Sermaye sınıfı, yararına olduğu sürece anayasal gelişmelere ses çıkarmaz. Emekçilerin örgütlü savaşım gücünü kırmak için “hukuk devleti” ve “insan hakları” savunuculuğu da yapar.

Sermayenin anayasası

AKP’nin ipleri elinde tuttuğu, muhalefeti peşinden sürükleyeceği yeni anayasa girişimi gündemde.

“Sağcı parlamento” tanımlaması AKP’nin zorlanmayacağını gösteriyor.

İlkin dinselliği pekiştirecek iki maddelik önerilerini, ardından daha kapsamlı anayasa değişikliklerini sunacaklarını söylüyorlar.

Muhalefet de sunulacak olanın ne olacağına bakıp tavrını belirleyecekmiş. AKP’li yılları okuyamamanın, daha doğrusu okumak istememenin uyumlu ilkesizliği…

1982 darbe Anayasasının değiştirileceği üzerine kurulu yanılsamalar meşrulaştırılıyor. Düzenin özünü perdelemeye yönelik olarak anayasaya oyalama görevi yükleniyor.          

Cumhuriyetin niteliklerinin değiştirilmesi, emekçilerin savaşımlarıyla kazanılarak anayasal güvence altına alınan hak ve özgürlüklerin budanması, laikliğin yok edilmesi üzerine kurulu anayasa değişikliği girişimine ve bu girişimin AKP ve AKP’li anlayış tarafından yapılmasına karşı çıkmak önemli. Bu başlıklar üzerine yazıldı, yazılıyor. Ancak burada kalınamaz. Kalınırsa düzenin ve anayasasının ekonomi politiği, sınıfsallığı görülüp anlaşılmaz.

Anayasa konusunda karanlıkta tutulan ana konu ekonomi politiktir. İnsan hakları diye diye emekçilerin haklarının çiğnenmesinin, anayasa tanımazlığın, Anayasa Mahkemesi ya da İnsan Hakları Avrupa Mahkemesinin verdiği ihlal kararlarının iktidarın isteğine göre bireyselleştirilerek önemsizleştirilmesi ya da uygulanmamasının, tarikat ve şovenizm soslu siyaset ve devlet biçimlendirmesinin özünde ekonomi politik var.   

Sermaye sınıfının egemenliği, üstün ve bağlayıcı olan anayasanın “sermaye sınıfı anayasası” olmasını gerektirir. Bu anayasaya burjuvazinin oyunlarıyla ne kadar sosyallik, hak ve özgürlük, eşitlik, adalet yerleştirilirse yerleştirilsin belirleyici olan kapitalizmin ekonomi politiğidir. Uygulanmayan laiklik de aynı bütünün içindedir.

Kapitalizmin ekonomi politiği “sömürü”dür.

Sermaye yönünden anayasa, egemen sınıfın önündeki engellerin temizlenmesinin, yeni birikim yolları açılmasının, dinselliğin de içinde olduğu uzlaştırmacılığın sağlanmasının, emek üzerindeki denetimin, egemenliğin ve emeğin sermayeye bağımlılığının güvence aracıdır.

Bu öz dönemsel olarak emekçiler yararına görüntüler olsa da değiştirilmez.

1924 Anayasasında değişiklik yapılmadan 1950 öncesi ve sonrasının, devlet ve özel birlikte yürüyüşünün özünde ekonomi politik yatar.   

1961 Anayasası dönemsel iyileştirmenin tipik örneği. Anayasal gelişme tezlerine açık bir yapısı olmasına karşın aynı zamanda komünizm karşıtlığının da dayanağını oluşturdu. On yıl sonra 12 Mart Muhtırasıyla birlikte budandı. Yetmeyince 12 Eylül darbesi ve otoriter Anayasası geldi.

1982 Anayasasının özgün metindeki otoriter yapı zaman içinde değişikliklerle yumuşatılmaya çalışıldı ama ya AKP tarafından (2010 ve 2017 gibi) radikal el atmalara uğradı ya da başta laiklik olmak üzere birçok ilke uygulanmadı. Millet ittifakının güçlendirilmiş parlamenter rejim hedefli biçimsel önerisi çoğunluğu sağlasaydı öz değişmeyecekti.

AKP’nin “gözden geçirilebilir ama başkanlı rejimden vazgeçilmez” duruşu ulusal ve uluslararası sermayenin onayıdır aslında.

Sermaye sınıfı, yararına olduğu sürece anayasal gelişmelere ses çıkarmaz. Emekçilerin örgütlü savaşım gücünü kırmak için “hukuk devleti” ve “insan hakları” savunuculuğu da yapar. Sosyalist düzenin hak ve özgürlük gelişmelerinin İkinci Savaş sonrası burjuvazinin anayasalarına yerleştirilmesi; bu güç kırmanın, sosyalizmin önünü kesmenin örneği.

Anayasada duran ilkeler ya uygulanmaz ya çifte standart uygulanır ya da Anayasa Mahkemesinin 2008 ve 2012 kararlarında laiklik için yaptığı gibi yorum teknikleriyle(!) esnetilir veya yok edilir.

Sonuç yine sermayenin anayasasıdır, yanına -anayasasız ya da anayasalı- gericiliğin desteği eklenir.

Kapitalizmin özü anayasaya yansır, yanına düzenin sürdürülmesine ortak siyasal iktidar politikaları, gericilik eklenir.

Kapitalistlerin iç çelişkileri, rekabetleri ya da siyasal temsilcilerin düzen içi oyunları özü değiştirmez. Örgütsüz toplumsal koşulların dağınık, parçalı, dönemsel etkileme güçleri de düzen içinde geçici kalır. Kapitalizmin/emperyalizmin koşulları aynı kaldıkça anayasanın sözü değişse bile özü aynı kalır.

Sermaye anayasayı elinde tuttuğu için egemen sınıf değildir, egemen sınıf olduğu için anayasayı elinde tutar.     

Yeni ya da sivil dedikleri anayasa yine burjuva kafasının ve gericiliğin ürünün olacak.

Düzen içi muhalefetin de katıldığı anayasa nakaratı karşısında çok soru var: Din siyasetten, devletten, hukuktan ve toplumsal yaşamdan çekilecek mi? Anayasanın ekonomi politiği değişip insanın insanı sömürmesi engellenecek mi? Emek sermayenin boyunduruğundan kurtulacak mı?