Nazilli’nin seçimi ve fabrikanın kurulması çok önemli ve bugünkü Türkiye kapitalizminde imkânsız olan deneyimleri içermektedir.

Nazilli Basma Fabrikası Esintisi

Halkımızın sosyalizm üzerine düşünebilmesi, kafasında sosyalizm denince bir tasarımın canlanması çok önemli. 

Yeni bir cumhuriyet kurarken canlı bir sosyalizm tartışmasına ihtiyacımız olacak. İnsanların bir şeyin kavgasını verirken nasıl bir toplum için mücadele ettiklerini bilmeleri gerekiyor.

Bunun için yaşanmış örneklere dönmek ve hatırlamak sosyalizm üzerine düşünme yeteneğimizi artıracak. Ancak bu deneyimler özellikle yurt dışında değil de, Türkiyeli ise, hala deneyimin etkileri çocuklarda, torunlarda yaşıyorsa… Hala aile albümlerinde o yıllara ait fotoğraflar varsa… Hala sonraki nesillerde izleri duruyorsa… Ve Cumhuriyeti yıkanlar tarafından bu deneyimler ve hatıralar yağmalanmış ve karartılmışsa…

O zaman sosyalizm üzerine yapılan egzersizin değeri kat be kat artacaktır.

Tabi ki Türkiye hiçbir zaman sosyalist olmadı ama farklı sermaye birikim dönemlerinin ihtiyaçları ve dünyadaki siyasi durumdan kaynaklanan olanaklar sosyalizmi tartışabileceğimiz yerel ve sınırlı deneyimlere yol açtı.

1923 İzmir İktisat Kongresi’nden sonra yerli burjuvazi yaratma girişimi iktisadi bağımsızlık açısından bir hayal kırıklığı yarattı. 1929’a gelindiğinde ülke sanayileşememiş ama ithalata dayalı bir ticaret burjuvazisi ülkeyi çürütmeye başlamıştı. Buna emperyalist dünyanın 1929’da girdiği derin buhran eklenmişti. Öte yandan hemen Cumhuriyet’in yanında 30’lu yılların başında planlı ekonomiye dayanarak büyük bir sanayileşme atılımı yapan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği vardı.

Cumhuriyet’i ayakta tutan ve ömrünü uzatan olay bu aşamada egemen siyasetin devletçiliğe ve planlı ekonomiye karar vermesi olmuştur. Bunu daha önce inceledik, İsmet İnönü başkanlığındaki heyetin 1932’de Sovyetler Birliği’ni ziyareti ve alınan kredi ile Türkiye Sovyetlerden sonra planlı ekonomiye geçen ikinci ülke haline gelmiştir.

Sovyet uzmanların katkısıyla yapılan planın kendisi bugün için Sosyalist Türkiye Cumhuriyeti egzersizi için büyük değer taşıyor. Ama biz bu yazıda ancak Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası deneyimini ele alacağız.

Birinci Beş Yıllık Plan içinde yer alan Nazilli Basma Fabrikası 1937 yılında Mustafa Kemal tarafından açılır. O zamanın ölçülerinde son derece modern ve çok büyük üretim kapasitesine sahip bir fabrikadır.

Sovyet uzmanlar Birinci Beş Yıllık Plana yaptıkları katkıda Türkiye’nin ham pamuk ihraç ederken kumaş ithal ettiğini, bunun büyük bir cari açık yarattığını fark etmişlerdi.

Ancak Nazilli’nin seçimi ve fabrikanın kurulması çok önemli ve bugünkü Türkiye kapitalizminde imkânsız olan deneyimleri içermektedir.

Sovyet uzmanlar Nazilli’yi pamuk yetiştirmek için gerekli olan su kaynakları için tercih etmişlerdir. İlk yapılan iş pamuk tohumu ıslahıdır ve tohum seçimi büyük bir titizlikle yapılmıştır. Kurulan Nazilli Islah İstasyonu çiftçiyi yetiştirmiş, tüccardan tohum alımını men etmiştir. Nazilli Sulama Kooperatifi sulama kanallarını oluşturmuştur.

