Kemal Okuyan, TKP'nin Filistin tavrını anlattı: 'Propagandaya alet olmayız'

El Aksa Tufanı, özellikle ilk gün ortaya çıkan görüntüler nedeniyle, büyük tartışma yarattı. TKP Genel Sekreteri’yle hem bu tabloyu hem de kamuoyu tepkilerini konuştuk.

Haber Merkezi

Türkiye Komünist Partisi (TKP), Gazze’den İsrail’e saldırının başladığı gün, X hesabından “İsrail işgalden ve saldırganlıktan tamamen vazgeçmediği sürece Filistin halkının eylemleri meşrudur. Filistin devleti kurulmadan “barış” olmaz. Filistin halkının yanındayız” diyen bir mesaj yayımladı. Hem TKP’nin mesajına hem de Filistin’e destek veren birçok sol özneye kamuoyundan çeşitli tepkiler geldi.

Tüm bunları TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan’a sorduk.

7 Ekim Cumartesi günü Gazze’deki Filistinli gruplar, beklenmedik bir saldırıyla Gazze kuşatmasını yardı, İsrail’e sızdı. Çatışmalar halen sürüyor, ancak artık ağırlık, İsrail’in Gazze’ye yönelik, hiçbir ayrım gözetmeksizin yaptığı bombardımanda.İlk güne dönelim. Operasyonda esas güç, tartışmasız Hamas’tı. Sayılar hâlâ net değil, fakat ilk günkü sızmada, askeri hedeflerin yanı sıra, çok sayıda sivil de öldürüldü, kaçırıldı. O günkü görüntüler, birçok kişide tepki doğurdu. Filistin direnişine destek verenlerden dahi operasyonu kınayanlar çıktı. TKP’yse “Filistin direnişi meşrudur” açıklaması yaptı. Ayrıntıları tartışmak yerine bu kadar doğrudan ve keskin bir açıklama yapmayı seçtiniz, neden?

İsrail devletinin ve emperyalistlerin propagandasına alet olmamak, bu propagandayı geriletmek için! Bakın, bu görüntülerdeki vahşeti ve barbarlığı bizim savunmamız mümkün olabilir mi? Bunların bir bölümü Hamas tarafından çekildi ve servis edildi. Burada da bir hesap var. Ancak on yıllar boyunca sürmekte olan Filistin direnişinin meşruiyetini ortadan kaldırmaya dönük inanılmaz bir kampanya başlatıldı İsrail, ABD ve Avrupa çapında. Buna bir tavır almak, müdahale etmek gerekiyordu her şeyden önce. Filistin direnişinin Türkiye’de sadece siyasal İslamcılar ve cihatçılar tarafından sahiplenilmesi gibi bir tablo ile karşılaşılacaktı. Sonuçta Filistin sorununu “uygar ve barışçı İsrailliler, barbar Araplar” algısına kurban etmek istiyorlar. TKP buna boyun eğmez.

Peki, elbette sahada yaşananları bilmek, yorumlamak zor, yine de sormak istiyoruz. Operasyon daha titiz ve sorumlu yürütülemez miydi? Dehşet verici görüntüleri yaratmak, ayrıca paylaşmak niye tercih edildi?

Bu sorunun basit bir yanıtı yok. Her şeyden önce bu, silah gücü kendisinden misliyle güçlü bir kuvvete karşı gerçekleştirilen ama asla küçük denemeyecek bir operasyon. Binlerce Filistinli direnişçi katıldı bu operasyona. Bu sayılara geldiğinizde kontrol giderek güçleşir. Üstelik Filistin’deki her genç için İsrail’in tek bir anlamı var: Ölüm ve zalimlik. İsrail’e sızan silahlı grupların büyük bir öfkeyle hareket ettikleri ortada. Bakın, direnişçilerle birlikte İsrail sınırlarından içeri giren bir Filistinli gazeteci “hayatımda kendimi ilk kez özgür hissettim” diyor, bu duyguyu anlamak gerek. İsrail 7 Ekim’de yaşadığını Filistinlilere her gün ama her gün yaşatıyordu.

Kamuoyunda “Bu operasyonun böyle yürütülmesi, ortaya çıkan görüntüler Filistin davasına zarar verir” görüşünü dile getirenler de var. Siz nasıl yorumluyorsunuz, neyi hesapladılar?

