Bizim Yakanın Çocukları ÖDP'li Gençlere Açık Mektup

Öncelikle hepinizi içtenlikle selamlıyorum.

Zamansal yaş tarifine göre, en büyüğünüzün iki katı, dilim varmıyor ama maalesef büyük bir ihtimalle belki de daha da fazla bir yaşanmışlığı geride bırakmış olan bir ağabeyinizin hitap şeklinin ve bu açık mektubu yazma cesaretinin hoş görüleceğini umuyorum.

Kuşkusuz sadece bu değil beni cesaretlendiren. Bundan çok daha önemlisi ve önceliklisi sömürüsüz, eşitlikçi, özgür bir dünya tasavvurunda ortaklaşmamız, aynı engin denize doğru akmamız ısrar ve inatla o büyük “ütopya” nın gerçekleşmesi için sürdürdüğümüz “keçi” inadımızdır beni bu yola kışkırtıp yüreklendiren...

Bir de geçmişte resimle çokça uğraşmış, şimdilerde de arada bir fırça, boya, tuval yaşadığı mekanı darmadağın edip etraftakilere “illallah” çektiren birinin fevkalade kişisel ve mesleki merakına yorarsanız bu cesareti, sevindirmiş olursunuz beni...

Zaten benimkisi de tamamen mesleki bir merak. Neden yeşil?

Ama önce partinizin Genel Başkan Yardımcısı Önder İşleyen’in açıklamasını sevinçle okuduğumu söylemeliyim..

Bu mektubu okuyanlar arasında İşleyen’in açıklamasını gözden kaçırmış olanların merakını gidermek için olayı hatırlatmama izin verin. Roni Margulies, Fethullah Gülen ile liberallerin ortaklaşa çıkardığı “Taraf” adlı gazetenin sabah akşam sola ve sol değerlere küfür etmeyi meslek edinmiş yazarlarından biri... Eşi ve dostlarıyla Beyoğlu civarında bir “cafe”de kahvesini höpürdetirken bizim yakanın gençleri kafasından aşağıya... Yeşil boya...

Olay bu kadar naif ve basit... Ankara dışındaydım geldikten sonra haberdar oldum ki başta “Taraf” olmak üzere cemaatin bütün gazeteleri kızılca kıyamet! Duyduğuma göre Altanlar’dan Mehmet olanı mı, yoksa Ahmet olanı mı şimdi anımsayamıyorum, al birini vur ramazan davuluna, her neyse yazıdaşlarına üç beş gün sokağa çıkmayın, zecri durumlarda çıksanız da Fethullah Hoca efendinin üfürüklediği şu muskalardan oranıza buranıza, fark etmez, takının diyesiymiş!

Adamcağızın gazetedeki köşesinde resmini gördüm. Söylemesi ayıp benim kadar olmasa bile saç konusunda fakirce... Gel de gülme... Hay sizin elleriniz dert görmesin... Yahu nerden de aklınıza gelir böyle şeyler... Boya bu be! Akışkan cinsten ise ve kendine kafada çocukluktan kalma bir dış çatlak bulmuşsa bunu yol belleyip, neüzibillah şuradan başlayıp enseye doğru aheste yol alır ki nereye yöneleceği, nerede mola vereceği bilinmez. İlkin bizim Josef’in hayaletini, Stalin diyorum, ense kökünde hissetmiş olduğu kesindir Roni Bey’in... Sonra, eline gelenin renginin yeşil olduğunun ayrımına varınca rahatlamışsa da ürküntüsü sürmüştür bir vakit garibimin!

Bütün gazete taramalarıma karşın boyanın saçsız kafayla ilk teması ve temas sonrasındaki yolculuğu esnasında, kel kafayı taşıyan gövdenin ilk tepkisinin ne olduğunu öğrenemedim. Açıkçası bunu sizlerle şöyle yüz yüze oturup konuşup öğrenmek isterdim. İşte bu da size, bizdeki gazetecilik anlayışında “merak” unsurunun olmadığına ve bunun da hissedilir bir eksiklik olduğuna dair harika bir örnek. Mutlaka not alınmalı diye düşünüyorum... İhmal etmeyin..

Sözü dolandırmadan ve becerebilirsem “Neden yeşil” sorusuna dönmeye döneceğim de önce yaptığınız bu sanatsal eylemin bugüne kadar değinilmemiş bir yanına temas etmek istiyorum. İşin bu yanını görmeyip sizi hedef alanları da şiddetle kınıyorum. Bir kutu boya alırsanız kimler kazanır sorusunun yanıtını tv’lere çıkıp da,“bir simit alırsanız” ya da “bir sakız alırsanız kimler kazanır” diğe sırıtan eşek kadar olmuş proflara bırakıyorum. Elbette sizin niyetiniz yerlerde sürünen boya sektörünü ayağa kaldırmak değil, ancak eşek kadar olmuş proflar olaya bu yönüyle de olsa bakabilirlerdi diğe düşünmüyor değilim.

