Bir 'money talks' hikayesi: Türkiye’nin Azerbaycan’ı desteklemesinin arkasındaki gerçek sebep

Azerilerle Türkler “tek millet” olduğundan değil. Azeri sermayesi, Ermeni sermayesinin asla sunamayacağı olanakları AKP iktidarının ayaklarına serdiği için Ermenistan kaybetti.

YİĞİT GÜNAY

Azerbaycan’la Ermenistan, savaş halinde. Türkiye, Azerbaycan’ın tarafını tutuyor.

AKP’lilerin söylediklerine bakarsanız, bundan doğal bir şey yok. Zira Türkiye ve Azerbaycan, “iki devlet, tek millet”.

Oysa Azerbaycan’a verilen desteğin asıl sebebi başka. Ne din ne ırk, asıl sebep para…

Olan biteni anlamak için, dün yapılan bir tutuklamanın öyküsünü anlatmalıyız.

* * *

Çarşamba günü öğle saatlerinde ajanslar bir “flaş haber” geçti: Ruben Vardanyan, Azerbaycan sınır güçleri tarafından gözaltına alınmış ve elleri kelepçeli olarak Bakü’ye sevk edilmişti.

Haber gerçekten önemliydi. Vardanyan, Dağlık Karabağ’da, Ermenilerin deyişiyle Artsakh’ta yaşıyordu. Kasım 2022’den Şubat 2023’e kadar “Artsakh Devlet Bakanı”ydı. Yıllardır bir sonraki Ermenistan lideri olarak adı anılacak kadar ağırlık sahibi bir isimdi.

Çünkü, para sahibiydi.

Ve yolu, daha önce Türkiye’yle kesişmişti.

* * *

Ruben Vardanyan, 1968’de Erivan’da, o zamanki Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nde dünyaya geldi. Ailesi Dağlık Karabağ kökenliydi. 1985’te Moskova Devlet Üniversitesi’nin Ekonomi bölümüne girdi.

Vardanyan üniversitedeyken, Sovyetler ihanete uğradı, parçalandı, yağmalandı. Batılı güçler, tüm Sovyet coğrafyasına akbabalar gibi üşüştüler. Üşüşenlerden biri, o sırada 31 yaşında olan ABD’li Peter Derby’ydi. Troika Dialog adında bir banka kurdu.

Derby, yerel müttefiklere ihtiyaç duyuyordu. Genç, başarılı ekonomi mezunu Vardanyan, adaylardan biriydi. ABD’li, Ermeni’yi kanatları altına aldı ABD’ye yolladı. Vardanyan, Merrill Lynch’te eğitim aldı.

Döndü. Troika Dialog ülkeyi yağmalaya yağmalaya büyüyordu, Vardanyan da şirketle beraber kanatlanıyordu. 2001’de, henüz 32 yaşında şirketin başına geçti. Oligarklardan biri olmuştu. Giderek zenginleşiyor, milyar dolarlara hükmetmeye başlıyordu.

* * *

2000’lerde AKP, milyar dolarlara ağzının suyu akarak bakıyordu. En iyi bildikleri yola başvurdular, satıp savdılar.

Önce TÜPRAŞ’ı sattılar. TÜPRAŞ, ülkenin en büyük varlığıydı. Henüz kamuoyu, özelleştirme işine yeterince ikna olmamıştı. İhaleyi başta, 2004 yılında Rus şirketi Taftnet’le Zorlu ortaklığı kazandı. Dönemin kemalist muhalefeti “Bari yerliye gitsin” diye kampanya yürüttü. Danıştay satışı iptal etti, yeniden ihale yapıldı. Bu defa, 2006’da Koç-Shell ortaklığı kazandı, Koç’u beğenen muhalifler sesini çıkarmadı.

Sonra, 2007’de, sıra bir diğer deve, Petkim’e geldi. Epey istekli vardı, Limak, Zorlu, Çalık, Torunlar… Ama yarış, iki grup arasında geçti: Trans Central Asia Petrochemical OGG ve SOCAR & Turcas-Injaz OGG.

2 milyar 50 milyon dolar teklif eden Trans Asia, ihaleyi kazandı. Fakat bu grubun arkasındaki sermaye, Troika’ydı. Başında da Ruben Vardanyan vardı. Rakip, SOCAR, Azeri şirketiydi.

Bir karara varılması gerekiyordu. Pazarlık yürütüldü, AKP tercihini yaptı. İhale iptal edildi, Vardanyan eli boş gönderildi, Petkim Azerilere teslim edildi.

* * *

Sanılabilir ki, Petkim’in satışında Ermeni başkanlığındaki grup yerine Azerilerin seçilmesi, Türkiye’nin Azerbaycan’la siyasi ilişkilerinin yakınlığı yüzündendi.

Hayır. Hafızalarımızı tazeleyelim.

Tam o dönem, 2007-2008, Türkiye’nin Ermenistan’la yakınlaştığı dönemdi. Ankara’da koltuğa Abdullah Gül, Erivan’da Serj Sarkisyan oturmuştu. Gül, Sarkisyan’a çok sıcak bir tebrik mektubu gönderdi. Aynı sıralarda o dönem başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan ile dışişleri bakanı olan Ali Babacan da Ermeni mevkidaşlarına birer iyi niyet mektubu iletti.

Hatta Abdullah Gül uçağa atladı, Erivan’a gitti, Sarkisyan’la birlikte futbol maçı seyretti.

Asıl sebep, ekonomik güçtü. Bugünden geriye dönüp bakınca, niye Azerbaycan sermayesinin tercih edildiği net bir şekilde görülebilir.