TKP’nin Hamas’a ilişkin düşünceleri ortada. Bu dehşet görüntülerini “ee, etme bulma dünyası” diye izlemediğimiz de açık. Hamas’ın yaptıklarını rasyonalize etmek, onlara mazeret yaratmak gibi bir görev ve niyetimiz de yok. Ancak İsrail devletinin “ben istediğimi yaparım, bana kimse dokunamaz, ben kendimi korurum” algısını yıkmak istedikleri ortada. Bunda başarılı da oldular. İsrail’de geniş bir kesim Netanyahu’yu “bu politikaların bir noktada patlayacağı açıktı” diye suçluyor.

Başa, ilk güne ve TKP’nin tavrına dönelim. Söylediğimiz gibi, görüntüler karşısında Filistinlileri kınayanların bir kısmı, geçmişte Filistin direnişini destekleyen insanlardı. Aralarında TKP’yi dost olarak görenler de var ve şunu dile getiriyorlar: “‘Hangi amaçla olursa olsun, yaşananlar kabul edilemez’ diyemez miydi TKP?”

Diyemezdi değil, demezdi. Bakın bu operasyonun “sivilleri öldürdüler”e indirgenmesi doğru değil. Burada siyasi bir irade var. Üstelik bu operasyon Hamas’a da indirgenemez. Hamas tartışmasız en güçlü ve başı çeken örgüt ama uzun süredir ilk kez bu kadar geniş ölçekli bir işbirliği ile hareket ediyor Filistinli gruplar. Filistinli bütün devrimci örgütler bu sürecin parçası. İddia edilenin tersine, Filistinlilerin operasyonu ağırlıklı olarak askeri hedeflere yönelik ve herkesi şaşırtacak ölçüde başarılı. Bunu örtmek için sivillere dönük şiddet görüntüleri sürekli servis ediliyor.

Çağımızın özelliği bu. Gerçeğin üzeri gerçekle örtülüyor. Dünyayı geçtim, Filistin konusunda özel hassasiyeti olan Türkiye’de bile İsrail’in Filistin’deki barbarlığına, cumartesi günü yaşananlara verilen tepkinin onda biri verilmedi. Bunda bazı önyargıların da payı var. Girmek istemiyorum burada. Ancak şu kadarını söyleyeyim, “uygar, modern, masum İsraillileri cihatçı barbarlar katletti” duygusunu ortaya çıkartan köklü önyargılar var. Bunun üzerine emperyalist propaganda geliyor.

İlk gün İsraillilerin ölümüne verilen tepki kadar Filistinlilerin ölümüne tepki verilmedi tespitiniz haklı. Öte yandan, burada, yaygın medyanın hangi imgelerin, hangi görüntülerin nasıl üretileceği ve yayılacağı noktasındaki hakimiyetinin etkisi yok mu?

Var. Bakın bütün batılı medyayı birkaç gündür takip ediyorum. Öncesinde de böyleydi. İsrail’in Gazze’de evleri, hastaneleri, okulları, camileri yerle bir etmesini genel planla veriyorlar. Uzakta çok katlı binalar ardı ardına çöküyor, sanki İsrail vururken kan yok, ölüm yok, dehşet yok, barbarlık yok. Yüksek teknolojiyle, elleri temiz bir biçimde hallediyorlar işlerini. Algı bu. Yıllardır İsrailli askerlerin sayısız çocuğu, kadını bazen hiçbir gerekçe yokken öldürdüğünü biliyoruz. Medya bunları servis etmez. 

Peki, başta yaptığınız bir tespite geri dönelim: Cumartesi günkü görüntülerin bir kısmını bizzat Filistinli grupların servis ettiğini söylediniz. Dilerseniz “algı yönetimi” deyin, dilerseniz “imgesel mücadele”, bu kavgada İsrail’le aynı yöntemi izlemek faydalı mı? Bu yaklaşımla derdiniz var mı?

Hamas’in ideolojisine içkin bu barbarlık. Biz bu ideolojiyle mücadele ediyoruz. Ancak Filistin direnişini bu ideolojiye indirgemeye kalkanlar ne dediklerini bilmiyorlar. İsrail’de “Filistin’den tamamen kurtulma zamanı geldi” diyen bir hükümet iş başında. Adım adım Filistinlileri boğmaya dönük sistematik bir politikayı yürürlüğe soktular. Filistin’den “yeter” diye güçlü bir ses çıktı. Bunun nedenleri, niçinleri ve sonuçlarından bağımsız olarak bu ses meşrudur. Türkiye’de ve Ortadoğu’da siyasal İslamla mücadele konusunda herkes TKP kadar hassas olsun, üzerine düşeni yapsın yeter. Bu coğrafyada solun yeniden toparlanması ve başat güç haline gelmesi gerekiyor. Ve elbette sol kendi değerleriyle hareket edecektir.

