Liglerin başlamasına çok az bir süre kala futbol gündemi yine "şike" olayına indirgenmiş görünüyor. Son dönemde TFF yönetiminin yaklaşımları tartışılıyor ve başkanı Nihat Özdemir’in açıklamaları zaten futbolun ülkedeki geleceğini muğlaklaştırıyorken, bir çevrim içi yayında yapılan şike açıklamaları futbolun gündemini aniden başka bir doğrultuya yerleştirdi.
Ekonomist Dergisi’nin sosyal medya canlı yayınına katılan TFF Başkanı Nihat Özdemir'in, kendisine sorulan şike ile ilgili soruya “2010-11 sezonunu yaşadık. 9 sezon geride kaldı. 9 senedir her hangi bir şekilde şike olayına rastlamadık” cevabını vermesi sonrasında patlak veren tartışma bir üst aşamaya geçmiş durumda.
Nihat Özdemir’in kolayca bir dil sürçmesi ya da kendini bilmezlik olarak adlandırılamayacak bu cümleyi kurmasının yankıları sürerken, 2010-11 sezonunun şampiyonluğunun Fenerbahçe adına tartışmalı olduğu iması Fenerbahçe’nin büyük bir tepki göstermesine sebep oldu. O dönemler Fenerbahçe’de yöneticilik yapan Nihat Özdemir’in Fenerbahçeliliği sorgulanırken, kulüpten ihracı gündeme geldi ve ardı arkasına yapılan karşılıklı açıklamalardan sonra vurgu, Fenerbahçe yöneticisi Semih Özsoy’un “Nihat Özdemir’e bu açıklamaları kim yaptırmıştır, Nihat Özdemir FETÖ illetinin neresindedir, bunu açıklamalıdır” noktasında düğümlendi.
Hatırlanması gereken neler var?
2019’un yaz aylarında TFF olağan seçimli genel kurulunda tek aday olan ve ardından başkan seçilen Nihat Özdemir, AKP iktidarında servet biriktirme rekortmenlerinden yalnızca birisi. 2012 yılından beri krizden etkilenmeyen ve sürekli büyüyen, yeni yatırım alanlarında boy gösteren Limak Holding’in aldığı kârlı ihaleler ve inşaattan havacılığa kadar uzanan geniş sömürü alanları işler durumunu sürdürüyor. Kısacası, AKP’nin Cengiz, Kalyon, Kolin ile birlikte 4 gözde şirketinden birisi de Limak’tı.
Limak Bolding’in patronu Özdemir’in futbolun içerisinde önemli bir süredir faaliyet yürüttüğü bilinen bir süreç olsa da Fenerbahçe’deki geçmişine de dönüp bakmakta fayda var. Son federasyon seçimlerinde Rıdvan Dilmen yerine Nihat Özdemir seçeneğinin tercih edilmesinde de güncel siyasi açılımların bir etkisi olduğu aşikâr.
Özdemir, bir dönem yönetim kurulu üyeliği ve başkan vekiliiği yaptığı Fenerbahçe’de kulübe yapılan şike operasyonu sonrasında verdiği demeçlerle dikkat çekmişti. O dönemlerde, Fenerbahçe taraftar grubu Sol Açık’ın açtığı cemaat karşıtı pankartlarda cisimleşen tepkiye ilişkin Özdemir, "Cemaat Fenerbahçe’yi ele mi geçirmek istiyor" sorusuna, 11 aylık başkanvekilliği döneminde, bir cemaatin Fenerbahçe'yi ele geçirmek gibi bir hareketini görmediğini söyleyerek yanıt vermişti. Özdemir aynı programda, "Benim 20 milyon taraftarım varsa bu 20 milyon taraftarımın 2-2.5 milyonu da cemaat mensubu arkadaşlarımızdır. Onlar da Fenerbahçemizin başarılı olması için benim kadar iyi niyetli olarak onlar da dua etmişlerdir" demişti.
