İstanbul Tabip Odası Başkanı Pınar Saip’le sağlık sorunlarımızı konuştuk

Sağlık AKP için yıllarca bir başarı hikayesi olarak sunuldu. “Artık herkes özele gidebiliyor” bu hikayenin mottosuydu. Piyasacı dönüşümlerin sağlık sistemimizi getirdiği noktayı İstanbul Tabip Odası Başkanı Pınar Saip’le konuştuk.

soL - Toplumcu Sağlık

AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen hafta yaptığı konuşmada da "sağlıktaki başarılarına" değinmeyi ihmal etmedi. Öte yandan AKP'nin bir dönem bir başarı hikayesi olarak sunduğu sağlıkta dönüşümün acı sonuçları ve ağır faturası yurttaşlar tarafından her gün biraz daha fazla hissediliyor.

İstanbul Tabip Odası Başkanı Pınar Saip ile sağlık sistemimizi ve yaşanan sorunları konuştuk.

Söze doğal olarak sağlıkta özelleştirme politikaları ve devlet hastanelerinin durumuyla başladık.

Saip, kamu hastanelerinin birer işletmeye dönüştürülmesiyle birlikte yaşanan sorunları konuştuğumuzda, bir yandan devlet hastanelerine "kazanma" ve kendisini döndürme baskısı yapılırken, bir yandan da bunların üzerinden şirketlere kazanç sağlama arayışının da sürdüğüne işaret etti.

“İşletme mantığıyla bakıldığında, zarar edilen bir müessese iyi işletilmiyor gibi düşünülüyor. Oysa sağlık hizmeti devletin vermesi gereken bir kamu hizmetidir. Sosyal devlet, hastanelerine gerekli harcamaları için ödenek sağlamalıdır. Ne harcanıyorsa bunun karşılığını vermelidir” diyen Saip, gereksiz harcamaların denetiminin farklı şekillerde yapılabileceğini söyledi.

GEÇİŞ GARANTİLİ KÖPRÜ ANLAŞMALARI GİBİ MR ANLAŞMALARI

Devlet hastanelerinde görüntüleme ve biyokimyasal tetkikler için aracı taşeron şirketlerle anlaşma yoluna gidildiğini de söyleyen Saip, ortaya çıkan durumu şöyle anlattı: “Birçok devlet hastanesinde görüntüleme merkezleri ile anlaşma yapılarak emar veya tomografi çekimleri. Bu anlaşmalar genellikle işlem başı geri ödeme şeklinde oluyor. Aynı köprü anlaşmalarında olduğu gibi, MR görüntüleme sayısı garantili sözleşmeler yapılıyor. Bu durum gereksiz ve işlem başı geri ödeme düşük olduğu için görüntü kalitesi yetersiz tetkiklere neden oluyor. ”

Saip, devlet hastanelerinin giderek ağırlaşan sorunlarının bilinçli tercihlerle ilgili olduğuna şu sözlerle işaret etti: “Şu anda bir randevu sorunu yaşanıyor, tüm MHRS sistemleri dolmuş durumda. Günde 100-120 hasta bakılıyor hastanelerde. Randevusuz gelene de bakmak zorunda bırakılıyor sağlık çalışanları ve hekimler. Bu zorlamanın nedeni biraz da devlet hastanelerini işlemez göstermek. Aynı SSK hastanelerinin başına gelenler gibi uzun kuyruklar oluşuyor.”

HASTALAR ÖZELE GİDİYOR, PARASI KALMAYAN DEVLETE DÖNÜYOR

Bu durumun özel sağlık kuruluşlarına ciddi bir kayışa neden olduğuna işaret eden Saip, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği verilerine göre artık zorlu ameliyat işlemlerinin çoğunun özel hastanelerde yapılmakta olduğunu ve hastaların da özel hastanelere doğru kaydığını söyledi.

Saip, buradaki kısır döngüyü şu sözlerle anlattı: “tabii ki bir süre sonra parası kalmayan insanlar tekrar devlet kurumlarına dönmek istiyor .”

Pınar Saip, tıp eğitiminde de büyük sıkıntılar olduğunu düşünüyor.

“Şu anda İstanbul'da 23 tane Tıp Fakültesi var. Türkiye'de de 80 küsur olmuş durumda. Liyakatin kaybolması ciddi bir sorun. Doçentlik, öğretim görevlisi olmanın standartları çok düşmüş durumda. Hatta rektörler için bile özel kanunlar çıkartılıyor. 2-3 yıl öğretim üyesi olan rektör olsun diye... Liyakatin olmadığı bir sistem yaşıyoruz. Eskisi de iyi değildi ama geçmişten gelen köklü kurum özellikleri vardı, liyakata değer verilirdi. Artık hiç değeri kalmamış durumda.”

