İbretlik bir çevre yağması girişimi: Muğla çimento fabrikası

'Ancak tarih her yerde olduğu gibi bu topraklar için de tersi örneklere tanıklık etti. Yaşanabilir bir dünya için de bu örneklerin çoğalması gerek.'

Aydın Turan

“Anahtar nerede? Suya düştü. Su nerede? İnek içti…”

Öykü 2005 yılında başlar. 1993 gibi daha eski bir tarihe de gitmek de mümkün. Zira çimento patronlarının bu işe epey öncesinden hazırlandığı anlaşılıyor.

Öyle ya! O kadar orman alanının tahsisi gibi bir sorun halledilmeden bu süreç nasıl başlayabilir ki?

İlk adım Adoçim adıyla bilinen Adoçim Beton San. ve Tic. A.Ş. tarafından atılır. Şirket 2005 yılında Muğla Bayır beldesi doğu sırtlarında bulanan Tekağaç mevkiinde 250 dönüm üzerine bir çimento fabrikası kurmak için kolları sıvar.   

Bunun için bir miktar arazi satın alınır, bir miktar arazi de sahiplerinden 49 yıllık gibi sürelerle kiralanır. Bu arada bir yandan tesis kurulması planlanan ve Deştin köyü sınırlarında kalan alanın dönemin Bayır Belediyesi mücavir alanına alınması ve İl Genel Meclisinde onaylanması gibi işler halledilirken diğer yandan yapılan değişiklikle Deştin köylülerinin yapılacak olan ÇED toplantılarına katılımı engellenir.

Böylece tesis kurulması planlanan alanın bir kısmı 6360 sayılı yasayla mülga Bayır Belediyesi mücavir alanında, bir kısmı da yine aynı yasa ile mülga İl Özel İdaresi alanında kalır. Zaten çimento fabrikası amaçlı imar planları da 2007 yılında dönemin AKP’li Bayır Belediyesi ve Muğla İl Özel İdaresi tarafından yapılır.

Projeye ilişkin ilk ÇED raporuna, 2006 yılı Ağustos ayında Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından ÇED olumlu kararı verildiği duyurulur.

Bu süreçte Deştin köylüleri vazgeçmez direnmekten.

3 Temmuz 2007 yılında Muğla 1. İdare Mahkemesine açılan iptal davası sürecinde dosyadaki bilirkişi raporunda yer alan tespitler ve verilen yürütmenin durdurulması kararı davanın seyri açısından köylüler için umut verici olurken, şirket de muhtemelen bir öngörüde bulunarak alternatif yollara bakma gereği görmüş olmalıdır. Zira dava devam ederken 2010 yılında Muğla Çimento adıyla aynı bölge için yeni bir ÇED süreci başlatılır, ancak bu ikinci ÇED sürecinden kamuoyunun haberi olmaz.

Bu arada devam eden yargı süreci de beklendiği gibi gelişir ve 2015 yılında verilen ÇED iptal kararı 2016 yılında kesinleşir.

Bu aşamada yeni bir ÇED süreci başlatmak yerine 2010 yılında hazırlanan ÇED raporu devreye alınır. Her ne hikmetse Çevre Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından duyurusu ilan edilmeyen, edildiyse de kimse tarafından bilinmeyen bu ikinci ÇED raporu için, 2014 yılında ilgili bakanlık tarafından ÇED olumlu kararı verilir.

Bu karar ile bir eşiği atlayan şirket sessiz sedasız beklemeye geçer.

6360 sayılı “On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile birlikte 2014 yılı Mart ayında yapılan seçimlerle beraber hem Bayır Belediyesi hem İl Özel İdaresi mülga hale gelir. Muğla Belediyesi Büyükşehir olarak kapanan İl Özel İdaresi yetkilerini devralırken, belediyesi kapanan Bayır eldesi de artık bir mahalle olarak yeni kurulan Menteşe Belediyesine katılır.

Bu arada dönemin mülga AKP’li Bayır Belediyesi ile Muğla İl Özel İdaresi tarafından hazırlanıp onaylanan imar planlarına ilişkin meclis kararlarının iptali için 2007 yılında açılan dava neticesinde 2017 yılında Muğla 1. İdare Mahkemesince iptal kararı verilir.

Bu iptal kararı ile paralel olarak Entegre Çimento Fabrikası amaçlı 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planının iptal edilerek plansız alanda kalması teklifi, Muğla Büyükşehir Belediyesinin 14.09.2017 tarih ve 299 sayılı meclis kararı ile kabul edilir. 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı ise Menteşe Belediyesinin 06.02.2018 tarih ve 23 sayılı meclis kararının, 12.04.2018 tarih ve 91 sayılı Muğla Büyükşehir Belediye meclis kararı ile onaylanması ile iptal edilir.

Ancak yeni kurulan belediyelerin imar plan iptallerine gerekçe yapılan mahkeme kararları, Danıştay tarafından iki kez bozulmasının ardından, iptal talebi mahkeme tarafından 2019 yılında nihai olarak reddedilir.

Menteşe Belediyesi tarafından apar topar verilen ruhsatın ilk elden gerekçesi de Danıştay’ın bozma kararı üzerine verilen bu iptal kararı olur.

Plan iptal taleplerinin reddi yönündeki nihai karar ile rahatlayan şirketi daha da rahatlatacak kararlar ise sonrasında gelir.

Muğla 1. İdare Mahkemesinin 2017 tarihli plan iptal kararlarına dayanarak 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı ve 1/000 ölçekli Uygulama İmar Planını iptal eden Muğla Büyükşehir Belediyesi ve Menteşe Belediyesi, bu sefer de 2019 tarihli mahkeme kararı ile plan iptallerine karar veren kendi meclis kararlarını yeniden iptal ederler.

Özet olarak tek başına ÇED iptalinin kendisi plan iptalinin gerekçesi olamaz şeklindeki mahkeme kararı planın yeniden yürürlüğe alınmasının gerekçesi olur. Dolayısıyla hem ilçe belediyesinin hem de büyükşehir belediyesinin kendilerinden önceki kurumlar tarafından yapılan Entegre Çimento Fabrikası amaçlı planın kendisine ilişkin ne tür bir değerlendirmeye sahip olduğu bilinmez. Bir bakıma meclis iradesi, meclis eliyle noter pozisyonuna düşürülür.

2. ÇED olarak bilinen rapora 2014 yılında alınan ÇED olumlu kararı ile bir eşiği atlayan şirket için bu ikinci eşik de böylece atlanmış olur. Sırada halledilmesi gereken ruhsat işlemleri kalır. Bunun için biraz daha beklemek gerekecektir.

Menteşe Belediyesi tarafından ise, 2021 yılı Nisan ayında ön inceleme talebiyle sunulduğu belirtilen mimari projenin, yargı kararları ve mevzuat gözetilerek incelendiği, ancak TMMOB bileşenlerinin de bilgisi olması açısından diğer tüm projelerin vize yaptırılarak müracaat edilmesinin istendiği açıklanır.

Sonrasındaki süreç ise adeta bir rüzgâr gibi geçer.

31.12.2014 tarihli ÇED olumlu kararın geçerlilik süresinin bitimi olan 31.12.2021 tarihinden on altı gün önce, 14.12.2021 tarihinde ruhsat talebi için başvuru yapılır. Ayrıca “ÇED Olumlu" kararı verilen proje için yedi (7) yıl içinde mücbir sebep bulunmaksızın yatırıma başlanmaması durumunda "ÇED Olumlu" kararı geçersiz sayılır” hükmüne istinaden şirket tarafından 23.12.2021 tarihli dilekçe ile Muğla Valiliği Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğünden sahada çalışma yapıldığına dair kurum tespiti talep edilir. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü ise 28.12.2021 tarih ve 2562457 sayılı yazısı ile proje sahasında çalışma yapıldığına dair tespit tutanağı düzenlendiğini belirtir.

Ruhsat verilmeden nasıl bir çalışma yapılabileceği sorusu da boşlukta asılı kalır.

Ve nihayet 29.11.2021 tarihinde ise Menteşe Belediyesi tarafından 472/21 ruhsat numarası ile ruhsat düzenlenir.

Fakirin eşeği düz yolda şaşarken zenginin kağnısı yine dağları aşmıştır.

Bu arada 29 Aralık 2021 tarihinde verilen ruhsat için 19 Ocak 2022 tarihli Bakanlık yazısına neden ihtiyaç duyulduğu da başka bir soru işareti olarak kalır. (“Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının 19.01.2022 tarih ve 2732120 sayılı yazısı ile ÇED olumlu kararının geçerli olduğu Belediyemize bildirilmiştir”)

Çimento Fabrikasına ruhsat verildiği haberinin basına ve kamuoyuna yansıması ile neredeyse kapanmış ve unutulmuş olan mesele bir anda Menteşe kamuoyunun gündemine oturur.

Köylüler ve çevreciler şaşkın, kamuoyu ise olandan bitenden biraz habersizdir o sıra.

CHP’li Menteşe Belediye Başkanının konuya dair ‘Ben vermesem Bakanlık verecekti’ şeklindeki açıklaması tartışmaların tuzu biberi olur. CHP’li bir belediyenin seçmeniyle karşı karşıya kaldığı ve utangaç açıklamalarla geçiştirilmeye çalışılan konu bir anda AKP Muğla Milletvekili Yelda Erol Gökcan'ın elinde CHP’ye karşı koz olur. 20 yıllık iktiranda çevre yağması ve çevre katliamıyla gündemden düşmeyen AKP’nin Muğla Milletvekili, bu vesile ile bir yandan çevreci kesilerek CHP’li belediyeyi çimento fabrikasına ruhsat vermekle suçlarken diğer yandan köy muhtarları üzerinden halk belediyeye karşı harekete geçirilmeye çalışılır. Belediye önünde yapılacak basın açıklaması için her türlü kolaylık sağlanacağının fısıldanması da unutulmaz.

AKP Muğla Milletvekilinin bu girişimi karşısında başından beri sürece müdahil olan çevre örgütleri ve aktivistleri, çevre mücadelesinin iktidarın siyasi hesaplara malzeme edilmemesi, ruhsatı veren belediye ile birlikte ÇED olur kararı veren bakanlığın da karşıya alınması gerektiğini belirterek bu girişimin bir parçası olmayacaklarını açıklarlar. Bu müdahale ile bir parça bölünmüşlük görüntüsü ortaya çıksa da AKP’yi sevindirecek bir sonuç pek çıkmaz.

Toz duman içinde bunlar yaşanırken CHP cephesinden de ÇED olur kararı veren Çevre Şehircilik Bakanlığını suçlayan ve kendilerinin ruhsatı vermek zorunda olduklarını belirten açıklamalar gelir.

CHP’li Muğla Milletvekili Süleyman Girgin tepkiler için “mektup doğru adres yanlış” nitelemesinde bulunurken AKP Muğla Milletvekili Yelda Erol Gökcan’dan“ mektup da doğru adres de doğru” karşılığı gelir.

Konu Meclis Genel Kuruluna kadar gider. CHP Genel Başkan Yardımcısı Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç’un AKP Muğla Milletvekili Yelda Erol Gökcan’a yönelik “Hodri meydan. Sayın Gökcan, eğer çevre hassasiyetiniz konusunda samimi ve kararlıysanız partinizde bu konuyu gündeme taşıyın, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı ile görüşün ve ÇED olumlu kararını iptal ettirin. Yetki sizde, elinizi tutan yok.” sözlerine ise Yelda Erol Gökcan’dan “Hem ruhsatı veriyorsunuz hem de Bakanlığımızı suçluyorsunuz. Ruhsatı veren siz suçlu olan biz miyiz?” karşılığı gelir.

Yelda Erol Gökcan’ın konuyla ilgili Meclis Genel Kurulunda “ÇED verilmesi ile ilgili Bakanlığımızı suçluyorlar. ÇED sadece çevresel etkilerin değerlendirilmesinden ibarettir. Herhangi bir faaliyet için ÇED’in olumlu verilmesi ruhsatın verilmesi anlamına gelmemektedir. ÇED, prosedür gereği verilir, plan veya izin onayı değildir.  Ruhsat verilmesi tamamen CHP’li Belediye’nin işgüzarlığıdır” şekildeki açıklamalarına ise bu sefer CHP Muğla Milletvekili Süleyman Girgin “AKP’li Bayır Belediyesi tarafından çimento fabrikasına ait imar planları onaylanmıştır. Bakanlıkta ÇED olumlu raporu vermiştir. Yatağan Deştin köylüleri iptal davası açtı ve bunu kazanmıştır. Büyükşehir Belediyemiz ve İlçe Belediyemiz de planları Danıştay kararından sonra iptal etmiştir. Ancak Çevre Bakanlığı ikinci bir ÇED raporu düzenleyince Danıştay bizim belediyelerimizin aldığı iptal kararını bozmuştur.  AKP’li Bayır Belediyesi ve Muğla Valiliği’nin yaptığı planlar tekrar yürürlüğe girmiştir. Ne Menteşe Belediyesi ne Muğla Büyükşehir Belediyesi yeni bir plan onaylamamıştır. Menteşe Belediyesi’nin Danıştay kararını yok sayma imkânı yoktur. Sonuç itibarıyla belediyelerimiz yargı kararları karşısında eli kolu bağlıdır” şeklindeki açıklamalarla karşılık verir.

Ancak bunlar yaşanırken şirketin ruhsat almak için şimdiye kadar neden beklediği, konunun Nisan ayında belediyeye gelmesine karşın ÇED olumlu kararına dair kamuoyuna neden bilgi verilmediği, TMMOB Mimarlar Odasının ÇED raporuna dair çekincelerinin neden dikkate alınmadığı, sıradan bir inşaat ruhsatı için birkaç ay beklenirken bu ölçekte bir projenin bu kadar kısa bir sürede nasıl ruhsatlandırıldığı gibi sorular ise yanıtsız kaldı.

Öte yandan CHP Muğla Milletvekilli Mürsel Alban konuya dair “telafisi imkânsız sonuçlar verecek adımlar atılmamalıdır” şeklinde uyarı tonu ağır basan bir açıklama yaparken bir başka CHP Muğla Milletvekili olan Burak Erbay da fabrikanın yaşam alanı yakınlarına kurulmaması gerektiği yönündeki açıklamalarıyla süregiden tartışmaya CHP cenahından ama başka bir noktadan katılmış oldular.

Netice itibariyle AKP’li Bakanlık ile CHP’li Belediye veya başka bir ifadeyle iktidardaki AKP ve muhalefetteki CHP arasında yaşanan patırtıda olan yine Muğla’ya ve toprakları çoraklaştırılan, ormanları yağmalanan, geçim kaynakları ellerinden alınıp yoksullaştırılan halka olur. Piyasa mekanizmasının hâkim olduğu yerde kutsanan her zaman sermaye olur.

Bu düzende çevreyi önceleyen bir politika için de mücadele etmekten başka bir seçenek yoktur insana.

İşler biraz sarpa sardığı için olsa gerek, son olarak ÇED olur kararına karşı açılan iptal davasına ruhsatı veren Menteşe Belediyesi de müdahil olur. Ruhsat iptali talepleri için ‘biz bu talebi yasal olarak karşılamak zorundayız, elimiz kolumuz bağlı’ diye açıklama yapmak zorunda kalan bir belediye için ‘Mahkeme iptal ederse uyarız’ demeye gelen ve topu yargıya atan bir yaklaşım kendi içinde pek de tutarsız görünmez.

Gelinen noktada Muğla Çevre Platformu, Menteşe Kent Konseyi, Deştin Çevre Platformu gibi örgütlerin öncülüğüyle hem ÇED olumlu kararının hem de ruhsat işleminin iptali istemiyle konu yargıya taşınır.

Ancak AKP Türkiye’si artık hiç de o eski “Ankara’da hâkimler var” Türkiye’sine benzememektedir.

Hukuk mücadelesi şart ama tek başına hiçbir şeyin garantisi değil.

Örgütlü bir halk mücadelesinin parçası kılınmadıkça, hiçbir hukuk mücadelesinin kalıcı bir kazanımla sonuçlanma garantisi yok. Zaten bu kadar gürültü çıkmasının nedeni de da bu oldubitti kurnazlığına karşı halkın tepkisi. Nihayetinde olayların seyrini de büyük olasılıkla bu tepkinin gücü belirleyecek. Bir başka açıdan yaşananlar adeta düzen siyasetinin perdesini indirmiş durumda. Halk, kendi çaresizliğinden siyasi çıkar devşirme yarışına giren düzen partilerine karşı örgütlü mücadelesinde dik duramazsa sonuç da pek değişecek gibi durmuyor.