Bu anlamda o dönemde Özdemir’in düştüğü pozisyon ‘cemaati aklayan Fenerbahçe yöneticisi’ olarak okunabilirdi. Son dönem gelişmeler ve güncel suçlamalar ise iktidarın tasarrufu ile TFF’nin başına önerilen Özdemir’in yine ‘FETÖ'cü’ bir suçlamaya maruz kalması ile sonuçlanmışa benziyor. Bunun basit bir gündem belirleme manevrası mı yoksa bir temcit pilavı hadisesi mi olduğu konuşuluyor. Ancak ülkede bu tarz çıkışların hiçbirinin altyapısız olduğunu öne sürmek ve ‘gelişine’ olduğu iddiasını ortaya atmak fazlasıyla zorlama oluyor. Olayın arka planında siyasi ihtiyaçların var olduğunu da eklemek önemli.
Çünkü son durum; Özdemir’in ilk başkan seçildiği gün yapılan Ali Koç açıklamasındaki gibi aydınlık değil. "Nihat Özdemir'e hayırlı olsun diyoruz. Fenerbahçe olarak yanınızdayız ve bir adım daha öne gidiyorum, emrinizdeyiz diyorum…"
Kurtlar sofrasında komplolar, cımbızlama ve taraflaşma
Biraz geçmişe dönersek, olayın başka boyutları da olduğu hatırlanacaktır. Fenerbahçe topyekûn bir direnç örmeye çalışırken ve bunu özellikle taraftarın duruşu sayesinde geliştirirken sonrasındaki basınç kulüp yöneticilerini ittirmeye başlamıştı. Aziz Yıldırım tutuklu kaldığı onca zamandan sonra, “Ben Sayın Cumhurbaşkanı'na 'İyi ki bu olaylar sizin gibi dirayetli bir liderin zamanında oldu. Başka bir zamanda olsaydı, olaylar daha başka noktalara giderdi" diyerek, Fenerbahçe'nin 3 Temmuz sürecinde başlattığı direnişin "Türkiye Cumhuriyeti'nin karanlığa gitmesini önlediğini" de savunmuştu. Yıldırım, önce süreçten uzaklaştı; ardından Ali Koç ile verdiği başkanlık mücadelesi sonrasında da başkanlıktan düştü. Son dönem gelişmeler ise Fenerbahçe’nin o sezonki şampiyonluğuna gölge düşürecek delilleri onaylamaktan uzak kalmasına rağmen, gündem hep sıcak tutuldu.
Özellikle 3 Temmuz’un yıldönümüne bir aydan kısa bir zaman kalmışken bunun korona günlerinde dillendirilmesi ve demeçlerin TFF başkanı ağzından servis edilmesi ‘yine ve yeni bir hazırlık mı var’ sorusunu dayatıyor. Bu süreçte Nihat Özdemir ile başkanlık yarışında olduğu iddia edilen ancak sürecin dışında kalan Rıdvan Dilmen’in de Özdemir’in yaptığı açıklamaya dönük yüksek itirazı bir hesaplaşma ihtiyacını hatırlatıyor. “İhraç kararı varsa destekleyeceğini ima eden ve imza atacağını söyleyen; din ve kulüp sevgisinin üzerine gidilmemesi gerektiğini” hatırlatan Dilmen, Fenerbahçeliler için özür talep ediyor.
Neden kavga ediliyor sorusuna gelince… Kavganın ortaya çıkış sebeplerine sadece bir şike muhasebesi ile çözümleme getirmenin ciddi kısıtları bulunuyor. Aziz Yıldırım’ın hapse atılmasından, Ali Koç’un başkanlıkta Yıldırım’ı alaşağı etmesine, oradan da Nihat Özdemir’in TFF başkanı yapılmasına kadar geçen sürecin siyasi bir bakış açısına ihtiyaç var. Ancak bu yalnızca FETÖ vurgularıyla çözülemiyor. Çünkü herkesin FETÖ’cü ilan edildiği bir ortamdaki siyasi değerlendirme olayları basitleştiriyor, dili sağcılaştırıyor ve bağlamından koparıyor. Özdemir’in açıklamasına gösterilen sert tepki ise TFF’ye biriken bir öfkenin yansıması gibi görünüyor. Bu, Fenerbahçe’nin Nihat Özdemir özelinde TFF’ye de olan güvensizliğinin bir ürünü gibi görünüyor. Bunu bir ‘hainlik’ olarak değerlendirmek ise kulüp içi iç çekişmelerin ve yaşanmışlıkların bir yansıması olabilir ancak. Ancak hem aynı zamanda Fenerbahçeli kimlikleriyle bilinen Mehmet Ali Aydınlar örneğinde hem de şimdilerde Özdemir başkanlığında cisimleşen bu anlaşmazlık, Fenerbahçe Yüksek Divan Kurulu başkanı Vefa Küçük’ün Özdemir’den cevap beklemesi ile doruğuna çıktı. Özdemir’in cevabı ise “Verdiğim cevapta asıl vurgulanmak istenen, tartışmaların o günden bu yana Türk futbolunda tekrar gündeme gelmemiş olmasıdır. Konuşmamda başka bir maksat ya da ima aramak, o çatı altında 18 sene boyunca yaptığım tüm hizmetlere haksızlık olur. Bu tartışmanın sona ermesini diliyorum” oldu.
