Birinci Meclis - Püsküllü Bela

KENTİN SESİ - ANKARA Yazıları

89 sene önce bugün, 23 Nisan 1920'de Ulus'ta eski Meclisin genel kurul salonunun başkanlık kürsüsüne çıkan merdivenlerinin dibinde durup, çocuk denilebilecek yaşta, açılışı büyük bir heyecanla izlediğini yazar Hıfzı Veldet Velidedeoğlu.

İmlası güzel zekası kıvrak lise öğrencileri arasından seçilen sayıları yirmiye yakın çocuklardan biridir Velidedeoğlu. 17 yaşında tutanak memuru adayıdır. Onu annesi hazırlamıştır ilk güne. Babasına ait ceketin kol yenleri içe doğru katlanararak kömür ütüsüyle bastırılıp birşeye benzetilmiş, gömlek yakası eh şöyle böyle hale getirilmiş ancak ayakkabılarla başedilememiştir. Ayakkabıların burnuna sokulan gazete parçalarına rağmen yürürken vurduğunu ve canını yaktığını yazacaktır çok sonraları bir makalesinde...

Hıfzı Veldet "ana mevzu"ya girmek için yaptığı bu peşrevden sonra 1.Meclis'te (1920-1923) TBMM'nin görev ve yetkileri üzerine yapılan oturumlar ile savaşın gidişatına dair yapılan görüşmelerin hatırı sayılır ölçüde patırtılı ve sert geçtiğine işaret eder. Bu oturumların havasını bize koklatırken insanı gülümseten hatta kıkırdatan, ilginç önergelerin de verildiği hususunu şöyle fiskeleyip geçtiği de olur zaman zaman. Aslında bu fiskeler okuyucuya bıraktığı küçük izlek taşlarıdır ki peşine düşüle!

***

Mustafa Kemal Paşa'nın 24 Nisan 1920'de Erzurum Kongresi'nden İstanbul'un işgaline kadar geçen dönemdeki "ahvale" dair yaptığı uzun ve ayrıntılı "beyanatın"ı bir makalesinde yorumlarken Hıfzı Veldet satır arasında Başkanlık kürsüsüne sunulan bir önergeyi de fiskeleyerek okuyucunun merakını cimcikler ve savuşup gider. Başkanlık makamına sunulan önerge: "Püsküllü Bela Fes"e dairdir.

***

Gel de meraklanma!

Meraklandım.

İmza, kısa bir süre sonra 30 Aralık'ta "düellonun serbest bırakılması" için de önerge verecek olan Bursa milletvekili Dr. Emin Bey'e ait ve şöyle:

"Cennetmekan Sultan Mahmudu Sani zamanında Adalı rumlarını takliden serpuş olmak üzere kabul edilmiş olan fesin bir serpuşu milli mahiyetinde bulunmadığı nazarı itibara alınarak ekseri Şark ve müslüman milletlerinin öteden beri bir serpuş olarak taşıdıkları ve son günlerde herkesin seve seve giymeye başladığı kalpağın bir serpuşu milli olarak kabul ve ilanını teklif ederiz."

"Türk Parlamento Tarihi" adını taşıyan kitabın 1.cildi 1919-1923 dönemine ayrılmış ve "İlginç Kanun Önerileri ile Önergelerin Başlıkları" bölümünü okuyup, bugün Kurtuluş Savaşı Müzesi olarak kullanılan Ulus'taki bu taş binanın genel kurul salonuna girerseniz "hayır, hayır olmaz, katiyen olmaz" sadaları arasında Çorum milletvekili Haşim Bey'in kürsüye doğru hışımla yürüdüğünü görürsünüz.

Sarfettiği sözler kitapta nokta nokta ile geçiştirildiğine göre ağır küfürler kullandığı anlaşılan ve "Fes Türkün ruhuna yerleşmiştir" diye girişte hemen solda, üçüncü sıradan bağırıp yumruk sallayanın ise, daha sonra şapka kanunu (1925) çıkıp yürürlüğe girdiğinde kafasına ilk bulduğu şapkayı geçiren, Tunalı Hilmi Bey'dir ki bunun bir Meksika şapkası olduğu söylenir, bugün Ankara'nın en şık şapka mağazalarının bulunduğu caddenin adının bu zata ait olması ise tamamen tesadüftür.

Sivas milletvekili Mustafa Sami Bey'in önergeyi desteklerken kafasındaki fesi yere çalarak hırslanmasını gülünç bulup, içinde bulunduğunuz mekanı unutarak kıkırdayacağınıza pencere pervazlarının köşelerine, perdelerin kıvrımlarına, köşeye bucağa sinmiş seslere kulak vermenizi öneririm. Böylelikle salkım saçak kaşları ve fevkalade bıyıklarıyla her 23 Nisan'da eski meclisi "tavaf" eden emekli Albay Örfi Bozkurt'un (amcamdır) hışmından kurtulma ihtimaliniz olabileceği gibi, "püsküllü bela" deyiminin kaynağına dair fikir sahibi olur ve kullanılan argümanın sağlamlığı karşısında fesinizi çıkartısınız!

İşte o argüman: "Devletin genel olarak tüm hizmetkarları ve tebasının feslerine taktıkları püskül bükülmemiş ipekten yapıldığını söylememe gerek yok. Rüzgar,yağmur ve benzeri nahoş etkilerin yol açtığı zarar nedeniyle püsküllerin hergün taranması kaçınılmaz bir mecburiyet haline geldi. Püskülleri taramak için çoğunlukla Yahudi oğlanlar ayakkabı boyacıları gibi sokakta çarşıda "Püskülünüzü tarayalım" diye bağırarak dolaşırlar, kadınlar da taranmış püskülleri tepesi kalıpla düzleştirilmiş feslere takarlardı. Şimdi azınlıkları kovaladık ne Yahudi, ne Ermeni... Karılarımızı da Ankara'ya getiremedik... Ne püskülümüzü taratabiliyoruz ne de püskülü feslere adam gibi takabiliyoruz. Fes başımıza püsküllü bela kesildi" diyerekten önergeye destek vermiştir!

Ancak önerge reddedilerek işleme alınmamıştır.

***

Birgün yolunuz Ankara Ulus Meydanı'na düşerse, düşmese bile düşürün sırtınızı "Atlı Atatürk" e dönün, tam karşınıza gelecek olan vakur ve hüzünlü yapı bodrum üstüne tek kat olarak inşa edilmiş olan 1. Meclis binasıdır... Sağdan üçüncü kapı genel kurul salonuna açılır. Ayak uçlarınıza basarak girin içeri.

Cüppeli eli tespihli üfürükleri fevkalade kuvvetli hocalar, beyaz sakalları döşlerinde her derde deva şeyhler, her bıyığına adam asılır Kürt beyleri, Avrupa'dan tahsilden yeni dönmüş nokta bıyıklar, pırıl pırıl üniformalı bıyıkları Enveri genç subaylar, bellerinde lagant tabanca ceplerinde söğüt yaprağı bıçak Teşkilatı Mahsusa ve son derece haşin Halk İştirakiyun.

***

Ceplerinde kurtuluş reçeteleri bir dönem bunları da tartıştılar!

Yolunuz düşerse ki düşsün, gezin 1. Meclis'i. Aman dikkat sessiz ve ayak parmaklarınızın ucunda!