Bunun sağlık sisteminde yarattığı sonuçları ise şöyle ortaya koydu: “Gelecekte hastaların emanet olabileceği hekimler maalesef yetişmiyor, hekimlikten kaçış var. Hastaya dokunmayan dallara kayış var doktorlara şiddetten dolayı. Yoğun beyin göçü var. İyi okullardan mezun olan, iyi eğitilmek isteyenlerin çoğu yurtdışına gidiyor. Liseden gidiyorlar, ülkemizin geleceği açısından ciddi bir sorunla karşı karşıyayız. Eğitimde ciddi bir reform yapılması gerekiyor. Varolan altyapısı eksik, yeterli donanımda öğretim üyesi olmayan tıp fakültelerinin kapatılması gerekiyor."

HASTANELERDEKİ İNSANLARIN ÇOĞU GERÇEK HASTA DEĞİL

Saip, sağlıksız sağlık sistemimizle ilgili bir başka noktaya işaret ederken, şaşırtıcı bir saptamada bulundu. Saip, aşırı yoğun çalışmanın sonucunda gerçek hastaya yeterli bir sürenin ayrılmasının mümkün olmadığını anlatırken, bir yandan da piyasacı mantığın deyim yerindeyse kalabalık bir hasta olmayan hasta yükü oluşturduğuna işaret etti.

Saip’e göre insan sağlığı için koruyucu hizmetleri güçlendirmek yerine birtakım tetkikler yapılarak sürekli hastalık icat etmeye yarayan bir sistem oluşmuş durumda. Bunun özel hastanelerin de kamu hastanelerinin de çalışma mantığına sindiğini anlatan Saip, köklü kamu üniversite hastanelerinin bu sistemin dışında kalabildiğini ama bu yüzden de baskıya uğradığını söyledi.

Devlet hastanelerine binen ağır yükle birlikte bu durumun yarattığı kısır döngü ise çarpıcı.

“Bu randevu sistemi ciddi bir çıkmaz. 10 dakikada bir üç hastaya randevu veriyorlar. Hastaya ayrılan zaman ortalama 3-5 dakika. Bu süre başvuran hasta değilse bile hasta olmadığını açıklamak için yeterli bir süre değil. Çünkü hastanın size inanması için dinlemeniz, muayene etmeniz ve anlatmanız gerekiyor. Bunlara zamanınız olmadığı için tetkik istiyorsunuz. Hasta tatmin olmadığı için başka hastaneye gidiyor. Hastane hastane dolaşan bir hasta sirkülasyonu var. Birçoğu da gereksiz. Sevk sisteminin olması lazım. Sevk sisteminin konulmasıysa şu anda iktidar için ciddi oy kaybına neden olur. Oysa gerekli.”

YILDA 12 BİN İMDAT ÇIĞLIĞI

Biraz da bu tıkanıklıkların sonucu olan ve sorunları da ağırlaştıran konu, sağlık çalışanlarına yönelik şiddet de Pınar Saip’le görüşmemizde yer buldu. Saip, tabloyu şöyle anlattı: “Yılda 12 bin beyaz kod veriliyor. Gerçek şiddet sayısı bunun çok üstünde, çünkü her sözel veya fiili şiddet olayında beyaz kod verilmiyor. Ancak çok ciddi, can yakıcı şiddet olursa bildiriliyor. Sağlıkta şiddetin artmasına neden olan işsizlik, ekonomik zorluklar, hastalara ayrılan süre, sağlık sisteminin tüm açmazlarının hekimlere mal edilmesi, iktidardakilerin kullandıkları saygısız dil dışında caydırıcı cezanın olmaması da bir faktör. Biz kamu görevi yapıyoruz, bu ortamda işlenen suçların daha fazla cezalandırılması, iki katına çıkması lazım. Anında, bir yaralanma varsa tutuklamanın olması gerektiği açık değil mi? Caydırıcılık için Türk Tabipleri Birliği’nin önerdiği Sağlıkta Şiddet Yasası mutlaka çıkmalı. ”

Sağlık sorunlarının bir yanında da “ilaçlar” duruyor elbette. Saip, artık üzerinde daha az durulan, kapatılan bir konuyu tekrar hatırlatıyor. Devletin bu alanda bir üretici olarak var olma zorunluluğu:

