Son genel seçimde de gördük, beşi sağcı biri “sosyal demokrat”çı “altılı düzen masası”nın ne işe yaradığını.

Kuşkulardan kuşkusuzluğa

Bir olgu, kurum ya da kuralla ilgili gerçeğin ne olduğunu kestirememekten doğan kararsızlık, bireyleri olduğu gibi toplumu da güvensizlik içine iter. Güvenememek insanları boşlukta umutsuz yaşatır. 

Kararsızlık durumundan fırsat kollayanları, yararlananları sınıfsallıkla, düzenle okursak, burjuva düzeni kendi dışındakileri kuşku içinde yaşatmayı bir politika aracı olarak kullanmayı ister ve bunu kabul ettirmeyi de becerir. 

Burjuva düzende devletin toplumsal düzeni sağlayan en büyük örgüt, başta anayasa olmak üzere hukukun da düzenin üstün kuralları olarak anlatılması, güven sağlayarak toplumu estetize etmenin sürdürülmesinin etkileyici yolları olarak ortaya çıkar. Bu güvenli gibi gösterilen araçlar ekonomi politiği sömürü olan düzenin yaşamasına hizmet eder. 

Anayasal güvence altındaki seçme, seçilme ve siyasi faaliyet hakkı, yine anayasal bir kuruma teslim edilirken seçimi tabu yapan düzenin püf noktası olarak tutulur. 

Seçimlerin yönetimi ve denetimi yargıya, YSK’ye teslim edilmiştir ama bu kurumun kendisi, kadrolarıyla, faaliyetleriyle ve kararlarıyla yanılsamanın ta kendisi olarak duruyor. İstanbul seçimi, mühürsüz oylar, oyların son birleştirme işlemi, sandık kurulları, il ve ilçe seçim kurulları gibi örnekler YSK’ye güveni sarsarken, basit bir iş olan kura çekimi dahi kuşku yaratıyor. AKP’ye birinci sıra, iktidarda neden olmasın?

Adaletsiz seçim yasalarına, emekçileri esnek, ucuz ve güvencesiz çalışmaya iten çalışma hukukuna, özelleştirme yasalarına, ihale yasalarına, sermayeyi teşvik yasalarına, sansür yasalarına, sermayenin vergilerine getirilen muafiyet ve istisna yasalarına, Türkiye’yi bağımlı duruma sokan uluslararası sözleşmeleri uygun bulma yasalarına, yurt dışına asker gönderme kararlarına  imza atan; yargıyı ve parlamentoyu işlevsizleştiren ve önemsizleştiren, başkanlı rejimi getiren Anayasa değişikliklerine imza atan parlamento da artık her iş ve işlemine kuşkuyla bakılan bir kurum oldu.

Yargı, adalet adına tüm birikimlerini adaletsizlik batağına atarak sınıfsallığını, bağımlılığını, taraflılığını açık etti. Sınıfsallığı açık İnsan Hakları Avrupa Mahkemesinde hak ihlalinde birinci sırada olmak kolay değil! 

Artık ne parlamento ve yargı, ne seçim, ne de hukuk güvencesi var emekçiler, aydınlar, ilericiler, devrimciler için.

İşçilerin, kadınların, çocukların yaşam güvencesi yok. 

Güvensizlik halkın pasiflik, suskunluk, eylemsizlik alanını genişletiyor. Eşitsizliğin, sömürünün, adaletsizliğin, gericiliğin somut durumunun anlatılması bile umutsuzluk olarak görülüyor. Somut ve gerçekçi çözüm önerileri dinlenmiyor.

Emekçileri sömüren düzen ile demokrasi diyerek halkın genel oyunu çalan düzen aynı. Haziran Direnişini baskı ve şiddetle bastırmaya kalkışan düzen ile Direniş bağlantılı seçme isimleri yargılayıp cezalandıran düzen aynı.

Muhalefeti de kendisiyle uyumlaştıran düzen, tarikat ve cemaatlerin her alanda kök salmasında, Cumhuriyetin ve laikliğin yok edilmesinde muhalefeti ortak yapmayı becerdi. Yok etme girişimine, yasak olan tarikat ve cemaatlerin yaşamasına göz yuman muhalefetten, iktidarı Anayasaya uymamakla suçlarken ne kadar samimiyet beklenebilir?   

Muhalefeti uyumlaştırırken aynı zamanda emekçilerin direnişini kırmak, onları sınıfsal savaşımdan koparmak, sınıfsız ve sömürüsüz topluma kavuşma uğruna örgütlenmelerini engellemek için düzen içi siyasi partileri oy istasyonu olarak kullanan bir düzen var. 

Parlamentoya güvenememe, yargıya güvenememe, devlete ve hukuka güvenememe…  

Öyle ki siyasal, dinsel, etnik gericiliğin, hukuksuzluğun, adaletsizliğin giderilmesi için bu düzenin eşitsizlik belgesi olan Anayasa ve hukukunu savunma durumuna getirilmek isteniyor halk. 

Emekçilerin “Toplumcu Anayasa” tartışmasına gelmesi, eşitlik savaşımı vermesi istenmiyor. Anayasal gelişme tezlerini savunmak yerine gerileme tezleri içinde bocalayan halkın, hukuk devleti isteyen TÜSİAD gibi patron örgütlerine yakınlaşması isteniyor. 

Son genel seçimde de gördük, beşi sağcı biri “sosyal demokrat”çı “altılı düzen masası”nın ne işe yaradığını. Kapitalizmi fabrika ayarlarına getirecek, sömürüyü iyi gösterecek “güçlü parlamenter rejim” baş tacı edildi.                         

Eşitlik, özgürlük, adalet, bağımsızlık, laiklik, kamuculuk, yurtseverlik için savaşım bütün olarak örgütlü savaşımı gerektiriyor. Burjuva düzenine verilen her ödün bu savaşımın kırılması için döşenen mayın.

Sömürücülerin doğaya, emeğe, insanlığa, işçi sınıfına saldırısı, burjuvazinin kural ve kurumlarına dayandırılan savunmayla durdurulamaz.  

Burjuva hukuku sınıflı toplumun, eşitsizliğin, sömürünün kutsanması için var. Bu kutsanmanın tökezlediği yerde dinsellik devreye sokuluyor.

Burjuva hukuku, her ne kadar emekçilerin savaşımlarla kazandığı hak ve özgürlükleri içine yerleştirse de, sermayenin ve siyasal iktidarının ortak aklının ürünü. Bu nedenle de kuşkuyla karşılanması gerekiyor.

Devrimci ahlak ve disiplin bireysel ve örgütsel güvene, bireysel ve örgütsel güven de devrimci ahlak ve disipline dayanır.       

İlerlemeci, aydınlanmacı cumhuriyetçilerle sosyalistlerin, komünistlerin buluşması örgütlenme sahteliklerini; siyaset, devlet, hukuk, hak ve özgürlük yanılsamalarını; tüm kuşkuları ortadan kaldıracak. Sınıfsız sömürüsüz toplum yolculuğu işçi sınıfının ortak aklıyla kuşkusuz hızlanacak.