‘Türkiye Solunun Yurtseverlik Sınavı’

Yukarıdaki başlık, değerli arkadaşımız Kemal Okuyan’ın yedinci kitabının adı. Okuyan’ı size tanıtmaya pek gerek yok: Gazetemiz soL’un Genel Yayın Yönetmeni ve yazarı ayrıca, partinin birçok işine koşan bir MK üyesi…

Kitapla ilgili değerlendirmeme, okurlarımın bildiği bir varsayımla başlamak istiyorum: Dünyada ülke sınırlarının ortadan kalktığı ileri bir uygarlık çağına kadar insanoğlu, yurdunun topraklarını ve ulusal çıkarlarını savunmak zorundadır. Yurdu savunma bilincine “yurtseverlik” denir. Şurası da açıktır ki, emperyalizme karşı yurt savunmasında en ön safta yer alan yurtseverler sosyalistlerdir. Çünkü onlar, insanlar arasındaki eşitsizliğin ve her tür sömürünün giderilmesi yolundaki uzun yürüyüşte, öncelikle günün görevi olan ülkeler arası eşitsizliğe ve emperyalist sömürüye karşıdır. Sözde kalan bir karşı çıkışla değil, eylemle! Böyle bir ulusal eylem, çağımızın bütün sömürülen ülkelerine örnek olan bağımsızlık ateşini ilkin yurdumuzda yakmıştır: Birinci Dünya Savaşı sonrasında ülkemizin emperyalist devletler tarafından işgal edilmesi üzerine Mustafa Kemal’in öncülüğünde verdiğimiz Kurtuluş Savaşı’yla yurdumuz, emperyalist işgalcilerden temizlenmiştir. Tarih böyle der, bunu değiştiremezsiniz.

“Türkiye Solunun Yurtseverlik Sınavı” başlıklı kitabında Kemal Okuyan, “yurtseverlik” kavrayışını sosyalizm perspektifinden temellendirmek amacıyla yerinde bir kurgu kullanıyor. Söz konusu kurgunun dayanağı olan sosyalist kültürü vurgulamak isterim: Beş bölümden oluşan kitap, birbirini tamamlayan, dahası, bağlantılarının sağlamlığı dolayısıyla okurda uyandırdığı merakı cevaplayan bir içerik sergiliyor. Kitabın “Önsöz”ü ya da “Giriş”i, “Yurtseverliğe methiye” başlığını taşımakla yazarın asıl niyetini açıklıyor. İkinci bölümün başlığı, sosyalist kültürü yetersiz olanlar için ters bir niteleme sanılabilir: “Marx yurtsever olamazdı”. Çok doğru! Çünkü Marx’ın çağında kapitalizmin temel çelişkisi, henüz işçi sınıfıyla burjuvazi arasındaydı. Ne var ki, 20. yüzyılın başlarında Lenin’in açık biçimde belirttiği gibi, kapitalist sömürü, dünya ölçeğinde “emperyalizm” aşamasına ulaştığında, “yurtseverlik” kavramı, “emperyalist sömürü”nün karşısına dikilmiştir. Sosyalistler de emperyalizm çağında “yurtsever” olmadan “sosyalist” olunamayacağını anlamıştır. İşte bu gerçek, kitaptaki “Emperyalizm merkeze yerleşiyor” başlıklı üçüncü bölümü oluşturuyor. Bu bölümü, doğal mantığı içinde şu soruları enine boyuna cevaplayan iki bölüm izliyor: “Türkiye yurtseverliğe yakışmıyor mu?” ile “Yurtseverlik milliyetçiliğe mahkûm mu?”

Kitabın yerinde bulduğum saptamaları arasında, nicedir dile getirilmeyen “millî demokratik devrim” stratejisinden söz açılması da bulunuyor. Bu konuya Kemal Okuyan, Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla ilgili sayfalarda yer veriyor. Bu da yerinde ama stratejinin uygulandığı dönemler ve ülkeler açısından eksik: Rusya’da birçok yönden ileri olan 1906 Anayasası’nı getiren ve sosyalizmin yolunu açan 1905 Devrimi de bir “millî demokratik devrim”di. Çin’de Mao öncesi, imparatorluk yönetimini yıkan ve geçici olarak cumhurbaşkanlığı yapan Sun Yat Sen’in başardığı devrim de bir “milli demokratik devrim”di. Özünde antiemperyalist ve antifeodal olan bu devrimler, sosyalizme giden yolu açar. Yol açılmadan yolu asfaltlamak nerede görülmüş?

Kitabında yurtseverliği vurgulaması nedeniyle değerli sosyalist arkadaşım Kemal Okuyan’ı kutluyorum.