“Eski SSK hastane fabrikaları vardı. Seskaljin, seskasid gibi çok önemli ilaçlar kaliteli bir şekilde üretebiliyorlardı. Özel sektörün kârlı bulmadığı alandaki ilaçların devlet tarafından üretiliyor olması lazım. Hiçbir ticari firma kâr etmeyeceği bir yatırımı yapmaz. Her alanda olduğu gibi az bulunan ilaçlarda stoklama olabilir, ama asıl neden üretiminin olmaması veya az olması. Yatırımcı ucuz bir ilacı üretmek istemiyor. Bazen devlet ilaç firmalarını zorluyor, senin şu pahalı ilacına onay veririm ama yanında şu ucuz ilacı da bulundur gibi.”


ŞEHİR HASTANELERİ

Şehir hastaneleri ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Hasta garantili hastaneler, kara delik diyorlar sizin görüşleriniz nedir?

Şehir hastaneleri sağlıkta dönüşüm programının bir parçası. Sağlıkta dönüşüm programı birinci basamakta aile hekimliği sisteminin oluşturulması, kamu hastanelerinin şirketleştirilmesi, referans hastanelerin, geleneksel hastanelerin yok edilmesi, özel hastanelerin teşvik edilmesi, sağlık talebinin kışkırtılması ve kamu özel ortaklığı ile şehir hastanelerinin yapılması aşamalarından oluşmaktadır.

İngiltere bunu uyguladı ve verimsiz olduğu için vazgeçti. 3000-5000 hasta yataklı, 20 bin metrekarelik hastanelerde sağlık hizmeti verilebilir mi?

Kesinlikle verilemez. Ben size TTB'nin şehir hastaneleriyle ilgili sempozyumunu izlemenizi tavsiye ederim. İnternet sitemizden kaydı izlenebilir. Hem işin ekonomisi hem hastanelerin mimari ve içerik açısından ne kadar yanlış uygulandığı ve tabi ki hastaya ve hekime verdiği zararı anlatan çok güzel konuşmalar var. Bir kere dediğiniz gibi mekansal olarak uzak. Daha yolları yapılmamış yere hastane yapıyorsunuz. Oraya nasıl gidilecek? Ankara Şehir Hastanesi için ODTÜ ormanlarını kesip yol yaptılar. Bir, yol yok. İki, kocaman hastane, rantabl değil. Zaten 600 yatağın üstüne çıktığınızda hasta ve hekim için işlem yapılamaz hale geliyor. Doktor günün çoğunu koşturarak geçiyor. Havalandırması, ısıtması, odaların temizliği, oraya harcanacak deterjan vs.. düşündüğünüzde her şey katlanıyor kocaman hastane yaptığınızda. Kontrolü mümkün olmuyor. Bir ampul değiştirmek bile bir olay haline geliyor. Hastaneyi yapan firma ev sahibi, sen kendi arazinde kiracısın. Her ay yüksek bir kira bedeli ödüyorsun. Onunla bir anlaşma yapmış durumundasın. Birçok işlem özel firmadan hizmet alımı ile yapılıyor. Örneğin elektrik aksamı, sterilizasyon, çarşafların değiştirilmesi vs.... Sağlık kompleksi deyince iş çok. Bütün bunlar aracı şirketler tarafından yapılıyor. Hastanenin sahibi kim? Sağlık Bakanlığı değil. Hastanenin CEO'su var, başhekim ile yetkileri birbirine girmiş durumda. Hastane için gerekli işlerin sürekliliğini kim sağlayacak? Hiçbir şehir hastanesi hastane hizmetine uygun yapılmamış durumda. Tamamen otel ve AVM mantığı ile yapıldığı için buranın sterilizasyonu nasıl yapılacak, alanlar arası ilişki nasıl olacak, konsültasyonlar nasıl yapılacak vs. hiç düşünülmemiş.

HASTANEDE KRİSTAL AVİZE: NASIL TEMİZLENECEKSE...

