13 Nisan 1909'dan 13 Nisan 2009'a

"...

Kim kaldı İttihat ve Terakki'den

O jöntürkler ki- 'hariçten

Evrak-ı muzırrra celbederlerdi'

O fedailer ki barut öksürürler

Sakal tıraşları mavi

Kırmızı bıyıkları biber..."

Salkım saçak bıyıkları kırmızı sakalıyla Resneli Niyazi, yukarıya aldığım Attila İlhan şiirine bir yolunu bulup girmiş ve pek de yakışmış. Gördüm. Günümüze kadar gelen kartpostalları var.

Resneli Niyaziler 1789 Fransız Devrimi'nin "Liberte, Egalite, Fraternite" şiarıyla çıktılar Makedonya'nın dağlarına. "Kırmızı sakalları biber..."

Niyazi'yi çoğullaştıran hemen onun ardından dağların yolunu tutan Eyüp Sabri ve Enver. Onların da var kartpostalları. Bir tanesi, arkasında acemi bir elin çizdiği gül resmi ile kargacık burgacık Osmanlıca "muhabbetle ellerinden öperim..." İstanbul'dan Sivas'a postalanmış... Kimliksiz... En altta ortada Fransız Devrimi'nin şiarının Osmanlıcası: Hürriyet, Müsavat, Uhuvvet... Türkçesi: Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik... Ortada Enver avcı ceket, tabanca tüfek çapraz fişeklik sağında Şemsi Paşa'yı vuran Manastır Kahramanı Mülazım Atıf fevkalade gururlu, solunda Eyüp Sabri ki sakalsız tüfeksiz bıyıklı...

Sonrası Temmuz'un asi çocukları ve 1908 devrimi... İstanbul Beyazıt Meydanı... Yazılanlara göre yüz binin üstünde bir kalabalık ve "Eşitlik" ve "Adalet" ve "Kardeşlik..."

***

1908 Temmuz Devrimi ile halk ilk kez "vatandaş" sözcüğü ile tanıştı ve bunun beş yüz yıldır muktedirle ilişkisini tanımlayan "tebaa" sözcüğünün yerine geçtiğini öğrendi.

Beş yüz yıldır sarayında kallavi sarık, samur kürk, ipek şal kuşak ve çift yumurta ta..ak oturmakta olan padişah yine yerli yerindeydi, ancak bu defa hem de seçilmişlerden oluşan bir meclis tarafından denetlenecekti. Bu da halk tarafından epeyce tuhaf karşılanmıştı.

Şimdilerde tartışılan "1 Mayıs" inanılması zor ama hem bayram hem de tatil ilan edildi, üstüne sendikal örgütlenme hakkı da ilave edilerek.

Din adamlarının ayrıcalıkları kaldırıldı. Medrese öğrencileri de askerlik yapmaya mecbur kılındı.

"Beşik uleması" unvanıyla binlerce altın maaş alan iki üç yaşındaki kundak bebeleri ile "Sakal hakkı" adı altında hazineden sebeplenen adını yazmasını bilmez "alaylı" Paşa artıklarının önü kesildi.

Eğitim reformu yapıldı. Herkesin kendi anadilinde öğrenim görmesi sağlandı.

Milli sermayenin güçlenmesi için çeşitli tedbirler alınırken, kooperatifler kuruldu. Tarım reformu için adımlar atıldı.

Kadınlar çalışma hayatına atıldı, dernekler ve partiler kuruldu. Sansür kaldırıldı

***

908 Devrimi'nin üstünden bir yıl geçmeden Rumi Takvim'e göre 31 Mart'ta, Miladi'ye göre 13 Nisan'da,1909 oluyor İstanbul'da yer yerinden oynadı, gerici ayaklanma başladı. Amaçları bir olmamakla beraber düşmanlarını İttihat ve Terakki olarak işaretleyen liberal ve dinciler bir ittifak oluşturup kanlı saldırılara giriştiler.

İngilizci liberal Prens Sabahattin'in Ahrar Fırkası ile dinci gerici Derviş Vahdetti'nin İttihad-ı Muhammediye Cemiyeti'nin taraftarları ve bunların beslemeleri Serbesti, Volkan, İkdam, Osmanlı, Mizan gibi gazeteler ayaklanmacıların yanında saf tuttular.

Gerici basının günlerdir süregelen çağırıları önce alaylı subaylarda (erlikten yetişip hiçbir eğitimi olmadığı halde paşalığa kadar yükselme olanakları var idi) sonra da avcı taburlarında karşılık buldu ve "cadı avı" başladı İstanbul sokaklarında. Meclis hiçbir direnç göstermeden dağıldı milletvekili ve senatörler İstanbul dışına bugünkü Yeşilköy'e kendilerini atarlarken ittihatçıların önde gelenleri kendilerini korumak için elçilik binalarında ve yabancıların ikametgahlarında soluklarını aldı... Çok sayıda genç subay, genç ve subay olmak ittihatçı olmakla özdeşleştirildiğinden sokak ortasında vurularak katledildi...