Burada bir diğer beklentinin Aziz Yıldırım ile Nihat Özdemir’in karşı karşıya geliş ihtimali olduğu da konuşulanlar arasında. Israrlı bir karın ağrısının, bir sancının birikmekte olduğu ve önümüzdeki günlerde bunun basına yansıyacak tarafları olacağı iddialar arasında. Dilmen’in aktarımıyla Aziz Yıldırım’ın, Özdemir’den acil bir düzeltme beklediği, hatasından dönmesi gerektiğini vurguladığı bir konuşma yaptığı söylenmişti. Bu noktada bir taraflaşmanın belirginleştiği ancak Nihat Özdemir’in bu çıkışının bir talihsizlik olarak adlandırılmasının sakıncalı olabileceği de görülüyor. Şike yapılmadığına dönük mücadele veren bir Fenerbahçe yöneticisinin, TFF başkanı olarak sahne aldığı dönemde şikenin olabileceği iddiasına ‘U dönüşü’ yapma ihtimali ve zamanlaması işin arka planında neler olduğunu düşündürtecek cinsten. Bu anlamda tepkiden çok demecin sorunlu olduğu kabul edilebilir.
Kumpas-Şike sorunsalı: Yeniden bir çözümleme ihtiyacı
Süreç bir şekilde devam ederken ve tortuları yıllara yayılırken sürecin yeniden bir değerlendirmeye konu edilmesinde fayda var. 3 Temmuz sürecinden hemen sonra bunun bir iktidar savaşı ve futbolun yönetenlerinin reorganizasyon süreci olarak okumak ne kadar mümkünse, patronların işin tam derinliklerinde yer aldığı da bu operasyonun bir parçası olarak görülmeli. Şike savcılarının durumu, şike hakkında uydurulan masallar, bu süreci koordine edenler ve ardından aralanan sis perdesi aslında olayın son derece siyasi bir temeli olduğunu defalarca kanıtlamıştı. Her ne kadar piyasacı futbol, bir şike üretim alanı olsa da 3 Temmuz sürecinin altında daha büyük şeyler olduğu ve bunların savcı, polis, medya üçgeninde parlatıldığı ve soruşturma sürecinde bu şekilde deliller üretildiği bir gerçek olarak güncelliğini koruyor.
Bununla birlikte, toplumdaki genel algının bunun bir FETÖ operasyonu olduğu noktasında konsensüs sağlamasına rağmen, FETÖ’ye fazlaca çubuk bükmek, 2016’da kavga eden iktidar ortaklarının diğerini aklamaya gerekçe olmamalı. Çünkü operasyon, tüm hatları ve yansımaları ile değerlendirildiğinde kapsamlı bir harekât planı olduğu göze çarpıyordu. Çünkü ortada Fenerbahçe’ye yönlenen bir siyasi saldırı olduğu kadar, bunu zamanın iktidar ortaklarından birisine yedeklemek; siyasi bir muğlaklık yaratmanın dışında, operasyonu “AKP’ye rağmen” bir kıvama getiriyor. 2020’nin yazında anlaşılıyor ki bu, hem bir tehlike hem de bir bataklık olmayı hâlâ ve farklı saiklerle sürdürüyor. Siyasetin gölgesindeki spor ve şike tartışmaları ise bu konulara sadece fanatizm ile yaklaşmanın bir körlükten öteye gitmediğini kanıtlıyor. Soruşturmanın kendisi ve futbolun siyasi aktörleri de piyasacı olduğu kadar ‘şikeci’ kalmayı da sürdürüyor.