Adadan diplomat kaçırma

Emperyalizmin boyunduruğundan kurtulmaya çalışan bir ülkenin temsilcisi, emperyalizme karşı mücadelesiyle hatırlanan tarihsel bir liderin adını taşıyan havaalanında ABD'nin isteğiyle tutuklandı.

N. Sinan Odabaşı

Venezuelalı diplomat Alex Saab, 2020 yılının bir yaz günü, hemen her günü yaz olan Yeşil Burun Adaları’nın Amilcar Cabral Havalimanı’nda Yeşil Burun yetkilileri tarafından alıkonulmuştu. Tutuklanmasının yasal dayanağı, ABD makamları tarafından alınmış olan bir yakalama kararıydı. Bu karar, ABD makamları tarafından Saab’a yöneltilen kara para aklama vb. suçlamalara dayanmaktaydı. Saab’ın faaliyetleriyse, ülkeye uygulanan ABD yaptırımlarının etrafından dolanmaya çalışarak Venezuela’nın ihtiyaç duyduğu ticareti artırma amacını taşıyordu. İzleyen günler ve haftalar boyunca avukatları çeşitli itirazlarda bulundu ve bir süre sonra Saab, sağlık durumu gerekçesiyle bir konutta ev hapsine alındı. Nihayetinde Venezuelalı diplomat, tam da Meksika’da Venezuela hükümeti ve muhalefeti arasında yürütülen görüşmelere denk gelecek biçimde, geçtiğimiz hafta ABD’ye iade edildi ve şu anda duruşma gününü bekliyor.

Hukuki süreç boyunca Saab’ın avukatları hem Yeşil Burun iç hukuk yollarına hem de uluslararası ve bölgesel yargı ve denetim yollarına başvurdu. Bunlar arasında en dikkat çekici olanı, Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu Adalet Divanı’ndan alınan karardı. 15 Mart 2021 tarihini taşıyan kararda Batı Afrika Adalet Divanı, Saab’ın serbest bırakılması ve ABD’ye iadesi için konusundaki girişimlerin son bulması gerektiğine karar verdiği gibi, Yeşil Burun hükümetinin “yasa dışı tutuklama” nedeniyle 200,000 dolar tazminat ödemesine hükmetmişti.

Batı Afrika Divanı’nın yargılaması sırasında Yeşil Burun, davacı Saab’ın özel temsilci sayılamayacağı ve dolayısıyla ileri sürdüğü yargı bağışıklıklarından yararlanamayacağı iddiasına dayandı. Ancak Venezuela’nın, Saab’ı 2018 yılından itibaren özel temsilci olarak atandığı ve özellikle de pandemi boyunca Başkan Maduro’yu temsilen ticari işbirliği faaliyetlerinde bulunmak üzere görevlendirdiği biliniyor. Saab’ın 2020 yılının haziran ayında İran’a gerçekleştirdiği ziyaret de taşıdığı özel misyonun gereğiydi ve bu ziyaret İran makamlarıyla koordinasyon halinde gerçekleştirilmişti. Bu durum, Yeşil Burun’u belirli bir uluslararası sorumluluk altına sokması açısından önem taşımakta. Özel Misyonlar için BM Sözleşmesi’nin 42. maddesi, bir devletten diğer devlete görev çerçevesinde seyahat eden özel misyon görevlileri ve temsilcileri üçüncü bir devletin bölgesinden transit geçiş halindeyken üçüncü devlete, özel misyon görevlilerinin dokunulmazlığına saygı göstermesi yükümlülüğünü getirir. Bu Sözleşmeye Yeşil Burun da Venezuela da taraf değil. Ancak devletlerin diplomatik temsilcilerinin dokunulmazlıktan yararlanması, hem uluslararası teamül kuralları hem de Viyana Konsolosluk İlişkileri Sözleşmesi’nde kaynaklanır ve bu kurala saygı duyulması, uluslararası hukukun klasikleşmiş yükümlülüklerinden birisini oluşturur.

Burada kısaca, diplomatik temsilcilerin dokunulmazlığının temelinde yatan ilkelerden bahsedilebilir. Uluslararası yasal düzenin- eğer öyle bir düzen varsa- belirleyici ilkelerinden birisi de devletler arasındaki uyuşmazlıkların barışçıl yollardan çözümüdür. Böylesi bir çözüm de hiç kuşkusuz, devletlerin temsilcilerinin aktif biçimde diğer devletlerin temsilcileriyle temaslarda bulunmasını zorunlu kılar. Ayrıca, bir devletin başka bir devletin yetkili temsilcisini tutuklaması ya da onun dokunulmazlığını ihlal etmesi, yine uluslararası hukukun temel prensipleri arasında yer alan hatta belki de başta gelen, devletlerin egemen eşitliği ilkesinin de ihlalini oluşturur. Yeşil Burun Adaları’nın Saab’ı tutuklarken, bu yükümlülüklerini pek dikkate almadığı anlaşılıyor. Hatta Batı Afrika Adalet Divanı’nın da tespit ettiği üzere, Saab’ın tutuklanması yasal olarak bir Interpol kırmızı bültenine de dayanmamış ve anlaşılan söz konusu Interpol bülteni, tutuklama gerçekleştikten sonra yayımlanmış.

