AKP Saldıracak, Saldırdıkça Açık Verecek

İki nedenle böyle düşünüyoruz. Birincisi:

Kriz konusu önemli. Kriz, kapitalizm açısından yapısaldır, ama bu seferki yapısalın yapısalıdır.

Bu seferki 1970’lerin ortasından beri süren uzun durgunluğun içinde her dört beş yılda bir yineleyen “olağan” krizlerden değil. Bu seferki 1929’dakine benzer derin çalkantılar yaratacak ve emperyalist sistemin içindeki güç dengelerini de değiştirecek bir yapısallığa sahip gibi görünüyor. En başından beri böyle düşünüyoruz.

Başbakan her ne kadar “bu sefer teğet bile geçmeyecek” demiş olsa da, öyle olmama ihtimali gayet yüksek. ABD ile birlikte bütün Avrupa yangın yeri konumundayken, yani, Türkiye’nin ihracat bölgesi kasıp kavruluyorken, bütçe ve cari açıkları kapatma ihtimali yoktur.

Yukarıda “öyle olmama ihtimali gayet yüksek” diyerek, teğet geçmeme ihtimaline ihtimal vermiş olmamızın nedeni, tamamen, net hata noksan payıyla ilişkilidir. Ancak kaynağı belirsiz bu dövizin giderek büyüyen ikiz açıkları finanse etme imkanı da sınırlı kalacaktır.

Bütün bunlar bize işçi sınıfına yönelik yeni bir saldırı dalgasının kapıda olduğunu gösteriyor. İşsizlik artacak, kıdem tazminatı iç edilecektir, vb.

Her yerde kuraldır ve işçi sınıfının tevekkülüyle ünlü Türkiye bu kuraldan muaf değildir: Kriz değdiğinde işçi sınıfını hareketlendirir. Türkiye’de krizin işçi sınıfına teması net hata noksan payı ile dolar ve enflasyon fırlaması arasındaki “denge”de gizlidir.

Bu ortamda Suriye savaşı Türkiye’ye, AKP’ye çok yakışır.

* * *

İkincisi:

AKP’yi %50’lerde tutan faktör yalnızca içerideki ekonomik başarıları ya da dini kullanmaktaki becerisi değildir.

AKP bir de Yeni Osmanlıcılık ile bu seviyeyi yakalamıştır. Bölgedeki ülkelerin “babası” olma rolü (dikkat: örnek olmak değil, örnek olmak AKP için yeterli değil) AKP’nin en önemli stratejik açılımıdır.

Bölgedeki ulusların “refahı” konusunda bunca laf edildikten sonra, AKP’nin Suriye’de yaşananlar hakkında somut bir şey yapmaması olacak iş değildir. Yapmaması son dokuz yıldır çizdiği vizyona terstir, taban AKP’yi bir şey yapmamak üzere iktidar yapmamıştır. O taban Suriye’de yaşananlara her şeyden önce dini bir pencereden bakmaktadır ve Müslümanların katledildiği algısına sahiptir.

AKP’nin kendisinin yarattığı bu döngü şu anda AKP’yi Suriye konusunda hiperaktif bir politikaya gönüllülükle mecbur bırakıyor.

* * *

Erdoğan’ın ustalık dönemi olarak nitelediği üçüncü iktidar dönemini öncekilerden ayıracak olan unsur, dış politik hattı olacaktır. Bu parti, içeriyi önemli derecede düzlemiştir ve kalan pürüzleri dışarıdan gelerek düzlemek niyetindedir.

Ancak AKP’nin dışarıya bulaşması Suriye’den başlayacak ve Rusya’nın BM elçisinin de açıklıkla belirttiği gibi İran’a sıçrayacak ateş yumağının tutuşturulması anlamına gelecektir.

AKP ve düzen medyası gözlerden saklamakta ve Türkiye kamuoyu pek bilmemektedir, ama, AKP’nin ve emperyal dostlarının kutsadıkları Arap Baharı’nın içinde Kaddafi’yi, Esad’ı tutan büyük kitleler vardır.

Herhangi bir Suriye girişiminden itibaren bölgedeki bütün gerilimler Türkiye’yi içine çekecek, Türkiye kendi isteğinden bağımsız olarak kendisini bu gerilimlerin içinde bulacaktır.

Aslında bunu en iyi bilen herhalde Ordu idi ve AKP’nin Ordu’yu yeniden şekillendirme niyetinin arkasındaki temel nedenlerden birisi de buydu.

AKP’li Türkiye’yi hep saldıran, ancak defansını pek düşünmeyen Türk milli futbol takımına benzetebiliriz.

Defansta bundan önemli açık mı olur: Suriye’nin selametini Türkiye’de pek de sevilmeyen ABD ile birlikte hallediyorlar. Esad’ı halen önemli ölçüde destekleyen Suriye’yi, Suriyeliler’den kurtarmak için Suriye’ye girecekler. Bu 1990’ların başında Irak’a giren Bush’un senaryosuna benzemiyor mu ?