Görüldüğü gibi fabrikanın kurulması tarıma müdahale ile gitmektedir. Bugün bu süreç işleyemez, çünkü tohum ve diğer tarım girdileri yapancı tarım tekellerinin elindedir. Oysa Nazilli Fabrikasının kurulması aynı zamanda tarıma devlet tarafından planlama doğrultusunda yapılan bir geliştirici müdahaledir.

Keza baştan fabrikanın kullanacağı elektrik için termik santral inşa edilmiş, yakınlardaki linyit madeni devletleştirilmiştir. 

İkinci dikkat çekeceğimiz olay, bir fabrika değil, bir üretim birimi inşa edilmektedir. Sosyalizmin inşasında temel toplumsal birim olarak üretim birimi oluşturmanın önemine bu köşede birçok kez değindik.

Planları Sovyet uzmanlar tarafından yapılan fabrika planı ne kadar işçi çalışacaksa o kadar lojman içeriyordu. Türkiyeli bürokratlar önce bunu anlayamamışlardır. Onlar sadece fabrika binalarının yapılmasını yeterli görüyorlardı. Oysa Sovyet uzmanları işçi sınıfının iktidarda olduğu bir ülkenin kültürünü taşıyorlardı, fabrika işçilerin sömürüldüğü değil, çok yönlü gelişecekleri ve insanca yaşayacakları bir ortam sunmalıydı.

Bir üretim biriminde olması gerektiği gibi hem evli hem bekâr işçiler için bahçe içinde lojmanlar inşa edildi. Plana dâhil olan hamam üretim birimine yeni bir hijyen standardı sağladı. Tadı dillere destan ekmek ve simidi üreten fırını ve günde bir kez parasız yemek yedikleri yemekhaneyi ilave etmeliyiz. Ayrıca işçiler akşamları için çok düşük bir ücretle yemekleri evlerine taşıyabiliyorlardı.

Nazilli Basma Fabrikası dokuma işçileri (İrfan Ertel’in koleksiyonundan)

Ama sadece barınma mı? Kreş üretim biriminin çok önemli bir parçası olarak kabul ediliyordu. Okul öncesi her yaştan çocuğu kabul ediyorlardı. Anneler hemen yanı başlarındaki kreşte mesai içinde iki kez çocuklarını emzirebiliyorlardı.

Sümerbank Nazilli Basma Fabrikası kreşinin çocukları fabrikanın ürünü olan basmadan yapılmış elbiseleri ile bir müsameredeler (İrfan Ertel’in koleksiyonundan)

Ya işçi sağlığı? Nazilli Basma Üretim birimi içine 40 yataklı bir hastane kurulmuştu, Türkiye’de çoğu şehirde böyle bir hastane yoktu o yıllarda. İşçilere ve ailelerine, hatta civar halka hizmet veriyordu. Koruyucu sağlık hizmeti ön plandaydı. Sürekli sağlık kontrolleri yapılan işçilerden bünyesini güçsüz gördüklerini 15 günlük dinlenme kampına gönderirlerdi.

Sümerbank Nazilli Basma Fabrikası Hastanesi çalışanları (İrfan Ertel’in koleksiyonundan)

İşçiler barındılar, yemeklerini yediler, çocuklarını kreşe gönderdiler, sağlıklı gelişmeleri izlendi, yıkandılar, ama üretim birimi bu kadar mı? Ya işçilerin ve çocuklarının kültürel gereksinimleri…

Nazilli Basma Fabrikasına aynı zamanda bir ilkokul kuruldu, en baştan çok amaçlı bir balo salonu inşa edildi, son model bir sinema makinesi alındı, kütüphane oluşturuldu, spor tesisleri yapıldı, çeşitli branşlarda kadınlar ve erkekler için spor takımları kuruldu ve fabrika radyosu yayın yapmaya başladı.

Arkadaşlar çocukluğunda ilk kez Fabrikanın piyanosunda çalışıp sonra müzik öğretmeni olan biriyle karşılaşmışlar.

İnsan inanamıyor, bize ütopya gibi gelen bir yaşam tasarımı bu topraklarda ete kemiğe bürünmüş. 

Bugün işçiler için cehennem, patronlar için cennet olan bir sömürü dünyası yaratıldı, Cumhuriyet’i yok eden de bu oldu zaten.

Cumhuriyet’in 100. yılında Cumhuriyet ve sosyalizm deneyimi için yazılan yazılara topluca bakabilirsiniz: