Yunanistan'da gençlik büyük mücadelenin neresinde?

Yunanistan'da işçi sınıfı, genel grevlerle ve büyük eylemlerle halk düşmanı politikalara karşı gücünü ortaya koyuyor. Peki Yunan gençliğinin bu büyük hareketlilik içindeki rolü ne? Soruyu Yunanistan Komünist Gençliği yöneticisi ve Yunanistan Parlamentosu Milletvekili Yiannis Gkiokas'a sorduk...

Geçtiğimiz hafta sonu Dünya Demokratik Gençlik Federasyonu (WFDY) Genel Meclisi toplantısı için bulunduğu Portekiz'de görüştüğümüz Yunanistan Komünist Gençliği Merkez Komite Bürosu üyesi ve Yunanistan Parlamentosu Milletvekili Yiannis Gkiokas gençliğin son süreçteki durumu ile ilgili sorularımızı yanıtladı. Gkiokas, hem genç işçilerin ve işsizlerin durumu ve mücadeleye katılımı konusunda bilgi verdi, hem de öğrenci gençlik içinde yaptıkları çalışmalar ve karşılaştıkları bazı zorlukları anlattı.

Öncelikle Yunanistan’daki son durum hakkında bilgi verir misiniz?

İki gün önce Yunanistan’ da yeni bir hükümet kuruldu. Sosyal demokrat parti, sağ parti ve milliyetçi partiden oluşan bir koalisyon hükümeti. Bu hükümet, önceki Yunan hükümeti, AB ve IMF tarafından kararlaştırılan kriz önlem paketini uygulamaya koymak için kuruldu. Bu halk düşmanı önlem paketi Yunan halkında büyük bir öfkeye, kızgınlığa neden oldu. Maaşlarda kesinti, çalışma koşullarında esneme, eğitim ve sağlıkta özelleştirme gibi uygulamaları içeren bu paket haliyle, halkta, büyük bir öfkeye yol açtı. Buna karşı başlattığımız hareket büyüyor, 19-20 Ekim tarihlerinde PAME üyesi binlerce işçinin katılımıyla gerçekleştirilen genel grev büyük bir başarıya ulaştı. Bu duruma karşı Yunan burjuvazisi AB ve IMF ile işbirliği içinde yeni bir koalisyon hükümeti kurdu. Bu hükümetin tek amacı Yunan halkına şantaj yapmak ve bu şantajlarla halk düşmanı önlem paketlerini kabul ettirmektir.

Peki halk yeni hükümetten ve yeni başbakandan ümitli mi?

Sadece halkın bir kısmı desem doğru olur sanırım. Tabi ki burjuva medyasının çok büyük bir propagandası oldu bu konuda. Tüm medya yeni koalisyon hükümetini destekledi. Belki bu propaganda yüzünden bu yanılsamaya kapılmış kimi insanlar olabilir. Ama çoğunluğun bu tarz yanılsamalara kapıldığını düşünmüyoruz. Belki henüz durumun vahametinin farkına varamadılar ama bu tarz yanılsamalara kanacaklarını sanmıyoruz. Yeni hükümetin veya başbakanın durumu iyileştireceğine dair yanılsamalara kapılan küçük kesimin ise, bu düşüncenin sadece bir yanılsama olduğunun görülmesi ile birlikte gerçekleri göreceğini düşünüyoruz. Çünkü durum ortadadır, sorunlar daha da büyüyebilir, bu yüzden bu gerçeklik, tüm yanılsamaları ortadan kaldıracaktır.

WFDY Genel Meclisi'nde yaptığınız konuşmalarda, Yunanistan’daki mevcut krizi salt bir borç krizi olarak gösterme ve krizden bir veya birkaç kişiyi sorumlu tutma gibi bir kampanya olduğundan bahsettiniz. Buna karşı nasıl mücadele ediyorsunuz?