Ancak tarih her yerde olduğu gibi bu topraklar için de tersi örneklere tanıklık etti.

Yaşanabilir bir dünya için de bu örneklerin çoğalması gerek.

Bu örnekleri çoğaltmak da bu düzende geleceği çalınan herkesin görev ve sorumluluğu olmalı.

Bayır-Yatağan hattı Muğla’nın Dilovası mı olacak!

2015 yılında İptal edilen ilk ÇED raporunda 250 dönüm üzerine kurulacağı söylenen ve kamuoyunda da yaygın olarak gerçek boyutları hakkında pek fikir bulunmayan Muğla Çimento fabrikası, beton santrali ve entegre tesisler için güncel ÇED raporunda yer alan bilgilere göre;

Kurulması planlanan çimento fabrikası için 9,53 hektar tesis alanı, 765,66 hektar ise hammadde temin alanı öngörülüyor.

Kabaca 7750 dönüm büyüklüğünde bir alan söz konusu.

Proje ruhsat alanı içinde izinleri alınmış 23 adet kil 29 adet Kalker ocağı görünüyor.

40 yıl işletme ömrü öngörülen tesiste her yıl 2.500.000 ton Çimento, 1.700.000 ton Klinker üretilmesi planlanıyor.

Bu üretim için gerekli olan hammadde ise tesis alanı çevresinde bulunan 765 Hektarlık alandan her yıl 2.200.000 ton Kalker ile 480.000 ton Kil çıkarılarak sağlanacak.

Yine üretim için her yıl 25.000 ton Demir Cevheri ve 306.000 ton Kütahya Linyiti kullanılacak.

Hammadde temin alanı olarak belirlenen alanda tespit edilen ve 40 yıl boyunca kullanılması planlanan rezerv miktarı ise yine ÇED raporunda belirtildiğine göre yaklaşık olarak 130 milyon ton. Delme/Patlatma yönteminin de kullanılacağı belirtilen hammadde çıkarma işi için yer yer 100 metre derinliğe kadar inilmesi planlanıyor. Açık ocak yöntemiyle çıkarılacak malzeme için öncelikle sahada bulunan nitelikli orman örtüsünün yok edilmesi gerekecek.

Proje kapsamında kurulacağı belirtilen üniteler ise ÇED raporunda şu şekilde sıralanmış;

*Hammadde Ocakları, *Konkasör(Kırıcı ) Ünitesi, *Ön Homojene ve Hammadde Stoklama Ünitesi, *Hammadde (Farin)Değirmen Ünitesi, *Farin Stok ve Homojene Siloları, *Kalsinatörlü Ön ısıtıcılı –Döner fırın ve Klinker Soğutucu Ünitesi, *Kömür Öğütme Ünitesi, *Çimento Öğütme Ünitesi, *Tras Kurutma Ünitesi, *Paketleme Ünitesi

Halen Milas İkizköy halkının ve çevre örgütlerinin termik santralin kömür ihtiyacı için tahsis edilmesine karşı mücadele verdiği Akbelen Ormanı'nın 750 dönüm olduğu düşünülürse, çimento fabrikası için yağmalanacak olan alanın büyüklüğü daha rahat anlaşılabilir. Akbelen Ormanı'nın on misli genişlikte bir alan söz konusu olan.

Üstelik doğrudan Kazan Göleti yağış havzası içerisinde kalan söz konusu alanın hemen bitişiğindeki vadi içerisinde ise Bayır Barajı bulunuyor ve her ikisi de bayır ovası ve yatağan havzasında bulunan tarım alanları için birer can suyu niteliğinde.

Aynı havza içerisinde bulunan Yatağan Termik Santrali ekonomik ömrünü tamamlamasına karşın faaliyetini sürdürürken irili ufaklı onlarca mermer ocağı da bölgenin başka bir yarası olmaya devam ediyor.

Google uydu görüntülerine bakıldığında Bayır beldesinin diğer tarafında yer alan Tınaz sahasıyla hemen hemen aynı büyüklükte olan çimento fabrikası ve hammadde temin sahasının faaliyete geçmesi bu havza için sonun başlangıcından başka bir anlam ifade etmiyor.