Peki “Filistin’de hâlâ devrimciler temel güç olsaydı bu görüntüler yaşanmazdı” diyebilir misiniz?

Yaşanmazdı elbette. Ama savaş bu. Temiz savaş olmaz. Asla olmaz. İnsan yaşamına son vermek için uğraşılan bir zeminde “estetik” olmaz. Savaşlardan topyekun kurtulmalıyız. Bu da savaşları yaratan nedenleri ortadan kaldırarak mümkün. Ama elbette, devrimciler kendi değerlerini mücadelelerine de yansıtırlar. Bu bir ahlaki gelişkinliktir. Öte yandan sayılar arttıkça, bu değerlerin erozyona uğraması kaçınılmazdır. 

Tarihte birçok haklı savaş oldu. Bunlar sonuna kadar meşruydu. Ancak hiçbiri, altını çiziyorum hiçbiri bütünüyle “temiz” değildi. Bugünkü teknoloji olsa, her birisini vicdanlarda mahkum etmeye yetecek kir ve vahşetle doluydu savaş alanları. Küçük bir ölçeği denetler, yüksek bir ahlak ve bilinçle donatırsınız. 

Bunun en güzel örneği Küba’da Fidel ve arkadaşlarının gerilla hareketidir. Bir silahlı mücadelede olabilecek en gelişkin etik değerlerle hareket ettiler. Ancak bunu koruyacak kadar azlardı, çoğaldıklarında zorluk çekseler de bu ilkeleri korudular ve zaten savaşı kazandılar. Ama işin içine büyük birlikler girdiğinde, sayılar binlerden on binlere, milyonlara geldiğinde en soylu hedefler için mücadele bile “çirkin”le iç içe giriyor. O “çirkin”e mi odaklanacağız o soylu hedeflere mi? Cevap çok basit. İnsanlık büyük oranda gelişkin ahlaki değerlere sahip olduğunda zaten savaşlara neden olan kapitalizmi de ortadan kaldırmış olacağız. 

Tekrar ediyorum, biz elimizden geleni yapalım ama “çocukları öldürdüler”den ibaret bir değerlendirme yapmayalım. Bütün savaşlarda çocuklar ölüyor. Dediğim gibi barbarlık yarıştıramayız. Ama dünyanın her tarafında milyonlarca kişinin ölümünden sorumlu ABD emperyalizminin “barbarlık” değerlendirmesi ve bunun dünyada kabul görmesi midemi bulandırıyor. Filistinli direnişçilerin operasyonundan çok değil üç gün önce Suriye’nin Humus kentinde askeri akademinin mezuniyet törenine yapılan İHA saldırısında 123 kişi öldü. Bunların 35’i kadın ve çocuktu. Henüz saldırıyı üstlenen olmadı ama bu SİHA saldırısını ya İsrail ya ABD ya da cihatçı bir örgüt gerçekleştirdi. Emperyalist medya ilgilenmedi bile. Suriye’de cihatçılar yıllarca kafa keserken umurlarında değildi, sonra aynı cihatçıları bahane ederek Suriye’ye yerleşmeleri gerekince görüntüler servis edilmeye başlandı. Batı medyası budur. 

Tekrar ediyorum, bu kirli ve karmaşık dünyada aklımızı teslim almamaları için çok uyanık olmalıyız. 7 Ekim’de Filistin direnişini gayrımeşru hale getirmek ve Hamas’a indirgemek için yürütülen sistematik kampanyaya karşı durmak zorundaydık. Yalnızca TKP değil, bütün dünyada komünist partiler bu konuda uyanık davrandı. Bunlar içinde sorumluluğun Netanyahu’da olduğunu söyleyen İsrail Komünist Partisi özellikle önemsenmeli. Cihatçıların Ortadoğu’daki etkisine gelince… Kimse merak etmesin, bu etkiyi kırabilecek tek güç yine komünistlerdir.