Kısacası Yeşil Burun’un uluslararası yükümlülüklerle ABD çıkarları arasında bir tercih yaptığı ve ABD’yi kızdırmamayı seçtiği görülüyor. Bunun nedenlerini de ülkenin jeopolitik konumu ve kısa vadeli çıkarları açıklayabilir. Yeşil Burun Adaları, Senegal açıklarında yer alan bir takımada ve uluslararası alanda Küçük Ada Devletleri olarak adlandırılan kategoride bulunan, nüfusu da yarım milyonun biraz üzerinde olan bir ülke. Tahmin edilebileceği gibi bu devletlerin ekonomik gelişme kapasiteleri sınırlı ve genellikle, ticaret, ulaştırma, turizm gibi hizmet sektörü ağırlıklı ekonomilere sahipler. Ülkenin ABD yardımlarından faydalandığını da belirtmek gerekir. Güncel olarak ABD, COVID-19 yardımları kapsamında ülkeye 1,5 milyon dolar sağlamış. Bir başka deyişle, 120’den fazla ülke için ortaya koyduğu 1,6 milyar dolarlık yardım paketinde yer alan her bin doların bir adedini ülkeye ayırmış. Bunun haricinde, yaklaşık 100,000 doz Moderna aşısının teslimatı da Saab’ın iade edilmesinden iki hafta öne gerçekleşmiş. ABD Dışişleri Bakanlığı sitesi de bu küçük ada devleti hakkında övgüler içeren basın açıklamalarıyla dolu. Ülkenin bağımsızlık günü, parlamento ve başkanlık seçimleri gibi önemli tarihlerinin atlanmamasına özen gösterilmiş. Bu açıklamalarda demokrasiye, serbest ticarete duyulan ortak inanç ve ülkenin insan haklarına saygı ve hukukun üstünlüğü konusundaki “parlak sicili” vurgulanıyor.

Ülkenin Avrupa Birliği’yle bağları da kuvvetli. Hem ihracat hem ithalatta en büyük ortağı AB olduğu gibi, iki Avrupa ülkesine bağlı bulunan Kanarya ve Azor Adaları’yla Makaronezya olarak adlandırılan coğrafi bölgeyi paylaşıyor ve para birimi Escudo da Euro’ya endeksli bulunuyor. Başkan Jose Maria Meyes, aslında sömürgeciliğe karşı mücadele çağının kahramanlarından Amilcar Cabral’ın partisini temsil ediyor; dolayısıyla ABD ya da AB’dense Venezuela’ya yakınlık duyması beklenebilir. Ancak Yeşil Burun Afrika Bağımsızlık Partisi’nin çizgisi, siyasi bağımsızlıkların kazanılmasında liderlik üstlenmiş diğer birçok partininki gibi, marksizmden giderek uzaklaşmış ve sosyal demokrat merkeze kaymış durumda. Ülkenin Batı Afrika’yla Avrupa arasındaki özgün konumu, yasa dışı göçmenlik ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi sorunlar karşısında duyduğu güvenlik endişesi ve pandemi nedeniyle çakılan turizm gelirleriyle de birleşince, yasal sonuç doğurması pek mümkün görünmeyen bir yükümlülük ihlalinin bu denklemde çok hafif kaldığını söylemek gerek.

ABD yaptırımlarını bertaraf etmeye çalışan Venezuela’nın diplomatı bu süreçte, yasal açıdan tekinsiz sularda yüzmüş olabilir. Zira dünya ekonomisinin belirleyici gücü ABD’nin bir ülkeye yaptırım uygulaması, diğer örneklerden de bilindiği üzere, söz konusu ülkeyi dolambaçlı yollar izlemeye yöneltiyor. Ancak bu kadar ağır ekonomik yaptırımlar altında bulunan Venezuela ya da başka bir ülkenin temsilcisini, yine aynı yaptırımları uygulayan ülkenin kanunları hatta keyfiyetine göre değerlendirmek, elleri kolları bağlı dayak yiyen birisine “ama sen de taş attın” demeye benziyor. Burada odaklanılması gereken, emperyalizmin boyunduruğundan kurtulmaya çalışan bir ülkenin temsilcisinin, emperyalizme karşı mücadelesiyle hatırlanan tarihsel bir liderin adını taşıyan havaalanında, bu liderin mirasçıları tarafından tutuklanmasındaki ironi olsa gerek.