Cezalandırma yoluyla korku salmanın hedefinde emekçiler var. Sessiz kalması istenen, hak aramayan, şükreden emekçiler isteniyor.

Cumhurbaşkanına hakaret kararlarında hak ihlali

Başkanlı rejime geçilmesiyle birlikte cumhurbaşkanının devlet içinde çok yönlü görev ve yetki üstlenmesi ve siyaset ilişkisi CB hakaret suçunu, iddiasını, sabit görülmesini ve cezalandırılmasını boşa düşürdü.

CB’nin seçimle gelmesinden, siyasi parti üyeliği/başkanlığından kaynaklanan siyasi kimliği, tek başına yürütme organını oluşturması, siyasi iktidarı temsili, onun “devletin başı”, “devlet başkanı sıfatıyla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil” gibi genel saygıya dayanan durumunu değiştirdi.

Anayasa ve yasalara uygun kullanması gereken görev ve yetkilerinde sınırsızlık, hukuksal takdiri aşan kullanım, siyasal, dinsel ve etnik tercihleri ve de Anayasadaki “demokratik hukuk devleti”ni, “demokratik toplum düzeni”ni, “laik cumhuriyetin gerekleri”ni sarsan, içtiği “ant”ta yer alan ilkelere uyumsuzluğu, siyasi taraflılığı ve tavırları durumu bütünüyle siyaset arenasının göbeğine oturttu.

Bu durum siyasi faaliyet, eleştiri, toplantı ve gösteri yürüyüşü haklarının, düşünce ve kanaat, düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüklerinin, daha genel anlatımla bireysel ve toplumsal denetim haklarının CB unvanı altında çok yönlü görev ve yetki üstlenen, siyaset yapan kişinin eleştiri sınırını belirsizleştirdi, özel bir suç ve ceza tanımını işlevsizleştirdi.

Artık geleneksel CB sıfatının, statüsünün, hukukunun sınırları içinde kalmayan, devlette, siyasette, toplumsal ve dinsel alanlarda, her yerde olan karmaşık bir kimlik söz konusu ve bu durum içinde CB’nin devletin başı saygınlığına dayandığı ileri sürülen özel bir suç, CB hakaret suçu ve cezası uygulanma olanağını yitirdi.

Yukarıdaki genel gerekçelerden bağımsız olarak, zaten eşitlik ve temel hak ve özgürlüklerin nitelikleri gereği olarak aynı suç için (hakaret) farklı kişilere farklı ceza uygulaması zaten hukuk devletinin alanı içinde olmamalıydı. Siyasiler için eleştiri sınırı hayli geniş tutulmalıydı. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesinin çeşitli kararlarında bu durum vurgulandı. Ancak Türkiye’de devlet bu uyarılara kulaklarını, gözlerini kapattı.

Üstüne eklenen daha vahimdi. Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı dönemlerinde, yargının da desteğiyle binlerce dava ve cezalandırmayla birey ve toplum üzerinde baskı ve korku yaratıldı. Cezalandırma korkusu geniş bir kesimi sardı. İfade özgürlüğü sakatlandı, kullanılamaz duruma geldi.

Sınırlı sayıdaki kimi ulusal mahkeme kararları ciddiye alınmadı. Ya ceza hükmü yerine getirildi ya da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) karar verildi. HAGB’ye ilişkin kararlara yapılan itirazlar ağır ceza mahkemelerince reddedildi.

Cezalandırmayla sonuçlanan birçok karar için hak ihlali gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine bireysel başvurularda bulunuldu. İş yükünden yakınan, bireysel başvuru kurumunun tıkandığını söyleyen AYM bu başvuruları biriktirdi. İHAM ulusal bireysel başvuru barajına karşın, Rusya’yla birlikte başvuru zirvesinde olan Türkiye’yi sürekli uyardı. 

Çarşamba günü Sevgili Derya’nın (Demir) soL Görüş yazısında sözü edilen 2014-2021 yılları arasında biriken ve birleştirilen HAGB’ye ilişkin bireysel başvurular arasında da CB’ye hakaret dosyaları yer alıyor. 

Bu kararlarda HAGB yönünden inceleme yapılırken ifade özgürlüğü ile CB’nin şeref itibar hakkı arasındaki dengenin gözetilip gözetilmediği inceleniyor, ifade özgürlüğünün ihlaline, ihlal sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasına karar veriliyor.

AYM’nin, İHAM’den de destekli genel kabul gören değerlendirmelerine göre siyasetçiler, kamuoyunca tanınan kişiler, kamusal yetki kullananlar gördükleri işler nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak zorunda. Bunlara yönelik eleştirinin sınırları çok daha geniş. 

Öte yandan toplumsal ve siyasal ortama, sosyoekonomik dengesizliklere, adaletsizliklere, eşitlik ve özgürlük ihlallerine, daha fazla eşitlik ve özgürlük talebine, ülke yönetim biçiminin eleştirisine yönelik düşüncelerin -bu düşünceler devlet yetkilileri veya toplumun önemli bir bölümü için rahatsız edici olsa dahi- açıklanması, yayılması, yol gösterici olarak önerilmesi ifade özgürlüğünün koruması altında.

CB hakaret suç ve cezasının yalnızca keyfi olarak ve sıklıkla kullanılması değil, özünde ifade özgürlüğünü ihlal etmesi İHAM ve AYM tarafından defalarca karar altına alındı. Hukuk devletinde yaşıyorsak bu kararların gereğinin yerine getirilmesi, denetimin amacına ulaşması, CB hakaretten cezalandırma korkusunun toplum üzerinden kaldırılması gerekir.

Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullar, hukuksuz hukuk uygulamaları, çifte standartlar, parti devlet ilişkileri, yargının düzen siyasetinden etkilenme oranı gösteriyor ki konunun yargı yoluyla çözülmesi zor ve AYM denetiminin sonuca ulaşması yakın gözükmüyor.

Cezalandırma yoluyla korku salmanın hedefinde emekçiler var. Sessiz kalması istenen, hak aramayan, şükreden emekçiler isteniyor.

Çözüm öncelik ve ivedilikle yargı kararlarının uygulanmasında, yeni davaların açılmamasında, CB hakaret suç ve cezasına ilişkin özel maddenin kaldırılmasında, eşzamanlı olarak eşitleştirilmiş ve adaletli toplum için “güçlü örgüt”le, “etkili siyaset”le “iktidar” hedefi için savaşımın güçlendirilmesinde.