Türkiye’de Azerbaycan sermayesi o günlerden beri inanılmaz ağırlık kazandı. SOCAR, Türkiye’deki stratejik aktörlerden biri. Enerjiden limanlara, birçok varlığımız SOCAR’ın elinde.

Niye? Çünkü 2000’lerde AKP, milyar dolarlara ağzının suyu akarak bakıyordu.

Daha açık ifadesini, soL’da Eyüp Demir imzasıyla yayımlanan yazıdan okuyalım:

“SOCAR’ın AKP ile ilişkileri, iki ülkenin egemen güçleri arasında bir alışveriş biçiminde ortaya çıkıyor. Oraya doğru yöneldikçe her şey bulanıklaşıyor, görünmez hale geliyor. Öyle ki SOCAR-AKP ilişkisinin merkezinde Erdoğan’ın yönettiği akçeli ilişkilerin etkisine dikkat çeken pek çok haber ortaya çıktı. Erdoğan’ın eniştesi Ziya İlgen çeşitli şirketler aracılığıyla 2013 yılına kadar SOCAR Gaz Ticaret’te pay sahibiydi. İddialara göre İlgen bu işleri Erdoğan’ın vekili olarak yürütüyordu. MAN adası belgelerine göre Ziya Ülgen ve Erdoğan’ın kardeşi Mustafa Erdoğan MAN adası üstünden kurdukları BMZ Group adlı denizcilik firmasına ait tankerleri SOCAR’a satmıştı. Neden, nasıl anlaşılamadı.”

Ülkemizde 2 bin 600’ün üzerinde Azeri şirket var. İnşaat, turizm, emlak, enerji, ulaşım sektörlerinde Azerilerin kayda değer varlığı bulunuyor. Öyle ki, suç dünyasında bile artık Azerilerin adı geçiyor. Mehmet Ağar ve Mübariz Mansimov’u hatırlayalım.
Ermenistan, işte bu yüzden kaybetti.

Azerilerle Türkler “tek millet” olduğundan değil. Değiller zaten, hiç olmadılar.

Azeri sermayesi, Ermeni sermayesinin asla sunamayacağı olanakları AKP iktidarının ayaklarına serdiği için Ermenistan kaybetti.

* * *

Ama, bir başka gerçeğe işaret etmezsek olmaz.

Ruben Vardanyan’a dönelim. Şu aralar Bakü’de bir hücrede olmalı.

Ama 90’larda, henüz 20’li yaşlarında, onca zenginliğe nasıl kavuştuğunun öyküsüne biraz daha yakından bakalım.

Troika Dialog’un ele geçirdiği en büyük varlıklardan biri, KAMAZ’dı.

KAMAZ, uzun adıyla Kama Otomobil Fabrikası, 1969’da kuruldu. Sovyetler Birliği Komünist Partisi, ülkenin kalkınması için çok büyük çapta kamyon ve tır üretimi yapılması gerektiğini biliyordu. Kama Nehri kenarında bir yer seçildi. Devasa bir sınai şehir inşa edildi. 100 binden fazla kişi KAMAZ’da çalışıyordu.

İşçiler, Sovyetler’in dört bir yanından, 70 farklı etnik gruptan geliyordu. Azeri de oradaydı, Ermeni de.

Zaten tüm bu halklar, Sovyetler Birliği’nde huzur ve barış içerisinde birlikte yaşıyordu. Azerilerle Ermeniler de.

Sovyetler Birliği ihanete uğradı, parçalandı, yağmalandı. Yağmalananlardan biri, KAMAZ’dı.

Piyasa sevdalıları hep “devletin elindeki şirketler verimsizdi, hantaldı” der ya… KAMAZ, o nakaratı en fazla tekrarladıkları varlıkların başındaydı. Dile kolay, 1990’larda 130 bin kişi çalışıyordu.

Peki, gerçekten verimsiz miydi, hantal mıydı?

Sorunun yanıtı, hayata nasıl baktığınıza bağlı.

1994 yılında New York Times gazetesinde, KAMAZ’ın yağmalanması sürecinde ABD şirketlerinin yaşadığı sorulara odaklanan bir makaleden aktaralım:

“KAMAZ’ın maliyetleri düşürmek için istihdamı azaltması lazım, ama bu, siyasi olarak riskli bir adım. Fabrikanın, yerel idareler bu işe gönülsüz olsa da, okulları, hastaneleri, toplu ulaşımı ve diğer hizmetleri finanse etme sorumluluğundan da kurtulması lazım. Geleneksel olarak büyük Rus şirketler bu hizmetleri de üstleniyor.”

Piyasacılara göre bu şirketler hantaldı, çünkü kârlarını birtakım patronların cebi yerine bulundukları bölgedeki okullara, hastanelere, yollara aktarıyorlardı.

* * *

KAMAZ’da 70 milletten insan çalışıyordu. Sovyetler çöktü, o 70 milletin her birinden Aliyev gibi, Vardanyan gibi birtakım insanlar türedi. Önce 70 milletten insanın mal varlığına çöktüler, sonra birbirlerinin gırtlağına sarıldılar.

Ruben Vardanyan, denilene göre milliyetçi duygularla memleketi Artsakh’a, Dağlık Karabağ’a, halkının yanına dönmüştü.

Sınırı geçmeye çalışırken yakalandı, şimdi Bakü zindanlarında.

Ama on binlerce yoksul Ermeni, hâlâ yollarda. Savaştan kaçıyorlar, sınırı geçmeye çalışıyorlar.

Silah altındaki Azeri ve Ermeniler, hâlâ birbirlerinin boğazına sarılmakta.

Avaz avaz “Azerbaycan dostluğu” pazarlamak adına savaş çığırtkanlığı yapanlara kulak asmayın.

Konuşan ne dostluk ne kardeşlik. Konuşan, para.