Bunlar hastane mantığıyla yapılmadığı için tamam kocaman bir oda, çok güzel avizeleri var. Hatta kristal avizeler var, bunlar nasıl temizlenecekse... Her şey gösterişe yönelik yapılmış durumda. Hastanelerin mekan kullanımında ciddi sorunlar var. Hasta garantisi vermedik diyorlar ama tetkik garantisi vermiş durumdalar. Ticari sır diye hiçbir şey açıklanmıyor. Gerçekleri bazı mahkeme kararlarından öğreniyoruz. Eğer bu hastaneler kamunun malıysa niye ticari sır olsun? Bu devletin hastanesiyse her şeyin açık ve şeffaf olması lazım. Tek başına bu bile bu hastanelerin özel hastane olduğunu anlamak için yeterli. Görüntüleme ve biyokimyasal işlemler aracı şirketler tarafından yapılıyor ve garantiler verilmiş durumda. Şehir hastanesi kompleksi içinde AVM'ler, cafeler açılmış durumda. Ticari ünite olarak tasarlanmış, gelen hastaların her ihtiyacından ticari olarak yararlanılıyor.

İNGİLTERE FİRMALARININ ZARARINI BİZ KARŞILAYACAĞIZ

Ekonomiye ciddi bir yük, karşılanması mümkün değil. Hepimizin vergileri ile bu hastanelere 25 sene boyunca dolara endeksli olarak sürekli artacak kira bedeli ödeyeceğiz. Yarattığı altından kalkılamaz kara delik, iktidardakiler tarafından da görülmüş durumda. Yeni Şehir Hastanesi ihalesi yapılmayacağı açıklandı. Mevcut ihalesi yapılan 15 tanesi kamu-özel ortaklığı ile hizmete devam edecek, ama yeni ihale yapılmayacak. Çünkü 2 yıl sonra Sağlık Bakanlığı’nın tüm bütçesi sadece şehir hastanelerinin kirasını ödemeye yetecek hale gelecek. Biz ihalesi yapılan ve halen bu modelle çalışan şehir hastanelerinin de sözleşmelerinin iptalini ve kamulaştırılmasını talep ediyoruz. Bu sistemin ilk kurucusu İngiltere bu sistemden vazgeçti, İngiliz şirketlerinin zararları bizim gibi ülkelere yönlendirilerek tazmin ediliyor. Bir anlaşmazlık olduğunda davalar İngiltere'deki mahkemelerde görülecek. Türkiye’deki mahkemelere güvenmiyorlar. Şehir hastanelerinin ülkemiz sağlığı açısından ciddi bir sorun olduğunu artık herkes algılamış durumda diye düşünüyorum. TTB'nin konunun algılanmasında büyük bir rolü oldu. Telaffuz edildiğinden beri bugün yaşanan şehir hastaneleri gerçeğini kamuoyuna anlatmaya çalıştı, hala da devam ediyor.

Sizce sağlık sisteminin sorunları nasıl çözülebilir?

Yaşadığımız sorunların nedeni mevcut sağlık sisteminin kendisidir. Sağlıkta dönüşüm programı adı altında Dünya Bankası ve IMF’’nın önerileri doğrultusunda sağlık hizmetinin özelleştirilmesi için uygulanan politikaların sonucudur. Sağlıkta dönüşüm programı ile birlikte sosyal devlet anlayışı terkedilmiş, hastaneler birer ticari işletmeye dönüştürülmüş, hastanelere başvuru özendirilmiş, hastalanmamayı önceleyen koruyucu hekimlikten anlayışından uzaklaşılmıştır. Aşırı sağlık talebi yaratılarak ameliyat, tetkik ve poliklinik sayısında aşırı artış sağlanmıştır. Yetersiz altyapıya karşın, sağlık hizmetlerinde nicelik artıyor, gerçek nitelikli sağlık hizmetlerine erişim azalıyor, gerçek hastaların tıbbi gereksinimleri maalesef karşılanamıyor.

Sağlık hizmetlerinin herkes için erişilebilir ve tatmin edici olmasını sağlamak devletin görevidir. Çözüm; birinci basamak koruyucu sağlık hizmetlerinin güçlendirilerek hastanelere başvuruyu azaltmak, hastalara yeterli sürenin ayrılması sağlanarak hastane hastane dolaşmalarını engellemek, sevk zincirini sağlarak ihtiyacı olan hastaları hastanelere yönlendirmek, gereksiz tetkik ve girişimleri arttıran perormans sisteminden vazgeçmek, nitelikli hekim ve yardımcı sağlık personeli yetiştirilmesini sağlamaktır. Mevcut kapasitemiz doğru değerlendirildiğinde gerçek hastalar için uzayan hasta randevuların önüne geçilebilir. Kamu sağlık kurumlarına bütçe ayrılmalı, sağlık hizmetlerinde yetmezlik ve hoşnutsuzluk yaratılarak özelleştirmeye yol açılmasından vazgeçilmelidir.