AKP nefret nesnesidir, kurduğu bütün mekanizmalar gibi inandırıcılığı dibe vurmuştur, seyircilerin kitle halinde Başakçı olma ihtimali sıfırdır, o koca koca sermaye grupları bu kazığın acısını bir biçimde çıkartmanın hesabını yapmaktadır... Özetle, AKP göreli gücünü kanıtlarken mutlak güç kaybına uğramıştır.
Başakşehir’in lig şampiyonu olması rastlantı değil. AKP futbol dünyasının bütününe, yani ekonomisine, kitlesine, reklamına hâkim olmaya yazgılı görüyor kendisini. Kader ancak pandemi sayesinde tecelli edebildi. Kriz fırsata çevrilmeliydi. Başta kitle faktörü olmak üzere bir dizi dinamiğin üstüne kilit vurulduğu, kim şampiyon olacak sorusunun gündemin alt sıralarına yuvarlandığı günlerde Başakşehir projesi gerçek oldu.
İyi de AKP’nin istediği gerçekleşmiş oldu mu?
Projeden vazgeçmek gücünün sınırını kabullenmek anlamına gelirdi. Ama şimdi proje adına futbol sektörü değerinden kaybetti. Kulüplerin en az etkili olanı bile bir büyükşehir belediyesidir ve şu anda AKP kazanırken alayı kaybetmektedir. AKP nefret nesnesidir, kurduğu bütün mekanizmalar gibi inandırıcılığı dibe vurmuştur, seyircilerin kitle halinde Başakçı olma ihtimali sıfırdır, o koca koca sermaye grupları bu kazığın acısını bir biçimde çıkartmanın hesabını yapmaktadır... Özetle, AKP göreli gücünü kanıtlarken mutlak güç kaybına uğramıştır.
Peki korona mücadelesi? Bu kafanın nasıl çalıştığı görüldü. Bir: sermaye işlemeli. Örneğin turizm kurtarılmalı, özel okullar kurtarılmalı, akaryakıtçılar, otomotivciler kurtarılmalı… Bedeli salgının patlaması olurmuş; madem öyle, liberal bireyci kafa işbaşına: Sağlık Bakanlığının en büyük mesaisi bireysel önlemin herşeyin başı olduğunu işlemek.
Yine kriz, yine fırsat. Asgari ücreti, iş saati sınırını, işçi sağlığı kurallarını, sendikal hakları, ücret artışı-enflasyon arasındaki bağı, her şeyi silmenin fırsatı. Fabrikaları çalışma kampına dönüştürmek başka zaman mümkün olabilir miydi?
Bunları yapabilen bir hükümet kuşkusuz güçlüdür. Bu işler her babayiğidin harcı değildir ve sermaye açısından AKP alternatifsiz olduğunu yine kanıtlamıştır. İyi de kriz fırsat olsun derken, yoksulluğun patlamama ihtimali de kalmadı. AKP sermayeyi mutlu etmekte alternatifsiz olduğunu, bu anlamda göreli gücünü kanıtlarken ülkeyi yönetebilmek için mutlak anlamda güçsüz duruma düşmektedir.
Olağan durumda bu ölçüde bir kitle öfkesini körükleyen hükümet dağılır. Dağılmaması mutlak gücünün göstergesi değildir. Göreli güç derken, iktidarın kendisinde olmayan, muhalefet tarafından transfer edilen bir kısmı da kastediyorum. CHP “bir şey yapmayın kendisi çöksün” lafını resmi teori haline getirdi. Herhangi bir inandırıcılığı yok, ama kitlelere üç yıllık sabır aşısı olarak iş görür. HDP ise artık en inandırıcı sözcüsü Demirtaş’ın ilanıyla milli birlik ve beraberlikçidir. Buna kendisinin de düşmanının da zerre inanmıyor olduğunu eklemeye gerek yok. Sağ muhalefet zaten Ayasofya’da namazda...
AKP’nin hükümet olmasını benimsediğini saklamaya bile gerek duymayan muhalefet başta olmak üzere bir büyük düzen cephesi kurulmuş durumda ve bu cephenin kitlesi öfkeyle buharlaşıyor.
Fabrikaya kapatılan, cebine üç kuruş sıkıştırılan, işsizden bile sayılmayan, koronaya rehin verilen işçi sınıfının Ayasofya ile arasında herhangi bir gönül bağı kalmadı.
Türkiye’de linççi, milliyetçi kültür eskiden beri devlet yapıntısıydı; artık AKP sayesinde dincilik de öyledir. Sermayenin çarkı dönüyor dönmesine de, sürtünen parçaları yağlayacak ideoloji kalmadı. AKP sadece kendisini değil, düzeni de mutlak anlamda güçsüzleştiriyor. Ama herkesten daha güçlüymüş, Başakşehir’i şampiyon bile yapmış…
Doğrudur, herkesten güçlüdür. Sadece dövizdeki yükseliş herhangi bir hükümeti yutardı. Ama söz konusu olanın yüksek oranlı bir devalüasyon olduğu ve halkın tepesinde patlayacağı kitleler tarafından gayet iyi bilinen bir doğrudur. Bu doğrunun üstünü hiçbirşey örtemez. Doğrunun bilgisinin kitlesel bir öfkeye dönüşüp önüne geleni sürükleyip yok etmesi, barajlar sayesinde ertelenebilir.
Türkiye’de işsiz sayısı çalışan sayısını geçtiyse, AKP’nin dağıttığı sadakayla yaşamını sürdürmek emeğiyle geçinmekten daha gerçekçi bir yol haline gelmiş demektir. Cevaben, muhalefet kendisinin daha fazla sadaka dağıtacağı iddiasında. Bu iktidara giden bir stratejisi değil, düzeni aklamanın, yoksulluk yardımını yani yoksulluğu zorunlu saymanın yoludur. Muhalefet açısından çıkmaz yoldur. Ama diğer açıdan bakıldığında düzen açısından da çıkmazdır. Bu altyapının üstünde hiçbirşey durmaz, bu çamurda ot bitmez.
AKP kaybetmekte olduğunu Ayasofya’dan sonra İstanbul Sözleşmesinde aradı. Başakşehir’i şampiyon etme ısrarından geri basmayan AKP, eğer İstanbul Sözleşmesinden çekilmenin sağlayacağı bir rant olsaydı bu cephede de direnmek isterdi. Futbol seyircisi lanet olsun deyip konuya yabancılaştığında öldürülmüyor. Kadınların lanet olsun deme lüksleri olmayınca AKP güç kazanayım, erkekleri gericiliğe angaje edeyim diye girdiği yolda sapır sapır dökülmeye başladı. Bu tür durumlarda, psikoloji öğretiminde olduğu gibi, top Başkana atılır. Reis değerlendirir ve memleketin hayrına kararını verir… İyi de buna kim inanır?
AKP çıkmaz bir sokakta oynamaya devam ediyor. O sokağa sığması olanaksız emekçi kitlelerin kendi yollarını açmaları gerekiyor.