil. Ancak en azından şimdilik tanıkların gizlilik kapsamı içine alınması kararı alındığından, açıklamam doğru olmayacaktır...

Bu yazıyı yazarken, birden içimde bir hafiflik, bir rahatlık ancak kısa sürdü meğer Tayyip Bey’in başbakan kimliğini çekmeceye kapatıp, parti başkanlığı kimliğini cebine koyması geçiciymiş, ben de sandım ki, ama nerde, meğer Ahmet Türk ile görüşebilmek için bu yolu seçmiş.. Sonradan öğrendim ki Başbakan’ın kasaplar derneğinden, overlokçular federasyonuna varıncaya kadar bir yığın kuruluşun kimliği varmış çekmecesinde. Duruma göre kasap Tayyip... Overlokçu Tayyip... Ee, kapsayıcılık böyle bir şey olmalı!

Bu durum, Yasemin Hanım’ı haklı çıkartmıştır.

Kapsayıcıdır!

Tayyip Bey Kürt kardeşlerimin siyasal temsicilerini, Kürtçe ezanı, Kürtçe kur’an’ı, Kürtçe mızraklı ilm-i hal’i ve “Şeş” üstünden Kürtçe Kolbastı’yla, sümüklü Fetullah’ın Kürtçe vaizlerini demokratik açılım paketinin, Kürt dilini özgürleştirme sürecinin basamakları olduğuna ikna edip onları Kuzey Kürdistan açılımı doğrultusunda “ikna” ederse, siftah sizden bereket Allah’tan! Ya da aynı anlama gelmek üzere Amerika’dan..

Bu arada, son Ergenekon dalgasının kapsam alanı Kürt topraklarına doğru uzanmaktadır. AKP’nin demokratlığının sınırlarını ölçmek için en küçük bir karşıtlık geliştirmeleri halinde, cenaze arabalarının üstünde yazan, “Her AKP karşıtı mutlak Ergenekon’u tadacaktır” ayeti kerimesi uyarınca Ergenekon’un bilmem kaçıncı dalgasında Silivri’de gayet demokratik bir şekilde yargılanma sırası Kürt kardeşlerimize gelirse kimse şaşırmasın!

Bu, AKP’nin demokrasi anlayışıdır..

Delil mi?

Bulurlar... Temsil, Ahmet Türk, hani olur ya, Yalçın Küçük’e telefon açıp “iro tu çawayi” (bugün nasılsın) dese, Yalçın Küçük’ün cevabı da “Allaha şükür” olacak değil herhalde.”Başi” olacaktır...Ne demek bu? Halen mi “başi..”70 kez müebbet istenirken, bu durumda bile “başi..” Herife bak, hem Ergenekoncu, hem de Kürtçe “iyiyim”, bunun arkasında ne var? Alın size delil!

Kısaca, ben bunların demokratik açılımını yerim! Siz de yiyin!