Ele geçen bazı milletvekilleri öldürülürken Yıldız Sarayı'nın penceresinde sivri sakal, redingot ceket, kamburu çıkık ince bir siluet, Asar-ı Tevfik süvarisi ittihatçı Binbaşı Ali Kabuli Bey'in gerici güruh tarafından linç edilmesini izledi.

***

Sonra elektrik direkleri... İttihatçılar 1908'de aydınlatmıştı İstanbul'u ilk kez elektrikle. Liberal-Dinci ittifakı 31 Mart (13 Nisan) günü ittihatçıları çekti bu direklere.

Üç gün geçmeden çok sonra kurulacak olan Enver Paşa'nın Teşkilat-ı Mahsusası'na ve Kurtuluş Savaşı'nın ünlü gerillası Çerkes Ethem Bey'in Kuvay-ı Seyyare'sine ilham kaynağı olacak olan Halk Ordusu (Hareket Ordusu) İstanbul'u kuşattı. Sokak sokak çarpışarak gerici ittifakla, zapt etti başkenti.

Sonra.

Sonrası tarihin sayfalarına düştü ayrıntılı olarak. Özeti tek cümle: Jakobenler ölü devrimcileri indirdiler direklerden çektiler gericileri direklere!

***

Elimde değil, ne zaman yukarıya aldığım Attila İlhan şiiri dilime dolansa, beraberinde bir de telgraf:

"Makam-ı Sadarette bulunan alçağa

Size 2 Nisan 1325 (15 Nisan 1909) tarihli yirmi dört saat mühlet verilmişti. Henüz vücud-i rezilanenize telvis ettiğiniz (rezil vücudunuzla kirlettiğiniz) makamlardan çekildiğinize dair bir iş'ar (bildirim) vuku bulmadı. Bundan çok memnun olduk: Bari tertip edeceğimiz cezaya bu suretle istihkakınızı( hak ettiğinizi) kendiniz tasdik etmiş oldunuz. İhtimal ki orada bulunan bir takım kerhaneci evlatları ilk telgrafımızı vermediler. Onları alınız, okuyunuz, ta ki vebal bizde kalmasın. Okumadığınız takdirde Allahın laneti, ananızın donu başınıza geçsin. Okumayanlar, telgrafları vermeyenlerin kaffesi (bütünü) kerhaneden yetişmiş deyyus-i (deyyus: karısını satan adam) azamdırlar (azam:büyük). Telgrafları vermeyen alçaklar kendilerini yok bilsinler..."

Bu telgraf Halk Ordusu içinde yer alan "İpek Fedaileri" tarafından imzalanıp dönemin Başbakanı Kamil Paşa'ya çekilmiş.

Yani bu çocuklar... Nasıl da asi tabiatlılar... Yahu nereden de buluyorlar bunları... Çok terbiyesizler!

Başka telgraflar da var. Selanik'ten İstanbul'a varıncaya kadar hırslarından yol boyuca ha bire telgraf çekmişler... Ama onlar beter mi beter küfürlü!

Buraya almam yakışık olmaz!

***

Siz bu yazıyı okurken liberal-gerici ayaklanmanın yüzüncü yılının üstünden iki gün geçmiş olacak.

Bakıyorum da Prens Sabahattin nasıl da Mehmet Altan...

Aman da aman Halil Berktay gitmiş de Mizancı Murat gelmiş...

Volkan Gazetesi'ne ister Vakit'i ister Zaman'ı yakıştırın ikisi de uyar...

Derviş Vahdetti Abdurahman Dilipak, olmadı Ali Bulaç...

Sabah yine bildiğiniz Sabah çizgi aynen devam ediyor o zaman Engin Ardıç'a Ali Kemal'lik pek uygun düşer...

Serbesti'den Mevlanzade Rıfat nasıl da hay Allah müstahakkını versin Mümtaz'er Türköne!

İttihad-ı Muhammediye Cemiyeti bildiğiniz sivil toplum örgütü canım, kulağı çınlıyasıca Murat Belge!

Yani sıkılmayacağınızı bilsem hani say sayabildiğin kadar!

Ama Başbakan Kamil Paşa'yı kime benzeteceğimi bilemiyorum!

Bu adamlara, bir de içinden geçtiğimiz şu günlere bakınca, "Tarih tekerrürden ibarettir" saçmalığına inanası geliyor insanın!