Emperyalizme karşıyım diyenler, NATO’ya da karşı olmalı. Türkiye Komünist Partisi Türkiye’nin NATO’dan çıkması ve İncirlik Üssü’nün kapatılması için eyleme geçtiğinde ciddiye almayanlar, dudak bükenler ABD’li Biden’in eskimiş sözlerine tepki gösterirken ne kadar samimi ola ki?
“(A) partisi lideri dün ne güzel konuştu”, “(B) dün güzel şeyler söyledi”, “(C)’nin yanıtı harikaydı”, “(D) parti kuruyor” gibi sözlerle, siyasilerin polemikleriyle oyalayıp duruyorlar. Oyalarken de siyaset yapıldığının, mücadele edildiğinin yanılsaması içine itiyorlar toplumun bir kesimini.
Gerçek siyaset ve mücadele yanılsamalarla, sözlerle, kandırmacalarla, parmak sayısına tutsaklıkla, egemen sınıfın biçimlendirmeleriyle yapılmıyor, yapılmaz. Ezilenin ezene, sömürülenin sömürene karşı yürüttüğü mücadelenin özünde sınıfsal karşıtlık ve insan var. Aleksandr Alfredoviç Bek’in “Moskova Önlerinde” romanında savaşanların kalem ve harita değil insanlar olduğu söylenirken yalnızca savaş değil, özünde sınıfsal karşıtlık olan bütünsel bir yaşam ve mücadele kastediliyor.
Amacı aynı olan farklı, edebi sözler kuşkusuz çok. Ama söylendiği mekan, zaman ve koşullara ve de içinden çıktığı topluma bakıldığında sözlerin anlamı, inceliği ve özü yüceleşiyor.
Bek’in İkinci Dünya Savaşı sırasında “işgale karşı vatan savunması”yla birlikte “faşizme karşı sosyalist direnişi”n tarihi günlerini, gerçek kişi ve olaylara dayanarak anlatan romanındaki söz de yüceleşenler arasında. Sosyalist direniş ölmekle değil yaşamakla; savunma ve sonra da işgalcileri kovma da kalem, harita ve askeri teçhizatla değil ordudan ve ordu dışından oluşan tüm rütbelerdeki askerlerin devrimci disiplini, psikolojisi ve kararlılığıyla anlatılıyor romanda. Düşmanın düşüncesini, amacını, oyunlarını bilmek de ince ince işleniyor.
Savaşlar yalnızca savaş alanlarındaki askeri ilişkilerle okunmaz. Emperyalizmin işgaliyle ve sömürünün her türlüsüyle birlikte ele alınmalı. İnsanın insanı sömürmemesi için verilen mücadelede esas olan planın, programın, hukukun, kararın yazdıkları değil, onların uygulanması, uygulayacak insan ve o insanın sınıfsal aklı ve eylemi.
Söz dalaşları, televizyonların başında ve sosyal medyada kimilerini oyalasa da, anında sönmeye hazır baloncuklar gibi. Kimi zaman Zaytung türü, tumturaklı sözcükler de havada uçuşuyor.
CHP Sözcüsünün, “Bizim partimizle emperyalizm sözleri ve iş birliği sözleri hiçbir zaman bir araya getirilemez” dediği haberleri okuyanlar, aynı Sözcünün Twitter hesabında; diğer unvanlarının yanında bir de NATO-PA Transatlantik Ekonomik İlişkiler Alt Komisyon Başkanı unvanını görmüşlerdir. Söz konusu partinin NATO görüşü de belli.
Örneği geçip genele bakarsak, birçok siyasi partinin hem ABD müttefiki, hem NATO’cu olup hem de emperyalizme karşıyım diyen siyasetleri ne ola ki?
Emperyalizme karşıyım diyenler, NATO’ya da karşı olmalı. Türkiye Komünist Partisi Türkiye’nin NATO’dan çıkması ve İncirlik Üssü’nün kapatılması için eyleme geçtiğinde ciddiye almayanlar, dudak bükenler ABD’li Biden’in eskimiş sözlerine tepki gösterirken ne kadar samimi ola ki?
Düzen içindeler, kapitalizmle yaşıyorlar ve emperyalizmle işbirliğine inanıyorlar ama uluslararası politikalarında emperyalizme nutuk çekerek meydan okumakla meşguller. Siyasetleri, emekçi halk için ne içerde ne de dışarda inandırıcı.
TKP’nin vurguladığı gibi: “İşe gelince durum bunun tam tersi. Amerikan üsleri yerinde duruyor. AKP her hafta emperyalist odaklarla güven tazeleme hamleleri yapıyor. Gerici sermaye sınıfı ve AKP iktidarı emperyalist düzen içinde kendine yeni roller bulup makbul ortak olarak yoluna devam etmekten başka bir amaç gütmüyor.”
Sömürüye son vermek gerekiyor. Türkiye’nin zenginliklerini varlığının parçası yapmış bir sömürü birliği olarak emperyalizme kapıyı göstermek gerekiyor.
NATO, emperyalizm, kapitalizm yaşamın her anında halkın düşmanı.
Düşman, onunla işbirliği yaparak, onun düzenini benimseyerek, heyecanlı nutuklar atarak yenilmez. Bir NATO’cunun, emperyalist işbirlikçinin yerine başka NATO’cu ve işbirlikçinin gelmesiyle, sömürü düzeninin içinde değişen nöbetçilerle hiç yenilmez.
Emperyalist oyunu bitirmek, kapitalizmin kötü/iyi tüm maskelerini indirmek kararlılığı sözlerle değil mücadelelerle ve insanla gerçekleşir.
Küba tüm emperyalist baskılara ve ablukalara karşın bu mücadelenin somut örneği olarak ayakta. José Martí Küba Dostluk Derneği tarafından Türkçe çevirisi yapılan ve Fidel Castro’nun 94. doğum yıldönümünde Türkiye’deki Küba dostlarının Fidel’e armağanı olarak yayımlanan Nisan 2019 Küba Cumhuriyeti Anayasasının Önsözü insanla, “BİZ, KÜBA HALKI,” diye başlıyor.
Küba Halkı, Anayasasında; “En gelişkin devrimci, antiemperyalist ve Kübalı, Latin Amerikalı ve evrensel marksist düşünce için, Martí ve Fidel’in fikirleri ve örneği özelinde, Marks, Engels ve Lenin’in toplumsal kurtuluş fikirlerinin” kılavuzluğunu vurgularken de; “Küba’nın, insanın insanı sömürmesine dayalı bir rejim olan kapitalizme asla dönmeyeceğinden, insan onuruna yakışır şekilde ancak sosyalizmde ve komünizmde yaşayabileceğinden” emin olduğunu vurgularken de savaşanların ve yaşaması gerekenlerin insan olduğunu gösteriyor.
İnsan, eylem ve yaşam… İşçi sınıfının siyasal öncüsüyle örgütlü insan… Sömürücü düzene karşı örgütlü mücadele, örgütlü eylem… Lenin ne güzel anlatmış “Devlet ve Devrim” broşürünün son bölümünü yazamamasını:
“Bir devrim deneyi yapmak, o konuda yazmaktan daha güzel ve daha yararlıdır.”