İşçi sınıfının ortak aklı yalnızca yanıt vermek için değil, sınıfsız ve sömürüsüz bir topluma ulaşmanın örgütlü savaşımı için yaşıyor.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, Gazze’deki son gelişmelerin ele alınacağı, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi oturumuna katılmak üzere New York’a gideceği haberini okuyunca, Filistinlilerin üzerine çöken İsrail’in yanına eklenen ABD ve diğer çökücü ülkelerle birlikte BM’yi ve tüm yönleriyle emperyalizmi masanın üstüne yatırarak, başta Küba olmak üzere ablukalar ve kana bulanmış işgaller filim şeridi gibi aktı.
Tarikat tarafından bir köye çökülmesinden mülklere ve kıyılara çökülmesine, toplumsal üretim araçlarına çökülmesinden rüşvet çarkına, eğitim/öğretime ve yurtlara çökülmesinden sağlığa çökülmesine, rantçılar tarafından barınma hakkına çökülmesinden bütünüyle emekçi halkın üzerine çökülmesine kadar birçok olay magazinleştirilerek anlatılırken, kimi sporcuların çantalar dolusu paralarla çantalar dolusu paralar kazanmasını, işgal ve katliam savaşlarını ve her alandaki sömürüyü olağan görenler de var. Bir de olağan görmeyip susanlar var.
Sömürücü mektubu şöyle diyor bu kabulcü ve sessiz yığınlara:
* * *
Özgürlükler dünyasındayız, öyle değil mi?
Çocuk, kadın demeden kan da dökülür, işgal de yapılır, para da kazanılır. İnsanından parasına, uyuşturucusundan silahına, altınından petrolüne kaçakçılık da yapılır, gerektiğinde abluka da uygulanır. İstediğimiz tutsak edilir, istediğimiz özgür bırakılır; istediğimiz öldürülür, istediğimiz kaçırılır. İstediğimiz yasayı çıkarır, çıkarımıza uymazsa yasaları da anayasayı da uygulamayız. İstediğimiz yargı kararı çıkarılır, çıkarlarımıza uymazsa kararlara uyulmaz.
Çalışma hukuku, Uluslararası Çalışma Örgütü kararları, iş mahkemesi kararları var ama emekçiler esnek, güvencesiz, ucuz, keyfi çalıştırılır, patronun gereksinmesine göre işten çıkarılır. Çocuk işçiler, işsizler, göç insanları her an hazırda bekler yedek işgücü olarak.
Her türden sömürü doğaldır, serbesttir; sermayenin sınırsız tahakkümü için her şey serbesttir. Sömürülenlerin hak ve özgürlükleri sömürenlerin istediği kadardır.
Yolsuzluk, soygun, talan ekonomi politiğimizin doğasında var.
Hukuk mu dediniz? Biz sizin savaşımlarla kazandığınız hak ve özgürlükleri hukukun içine yazdık ki o hukukla sizi baskı ve denetim altında tutalım diye. Biz aydınlanmanın çocuğu olan hukuku ihanet içine doğurmadık mı?
Devlet mi dediniz? Biz devleti sömürü düzenimizin yaşaması için bir araç olarak kullanırız. Hukuk ve devleti sömürünün kılıfı yaptık ki bizimle uyumlu yaşayın diye.
Biz emekçilere örgütlenme hakkı tanıdık, dernekler, vakıflar, sendikalar, meslek odaları kurdurduk, kamu görevlileri dışında siyasi partilere üyelik hakkı tanıdık halk örgütlenme yanılsamasına karşı uyanmasın diye. Patronların örgütlerini daha güçlü ve etkin tuttuk elbette.
Biz demokrasiyi ballandıra ballandıra anlattık, kurumlaştırdık ki sömürülenler o havuz içinde bizimle uyumlaşsın diye.
Biz geç ve isteksiz de olsa halka seçme, seçilme hakkı tanıdık, genel oy hakkını verdik ki bizim siyasal temsilcilerimiz sizin oylarınızla seçilsin diye.
Biz Birleşmiş Milletleri, NATO’yu, Dünya Bankasını, Uluslararası Para Fonunu kurduk ki kapitalist dünya bizim denetimimiz altında uyumlu yaşasın, emperyalizm hep güçlü kalsın diye.