Evet, evet. Bizim düşüncemize göre bu yaklaşım çok tehlikeli. Öncelikle bu bilimsellikten uzak bir yaklaşımdır. Ve işçi sınıfı hareketi açısından oldukça tehlikelidir. Yunanistan’daki kriz kapitalizmin kendi üretim koşullarının ortaya çıkardığı, olağan krizlerindendir. Kapitalist sistemin içerdiği ana çelişkinin, üretimin toplumsal karakteri ve mülkiyetin kişiselliği çelişkisinin ortaya çıkardığı bir sonuçtur. Tabi bu konuda çok değişik görüşlerle karşılaşıyoruz başından beri. Sadece borç krizi olarak değil, neo-liberalizmin krizi gibi değişik yorumlar da yapıldı. Ve bu görüşlerin yanlış olduğu görüldü. Çünkü an itibariyle kriz tüm kapitalist ülkeleri vurmuş durumda. İster sosyal demokrat parti yönetiminde ister sağcı partilerin yönetimindeki ülkeler olsun, hepsi etkilenmiş vaziyette. Bu küresel bir kapitalist krizdir. Borç sadece bu krizin bir sonucudur, sebebi değil. Biz sadece semptomlara bakamayız. Biz hastalığın kendisine bakmak zorundayız. Ve hastalık, kapitalist sistemin kaçınılmaz olarak getirdiği ekonomik krizdir. Bu propaganda burjuva ve oportünist güçler tarafından yapılmaya çalışıldı. Hükümet, burjuvazi, ve sözde solcu partiler, bu düşünceyi yaymaya çalıştılar. Bu düşünce bizi, krizleri olmayan bir kapitalizmin olabileceği şeklinde yanlış bir sonuca vardırabilir ki bunun doğru olmadığı ortadadır. Bunun için diyoruz ki işçiler, ülkenin borçları hakkında daha iyi pazarlık yapabilecek bir hükümet talebinde bulunmamalıdırlar. Çünkü bu zaten burjuvaziden oportünistlere kadar herkesin dediği şeydir. Ortak söylemleri, AB ve IMF ile borçlar üzerinde daha iyi pazarlık yapabilecek bir hükümetin kurulmasıdır. Bir koalisyon hükümeti, ulusal kurtuluş, ulusal birlik vs. söylemleri ile kurulacak bir hükümet. Bu yanlıştır. Yunanistan’daki işçiler ve halk kitleleri bu görüşü reddetmelidirler. Çünkü bu gerçek bir alternatif değildir. Alternatif borçlar üzerinde pazarlık yapılması olamaz. Çünkü dediğim gibi borç sadece bir semptomdur, biz kapitalizmi ortadan kaldırmak için savaşmalıyız. Ekonomideki tekellere karşı savaşmalıyız. Ve tabi ki üretim araçlarının halka ait olduğu, merkezi planlaması olan bir ekonomi, AB’den ve direktiflerinden kendimizi koparmak için savaşmalıyız. Bu siyasi iktidar için savaşmaktır. Yeni bir hükümet için değil. Siyasi iktidarı elinde tutan sınıfın değişmesi gerekmektedir. Ancak ve ancak işçi sınıfının iktidarının kurduğu hükümet Yunanistan’ın şu anki borçlarını reddedebilir.

Peki, Yunanistan’daki işçi sınıfı hareketi içerisinde gençliğin rolünden bahsedebilir misiniz?
Gençler bu son süreçte özellikle, büyük sorunlarla karşılaştı. Bu konuda gençler arasındaki işsizlik oranının % 43 olduğunu belirtmeliyiz ki, bu son on yılın en yüksek işsizlik oranıdır. Bunun yanında esnek çalışma koşulları da gençlere büyük sıkıntı yaratıyor. Ve Yunanistan’da çıkan yeni bir yasaya göre genç işçiler, ülkedeki işçi ortalamasının altında bir ücretle çalıştırılabiliyor. Tabi ki eğitim sisteminde de önemli problemler var. Bu sene, çok uzun bir zaman sonra ilk defa, devlet okullara ders kitabı vermedi. İlköğretim ve lise öğrencileri ders kitaplarını satın almak zorunda kaldı, Yunanistan’da ücretsiz kitap uygulaması olduğu hâlde. Gençliğin genel durumu budur özetle.

Bu gençler mücadelede yer alıyor, özellikle genç işçiler sınıf tabanlı sendikalarla, PAME ile bu mücadelede yerlerini alıyorlar. Ayrıca liseler ve üniversitelerde de bir hareketlenme söz konusu. Özellikle üniversitelerde, Yunan hükümeti tarafından uygulamaya konulan ve üniversiteleri Bologna sürecine adapte etmeye çalışan ve üniversiteleri özelleştirmeye yönelik yeni yasaya karşı, neredeyse iki aydır süren bir mücadele var. Gençler artık bu sistem içinde geleceklerinin güvende olmadığının farkına varıyorlar. Yine de tepkileri karşı karşıya olduğumuz duruma göre yetersiz. Gençlik hareketi daha aktif olmalı. Tabi ki bir korku faktörü var. İş yerlerinde özellikle genç işçilere karşı bir terör uygulanıyor. Bunun üstesinden gelinmesi gerekiyor. Ama biz bu konuda iyimseriz. Komünist partinin, sınıf tabanlı sendikaların da çabalarıyla bu zorlukları aşacağız. Gençlik bu konuda ümit veriyor. İşçi sınıfı ailelerinden gelen gençler, sınıf bilincine sahip gençler bu ülkede radikal değişikliklerin olması için verdiğimiz devrimci mücadeleye artan bir destek vereceklerdir.