Sevgili dostlarım buraya kadar yazdıklarımdan sanatsal eyleminizi sonuna kadar desteklediğim fikrini elbette edinmişsinizdir. Ancak bazı itiraz noktalarımı da belirtmeden geçmeyi bir “objektivist” olarak doğru bulmuyorum.

Önce belirtmeliyim ki “Neden yeşil”, bir soru cümlesi değil bir itiraz cümleciğidir.

Renklerin özelliklerinden dolayı çeşitli anlamlarla yüklü olduğunu bütün resim meraklıları bilir. Yeşil rengin dinlendirici bir etkisi olduğu doğrudur, ancak açık alan çalışmalarında daha dinamik renklerin tercih edilmesini bir ağabeyiniz olarak salık veririm. Örneğin ortaya çıkan sanatsal ürüne ve bu sanatsal ürünün sergilendiği ortama enerji ve hareketlilik katmak istiyorsanız kırmızı ya da turuncu gibi sıcak renklere gönül eğmelisiniz.

Şimdi Roni Bey üstünde yaptığınız sanatsal çalışmada ki ahh maalesef göremediğim için bir şey söyleyemiyorum, ancak sürrealist bir çalışma olduğunu tahmin edebiliyorum turuncu renk kullanılsa idi sanki daha bir oturaklı ve isabetli olurdu diğe düşünüyorum... Evet belki de “doğa dostu yeşil adam” adını vermekte bir sakınca olmayan bu eserinizdeki renk seçiminize yönelttiğim eleştirileri kulak ardı edeceksiniz ama, elimden gerçekleri söylemekten öte başka bir şey gelmiyor.

Sürdürüyorum:

Renk uygulamasını yaptığınız objeyi önceden zımparalayıp temizlediğinizi ve yüzeyinin pürüzsüz olup olmadığını kontrol ettiğinizi umuyorum. Aksi halde kullandığınız renk ne denli canlı ve diyalog yeteneği ne denli fazla olursa olsun o canım renk donuklaşır ve pörsür. Şimdi ben size bu satırları yazarken kafası zımparalanan bir adet Roni Bey, ardında bizim Josef’in hayaleti gözümün önüne belirmesin mi, kıpırda da göreyim seni Roni efendi! Gel de gülme... Yani çocuklar vallaha da billaha da bir alemsiniz ve ayakta alkışlıyorum sizi..

Haa, umarım tercihinizi akrilik boyadan yana kullanmşsınızdır. Çünkü bu boya en çok otuz dakika içinde kurur ve altı saat sonra da obje tekrar boyanabilir... Okudunuz... Tekrar boyanabilir diyorum... Hani kurudu ya... Anladınız... En iyisi siz bir dahaki sefere beni de çağırın!

Bu mektubu sonlandırırken 18 Eylül tarihli Taraf’ta gözüme çarpan küçük ilanla ilgili bir not düşmek istiyorum. Not tam olarak şöyle: “Son dönemlerde Roni Margulies’e yapılan saldırıları kınıyor dini, dili, ırkı ne olursa olsun herkesin bu ülkede yaşama hakkı olduğunu biliyoruz..”

Şimdi bu ilanı veren/verenler dil, din, ırk farkı gözetmeksizin eşit ve özgür bir dünya için canını feda etmiş devrimcilere üç öğün küfreden Roni Bey’in saldırıya uğradığını filan düşünüyorlarsa pek büyük bir aymazlık içindeler. Ben bunu, sizlerin, bizim yakanın çocuklarının son derece verimli ve sanatsal bir eylemi olarak değerlendirdiğimi bilmenizi istiyorum... Ortada bir zarp, bir darp olmadığı gibi, rengin tutması için yapılması gereken zımpara işleminin ıskalandığını sonradan öğrendim ki açıkçası bunu eksikli buluyorum. Yani ortada “saldırı” denilebilecek bir eylem yok... “Doğa dostu yeşil adam” heykeli yapmış bizim yakanın çocukları... Ne güzel...

Mektubumu bitirirken sizleri bir kez daha selamlıyorum.

Olur a! Samimiyetine inanmanızı dilediğim bu mektupta rendice edici bir ima bir söz geçmişse eğer , kesinlikle istemiyerek olmuştur... Tekrar sevgilerimi sunuyorum...