BM Güvenlik Konseyi toplanacakmış Filistin katliamı için. Güldürmeyin bizi…
Biz yıllardır Küba ablukasının kaldırılması için BM Genel Kurulu toplamıyor muyuz? 2023 oylamasında karar, ABD ve İsrail’in "hayır", Ukrayna’nın "çekimser" oyuna karşılık 187 oyla ablukanın kaldırılması yönünde çıkmadı mı? Abluka kalktı mı? Hayır. İşte size demokrasi ve uluslararası ilişkiler.
ABD'nin Küba'ya yönelik "ekonomik, ticari ve finansal" ambargosu sonlandırmalıymış, 60 yıllık ambargo Kübalıların haklarını ihlal ediyormuş, gıda ürünlerinin yanı sıra ilaç tedarikinde de sıkıntı yaşanıyormuş, ambargo kapsamı hep genişliyormuş… Geçiniz…
Çocuk, kadın, binlerce Filistinli yok ediliyormuş… Geçiniz…
Sömürücü düzen krizlerle yaşıyormuş, çürüyormuş… Geçiniz…
Ücretleri de biz planlarız, emekliliği de… Her an denetleriz emekçileri…
Bizim dünyamızda siz hep yanılsamalar arasında yaşayacak, bizim için var olacaksınız.
Size bir tavsiyemiz var: Bireysel dünyanızda, istediğiniz gibi, serbestçe yaşayın; tapındığınıza şükredin, sömürü düzenine boyun eğin.
Sakın güzellik salonlarını, statları boş bırakmayın; çocuklarınızı da sporcu yapın, futbol iyi kazandırıyor. Boş zamanlarında çalıştırın. Kuran kursuna gönderin, “ne yazıyor anlamadım” dediklerinde kızın.
Bakımı yapılmayan asansörden, kurtlu ve zehirleyen yemekten, son kullanma tarihi biten gıda ürünlerinden korkmayın, onların da patronların geçim kaynağı olduğunu unutmayın. Yazgınız neyse durumunuz odur, unutmayın.
Unutmayın, üretim araçlarına el koymadan ve zam üstüne zam yapmadan, emek gücünü sömürmeden patronlar yaşayamaz; patronlar olmadan işçiler üretemez.
Örgütlenin; tarikat ve cemaatlerde örgütlenin, yandaş dernek, vakıf, sendika, meslek kuruluşu bulun ve örgütlenin. Aynı gemide değiliz diyen komünistlerin “örgütlü savaşım” çağrılarına kulak kapatın.
Düzen içi siyasi partileri destekleyin. Bize sorarsanız, yok birbirlerinden farkları, adları değişik. Merak etmeyin biz, bize en uygununu iktidar yaparız.
Sosyal medyayla oyalanmaya, magazin haberlerini ve dizileri izlemeye devam edin.
Sakın kitap okumayın, okumak isterseniz din kitapları, işgal ve ganimet savaş romanları size yeter. Bilim ve sanatla öyle derinlemesine içli dışlı olmayın.
Sakın sokağa çıkmayın, isyan etmeyin.
Zaten hepiniz bencil değil misiniz? Sevilen şairin deyişiyle “akrep gibi” değil misiniz? Bencilliğe ve akrepliğe devam edin. Antikomünistlik bizim için çok makbuldür.
Nevzat Evrim Önal diye bir yazarın “İnsan Bencil mi?” kitabını önerenleri tersleyin. “Komünist Manifesto” diye bir kitap var, hızlı okunur, anlaşılır; elinize bile almayın.
* * *
Mektup uzun, tamamını aktarmayacağım.
Sömürücülerin mektubunun her satırına, doğaya, emekçilere ve insanlığa yaptıklarının her birine, onların ortak aklına karşı “işçi sınıfının ortak aklı”yla vereceğimiz çok yanıt var. İşçi sınıfının ortak aklı yalnızca yanıt vermek için değil, sınıfsız ve sömürüsüz bir topluma ulaşmanın örgütlü savaşımı için yaşıyor.
Emekçilerin “zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yok”. “Kazanacakları bir dünya” var.