Bu noktada özellikle üniversitelerdeki durum hakkında bilgi verebilir misiniz? Çünkü Yunanistan’da gerçekleştirdiğiniz hemen her eylem, yürüyüş, grev geniş çapta yankı bulurken üniversiteler hakkında nadiren haber çıkıyor. Üniversitelerdeki gençliğin durum nedir? Üniversitelerde de sokaklardaki kadar büyük bir hareketlilik var mı?

Hayır, bu hareketler sokaktakiler kadar büyük değil. Öğrenci hareketindeki durum biraz karışık. Karışık derken şunu kastediyorum, öğrenci haklarına yönelik saldırı gerçekten büyük, ama buna verilen tepki çok yaygın değil ve her yerde aynı boyutlarda tepkisellik göremiyoruz. Tabi ki bu alana yoğunlaşıyoruz. Ama önümüzde her şeyden önce bir sınıf engeli var. Özellikle bazı fakülteler orta ve üst sınıftan gelen öğrencilerin alanı haline gelmiş durumda. Buralarda sınıf engeli çok güçlü. İkinci olarak öğrenci hareketinde bir çürüme, bir kriz var. Çünkü bu hareket sosyal demokratlar, sağcılar ve sözde sol partiler tarafından eritilmeye çalışılıyor. 1995’ten beri bu siyasi oluşumlar, öğrenci hareketinde önem arz eden öğrenci konseylerini, öğrenci birliklerini yok ettiler. Bu haliyle öğrenci hareketinde de bir erimeye, çürümeye yol açtı. Bu durumda özellikle militan öğrenciler bu zorlukları aşmak zorundalar. Bir diğer önemli sorunsa burjuva ideolojilerinin üniversitelerde komünizmden daha fazla alıcı bulması. Üniversiteler kapitalizm okulları haline getiriliyor. Tabi ki kapitalist sistemde üniversiteler bu role daha yatkındır, ama şu anda bu rol her zamankinden daha büyük. Bu konudaki sıkıntıları aşma görevi KNE ( Yunanistan Komünist Gençliği ) ve MAS ( Militan Öğrenci Cephesi ) ve üniversitelerdeki komünist öğrencilere düşüyor. Tabi ki bu bir günde olabilecek bir şey değil. Bu konuda önemli adımlar var. Özellikle iki yıl önce kurulan MAS bu konuda, hemen her fakültede militan öğrenci cepheleri kurarak, öğrenci konseyleri oluşturarak bu konuda çok başarılı bir iş yürütüyor. Öğrenci hareketi içerisinde militan bir kutup oluşturuyor. MAS’ın varlığı öğrenci hareketi açısından önemli bir kazanımdır. Geçtiğimiz Eylül ve Ekim aylarında üniversite işgalleri ve benzer eylemlerle bir hareketlenme yaşandı. Ama dediğim gibi öğrenci hareketi hala karşı karşıya olduğumuz duruma oranla güçsüz. Bu konuda küçük ve önemli adımlar var tabi ki bahsettiğimiz gibi ve öğrenci hareketi, Yunanistan’da bu politikaların ve iktidarın devrilmesi için kurulacak olan toplumsal ittifakta yerini alacaktır.

Son olarak, Yunanistan’daki hareket her geçen gün büyüyor. Ülkenize ve harekete dair planlarınız nelerdir?
Ülkemiz, partimiz, komünist gençliğimiz sloganını belirlemiştir: “Kahrolsun kara cephe hükümeti, Kahrolsun AB, Kahrolsun zenginlerin iktidarı". Halk bu hükümete ümit beslememeli, güvenmemeli, aksine ona karşı örgütlenmelidir diyoruz. Çünkü bu politikalar devam edecektir. Bu halk düşmanı politikalara karşı örgütlenilmelidir. Ve aynı zamanda, siyasi iktidarda ve ekonomide radikal değişikliklerin önünü açacak bir mücadele örgütlenmelidir. Bizim sadece savunmaya yarayan bir stratejiye ihtiyacımız yok. Bu halk düşmanı politikaların önüne engel koyacak stratejilere ihtiyacımız yok. Biz saldırmalıyız. Ve bu aşamada saldırmak demek, hedefe tüm politikaları, tüm sistemi ve ekonomiyi koymak ve bu konularda radikal değişiklikler için savaşmak demektir. Ve radikal değişiklik derken kastettiğim, siyasi iktidarın ve ekonominin halk yararına yeniden düzenlenmesidir. Ve bu bizim açımızdan sosyalizm demektir. Ve bu düşünce işçilerin, gençliğin ve diğer halk kitlelerin aklında yer edinmelidir.

(soL - Portekiz)