Mezar kazıcılarının kürek seslerini duyamıyorlar; bu iyi bir şey. Yarattıkları kitle kültürü, tarifi mümkün olmayan bir gürültü çıkarıyor. Gerçeğin sesini duyduklarında, her şey için çok geç olacak…

Kapitalist ideolojinin medyadaki altın çağı

Kapitalist ideolojinin aynı zamanda bir kültür üretimi olduğunu daha fazla geç olmadan fark etmeliyiz. Sıradanlığın, bayalığın, tüketimin ve çıkarcı bireyciliğin kültürü… Kitle kültürü üzerine yükselen uygarlığımız, insanlığa dair tüm değerlerimizi kemirmeye devam ediyor.

Yeni kapılar açması beklenen sosyal medya, ‘Sosyal Darwinist’ toplumumuzun vasat bir izdüşümü haline gelmiş durumda. Artık gerçek ve sanal toplumsal çıldırma hali yan yana ilerliyor. Aynı düzeyde haz alınıyor ve her şey bir orta çağ toplumunda olduğu gibi gözler önünde gerçekleşiyor. Kütüğe bağlanan bedenler, acımasızca ateşe veriliyor…

Her şeyin ölçüsü korkunç bir biçimde nicelik olmuş durumda. Vasat tüccar zihniyeti, ideolojisini bir aydınlanma kılığında topluma dayatıyor. Kendimizi kesif bir karanlıkta beğeni, retweet, izlenme rakamları ve tıklanma oranlarını hesaplarken buluyoruz. ‘Bir başkadır’ kendi dünyamızın çılgınlığında ölüme yatmak… Yazının başlığı bir kaybedişe işaret etmiyor; sadece bir öğretinin zirve noktasına ulaştığını gösteriyor. Milyonlar (kitle kültürü), hızlı bir yükseliş evresinden sonra ani bir düşüşe geçecek. Bu düşüşü engellemek için ‘ideoloji’ daha fazla tutunacak yarattığı ucube kültüre… Üretim ilişkilerinin (yani sömürünün) devamı için her gün daha fazla parça koparacaklar zihinlerimizden. Kültür endüstrisi tarafından sürüklenen kitleler, haklı olmaya ve kamusal alanlarda soğukkanlı infazlar gerçekleştirmeye devam edecek. Zifiri karanlığı görmeden aydınlığı fark edemeyeceğiz… Edward Bernays, her şeyin başladığı noktada tüm benliğiyle olduğu gibi duruyor. Dokunduğu o ilk domino taşı tüm film, müzik ve sanat piyasasını (sözde kültürünü) etkilemeye devam ediyor…

Bernays, insanlığın üzerine ‘Demokrasi’ kusmaya devam ediyor. Artık; sıradan, sarsıcı ve trajik hayatlarımız birer reklam filmi tadında sunuluyor. Kapitalizmin nitelikli hizmetkârları haberin dilini, ruhunu değiştiriyor… Gerçeği her gün biraz daha öldürüyor; ayakta kalmak için biraz daha ileri gidiyorlar. Ciddi konular, gayri ciddi müziklerle sulandırılarak pazarlanıyor. Toplumu hiç ilgilendirmeyen özel hayatlar, yatak odalarına kadar servis ediliyor. Oscar Wilde, bunun İngiliz kültürüne ait bir çürüme olduğunu söylüyor. Şimdi, tüm dünya aynı çürüme tarafından eritiliyor. Artık özel yaşama ilgi duymak, hiçbirimizin kaçamayacağı sözde bir erdem.

Yüzyıllar değişti ama insanlığın trajedileri aynı. Oscar Wilde, yükselen dalganın karşısındaki son direniş noktalarından biriydi; bir daha kimse bir sosyalist ve bir devrimci olduğunu hatırlamasın diye aşkla, estetikle ve çıplak heykellerle örtüldü mezarı… Popüler oldu ve o an bir daha asla ‘Wilde’ diye biri olmadı…

Tüm bu kuşatılmışlığın ve sonu yokmuş gibi görünen karanlığın bir sonu var. Sessiz bir kalabalık çalışmaya, üretmeye ve fedakârca geleceği inşa etmeye devam ediyor. Mezar kazıcılarının kürek seslerini duyamıyorlar; bu iyi bir şey. Yarattıkları kitle kültürü, tarifi mümkün olmayan bir gürültü çıkarıyor. Gerçeğin sesini duyduklarında, her şey için çok geç olacak…

Eğitimin çoktan yok edildiği bir dönemde, endüstri meslek lisesinin akıl almaz ortamından uzattım başımı insanlığın geleceğine. Gerçeği görmek için tek başına kitap okumak hiçbir anlam ifade etmiyor. Zira kitaplar, kitle kültüründen bağımsız ‘yüksek bir kültürü’ temsil etmezler. Klasik romanlarda, yaşama ve siyasete dair edindiğiniz tüm o deneyimleri gerçek hayatla karşılaştırmanın tek yolu mücadelenin içinde olmaktır. Tüm bu kuşatmanın ortasında yılgınlığa düşen, ışığı ve umudu göremeyenler için feda ediyorum kendimi. Endüstri meslek lisesi elektrik bölümünden çıkmış bir mucize olarak sesleniyorum okurlarıma. ‘O liseden düzgün tek bir kişi bile çıkmaz’. Toplum tüm benliğimi bu önyargılarla kuşatırken, bana inanan insanların gücü sayesinde bu satırları kaleme alıyorum. Yüzlerce kitabın arasında yürümekte zorlandığım ve çalışmanın yoğunluğunda kendimi kaybettiğim anlarda Antalya’daki yoldaşlarıma teşekkür etmeyi unuttum. İdeoloji, kültür endüstrisi ve günümüz dünyasını yorumladığım eserde onların katkısı çok büyük. Teşekkürler Antalya TKP. 

Okurlarıma böylece ilk kitabımın işaretini vermiş oldum. Herkes kitlelerin haklılığına güveniyor; ‘popüler olana dokunma yanarsın’ diyor. İnsanlığın geleceği reklam tadındaki kurgulara terk edilemez. Aydınlanmanın ışığını taşımaya ve geleceği nasırlı ellerimizin arasına alana dek çalışmaya devam edeceğiz. Nitelikli olanı yaymaya, paylaşmaya ve her şeye rağmen buradayız demeye hazırız.