Büyük çöküş

Yıllardır piyasa güzellemesi yapan, liberal ekonomiye inanan ekonomist televizyon kanalına çıkmış “ilaç tekellerinin oyunu” bu diyor. İlaç satacak, insanları aşı ile kazıklayacaklarmış. Vay korona vay! “Sağlık ticaret konusu olur mu” diye haykırıldı, “parasız sağlık hizmeti” diye eylemler yapıldı yıllar boyu. İşte o taleplere “verimlilik” bahanesiyle itiraz edenler şimdi ahkam kesiyor, ilaç tekellerinden girip kamu sağlığından çıkıyorlar.

Zavallı kapitalizm, savunanı yok!

Meğer kimse inanmıyormuş.

Sokakta herkes uluslararası tekellerin bir haltlar karıştırdığından emin. “Komplolara fazla rağbet etmeyin” dediğinizde, “siz bilmezsiniz onları” diye ısrarcı oluyorlar. Evet, aynen böyle. Sömürüyü, eşitsizliği, kâr hırsını, emperyalist rekabeti yıllardır anlamamakta ısrar edenler bir anda uyanıvermiş, salgının ekonomi politiğini tartışıyor.

Panik ve korku insanlara olmadık işler yaptırıyor demek ki.

O halde devam edelim ve daha fazla sorunun sorulması, gerçeklerin daha fazla kabul görmesi için korona virüsünü tepe tepe kullanalım.

Evet, ilk soruyu sorduk, madem ilk fırsatta satacaktınız piyasa ekonomisini, o halde ona karşı sistematik bir konumlanış içine neden girmiyorsunuz? Zamanı gelmedi mi?

Devam edelim…

Okullar çok önemli. Çocuklar fazla etkilenmiyor ama taşıyorlar virüsü. “Dezenfekte edilsin okullar” çağrısı yapılıyor. Dezenfekte edilsin mutlaka ama normalde devletin okullara sabun bile almaması, temizlik emekçilerinin maaşlarının aileler tarafından karşılanması da sorgulansın! Eğitimde kaynakların devlet okullarına değil özel okullara aktarıldığı, özel okul patronlarınınsa hem teşvikleri hem de velilerden aldıkları paraları inşaata gömdükleri konuşulsun. Bu soygundan kimsenin sıyrılmaması için hırsızın yakasına yapışılsın. 

Yoksa olacak olan bellidir. Birçok ülkede buraya doğru gidiş var. Sermaye devletleri, kamu harcamalarını kısmak, eğitime ayrılan bütçeyi iyice daraltmak için “online eğitim”e yöneliyor; evinden eğitim, uzaktan eğitim de diyebiliriz buna. Çocukların gelişiminde en önemli unsurlardan biri olan sosyalleşmenin ortadan kaldırıldığı bu eğitim sistemini parlatmak için sayısız makale yazılıyor, konferans düzenleniyor. Korona virüsü mükemmel fırsat. Okulları kapatmaya başlarsanız, eğitim harcamaları radikal biçimde düşer. Sonra o çocuklardan hayır bekle!

Gidişat bu yönde… (Yazıyı tekrar okuduğum sırada, bizde de salgın nedeniyle kapatılan okullarda böyle bir deneme yapılacağı duyuruldu; devam!)

Evden çalışma, esnek üretim, online eğitim... Sanal dostluklar, sanal aşklar…

Ancak kapitalizm gerçek bir akılsızlıktır; bu süreç bir yandan da kapitalizmin çelişkilerini derinleştiriyor. Verimlilik artışının, makine kullanımındaki gelişmelerin krizleri tetiklemesi bu konu da geçerli. Bir önceki yazımda “kontrol edilen toplum” arayışından söz etmiştim, bu arayış aynı zamanda patronların kendi ayaklarına sıktıkları kurşun anlamına geliyor hem ekonomik hem toplumsal açıdan.

Heyhat, kapitalizmde akıl aramanın bir anlamı bulunmuyor; bu sistemin bir geleceği gerçekten yok.

Korona virüsü, Avrupa’nın bütün yaldızını döktü. Doğal olarak bizimkileri eleştiriyoruz ancak birçok kişi Almanya, İtalya gibi ülkelerde “devlet”in felaket kötü sınav verdiğinde birleşiyor. Beceriksizlik, ödeneksizlik, cehalet, bilgisizlik… Aslında donanım var, eğitilmiş kadro var, para var. Ancak toplumcu bir bakış yok; sistem tamamen kâra odaklanmış, özelleştirmeler nedeniyle koordinasyon sıfır.

Ve asıl önemlisi, şu ana kadar her sınıftan insanı vuran korona virüsü karşısında artık emekçilerin ve yoksulların hedef haline gelmesi… Zenginler kendilerini tecrit edebiliyor. Oysa birçok sektörde üretim sürüyor ve dünyanın her yerinde son derece ağır koşullarda milyonlarca işçi çalışmakta. Dahası temizlik için gerekli malzemelere erişimleri kısıtlı. Zengin sınıflar kozmetiğe aktardıkları paranın yüzde biriyle gerekli hijyeni sağlar. Emekçiler için ise sabun, antiseptik mendil, kolonya eğer alabiliyorlarsa, en fazla “azar azar kullanılabilecek” malzemeler.

Kolonya demişken…

İslamcı basında bile haberler çıktı kolonya öldürüyor koronayı diye. Ne oldu? Zamanında birçok hekim, alkol içerdiği için kamusal alandan adım adım çıkarılan kolonyanın hijyen alışkanlığı pek olmayan ülkemiz için çok önemli bir kurtarıcı olduğunu söyledi durdu. Lakin dinci kafaların çabasıyla kolonyalı mendiller bile uzaklaştırıldı hayatımızdan. Uçaklarda dağıtılan ıslak mendillerin alkolsüz olduğu marifet gibi propaganda edildi yıllarca. Ama ne oldu, korona kolonyayı davet etti!

Yahu gerçekten nasıl bir akılsızlığın içine düştük!

Korona virüsü bir farkındalık yarattı, bunu değerlendirmek gerek. Bu düzen çaresizlik, korku ve yalan üretiyor. Bir salgın karşısında en gelişkininden en yoksuluna tüm kapitalist ülkelerde egemen olan dağılma halidir. Bu anlaşılmalı ve insanlar harekete geçmeli.

Örgütsüz, bencilleştirilmiş, kendi kaderine terk edilmiş toplumlara dönüşüyoruz, bu kabullenilmemeli.

Doğal olarak Küba’ya gidiyor insanın aklı. İki kez kasırgaya tanık oldum Küba’da. Ne bir panik ne yetkililere inançsızlık ne de bencillik… Herkes ne yapacağını biliyor, kimse kafasına göre takılmıyor, hurafeler ortalıkta dolanmıyor, devlet ve parti halkın içinde. Örgütlü ve bilinçli bir toplum olarak göğüslüyorlar kasırgayı.

Kasırga, deprem, salgın hastalık…

Toplumcu bir düzen bunlarla baş eder. Dünyanın en büyük ahlaksızlığı olan eşitsizlik üzerine kurulu piyasacı düzen ise böyle şapa oturur işte.

Uzayı fetheden insanlığın düştüğü zavallılığa bakın. Makarna reyonlarında, tuvalet kağıdı raflarında birbirimizi itekliyoruz.