Batı emperyalizminin Ukrayna halkını ileri sürerek yürüttüğü vekâlet savaşının aslında Çin’deki birikmiş sermayeyi değersizleştirme operasyonunun bir aşaması olduğunu görüyoruz.

NATO zirvesini nasıl yorumlayalım?

NATO emekçi halkımızın ilgisi pek çekmez genellikle. Gündelik ekmek kavgasında “karşı-devrim örgütü”, “emperyalizmin savaş makinesi”, “emekçilere karşı tekellerin haydutluk teşkilatı” ne deseniz boşa düşer.

Ancak bu sefer Vilnius’ta geçtiğimiz hafta gerçekleşen zirve Türkiye’de iç gündem oldu.

Bunun bir nedeni İsveç’in NATO’ya katılımının AKP tarafından iç politika malzemesi yapılmasıydı. İddiaya göre Türkiye’nin veto hakkının geri çekilmesi karşılığında “ulusal çıkarları” korunuyor, pazarlık masası kuruluyordu.

İkincisi ise, Ukrayna’nın Batı emperyalizminin kuklası olan ve vatansever rolü oynayan Zelenski’nin NATO toplantısının hemen öncesinde Türkiye’yi ziyaretinde Erdoğan’ın “Ukrayna NATO üyeliğini çoktan hak etti” yolundaki açıklamasıydı. Bu da mı bir pazarlıktı, bilemiyoruz ama Ukrayna’nın NATO’ya alınması, pratik olarak NATO ile Rusya’nın o gün itibariyle topyekûn savaşa girmesi anlamına geliyordu.

Sonuçta beklenmedik bir şey olmadı.

İsveç’in üyeliğinin Türkiye’nin NATO’ya daha fazla angaje olması dışında somut bir başlığa bağlanmadan parlamentoda oylamaya götürülmesi kararı alındığı görüldü. Bu zaten fiili olarak Batı emperyalizminin askeri ittifak sistemi içinde olan İsveç’in NATO’ya kabul edildiği anlamında yorumlandı. Çünkü Finlandiya oylamasında olduğu gibi NATO karşıtı olan düzen içi bir parti bulunmuyor Türkiye’de.

Ukrayna’yı ise hukuken NATO dışında bıraktılar, çünkü hemen şu anda savaşa hazır değiller. Barışsever olduklarından değil, kamuoylarını hazırlamak, olası Pasifik savaşı ile senkronizasyonunu gözetmek, iç çelişkilerini halletmek vb. nedenlerle durdular bir süre daha. Bu karar, Ukrayna’nın NATO tarafından yönetildiği ve Ukrayna halkının bilinçli bir şekilde kırıma uğratıldığı gerçeğini değiştirmedi.

Öte yandan emperyalizmin kurumlarında konuşulan ve karara bağlanan anlaşmalar halkla paylaşılmaz, gizli tutulur.

Muhtemelen bu NATO zirvesinde, Rusya’ya karşı savaş hazırlıkları gözden geçirildi, yüz binlerce emekçi çocuğunun asker olarak kısa bir zaman dilimi içinde nasıl doğu cephesine gönderileceği konuşuldu. Baltık, Orta Avrupa ve Balkanlar-Karadeniz bölgelerinde savaş hazırlıkları yapıldı.

Türkiye’nin bu hazırlıklarda nasıl bir rol alacağı, özellikle Karadeniz’de rolünün ne olacağı, Boğazların NATO gemilerinin açılıp açılmayacağına ilişkin gizli görüşmelerden haberimiz olmadı.

Son bir hafta içinde anlayabildiğimiz tek şey bu haydutlar örgütünde sermaye sınıfının sefil çıkarları dışında hiçbir ilkenin olmadığıydı.

Örneğin hemen bütün ülkelerin yasaklanması için imza attığı misket bombaları ABD’nin Ukrayna’ya gönderdiği silahlar arasına eklendi.

ABD’nin Ukrayna’ya verdiği misket bombası havada infilak ederek çok sayıda küçük bombanın geniş çaplı bir alana yayılmasını sağlıyor. ABD’nin Laos’tan Vietnam’a, Irak’tan Afganistan’a kadar işgal ettiği birçok ülkede kullandığı bu bomba saklı mayınlara dönüşerek onlarca yıl sivillerin ve çocukların ölümüne neden oluyor. Bu bombanın Ukrayna’ya verilişi ABD’nin dünya halklarına karşı işlediği binlerce savaş suçuna yeni bir kalem ekleyecek.

Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov NATO zirvesiyle ilişkili olarak “savaşın Batı’nın Rusya’yı yenme arzusu bitene kadar süreceğini” söyledikten sonra esasa dikkat çekti: “Mesele farklı bir şey, yani çok kutuplu bir uluslararası düzenin kurulması... Avrasya, Asya-Pasifik bölgesi, Orta Doğu, Afrika ve Latin Amerika'da yeni küresel anlamlı karar alma merkezlerinin güçlendiğini herkes görebilir.”

Batı emperyalizminin Ukrayna halkını ileri sürerek yürüttüğü ve Rusya’yı savaşamayacak hale getirmeyi amaçlayan vekâlet savaşının aslında Çin’deki birikmiş sermayeyi değersizleştirme operasyonunun bir aşaması olduğunu görüyoruz.

Günümüz hegemonya krizinde her iki taraf da diğer tarafı savaşa kışkırtıyor. ABD’nin dünyanın fabrikası haline gelmiş Çin’e gelişkin çip satışını yasaklamasının büyük bir kışkırtma olabileceğini daha önce tartışmıştık.

ŞİÖ ve BRICS’in sürekli büyümesi ve etkinlik alanlarını geliştirmelerinin ise ABD için zamanı daralttığından bahsetmiştik.

İran geçenlerde ŞİÖ’ye katıldı ve böylece NATO üyesi olan Türkiye ŞİÖ ile komşu haline geldi. Belarus ise 2024’de ŞİÖ’ye üye olacak, böylece Şangay İşbirliği Örgütü Avrupa’nın ortasına kadar yerleşecek. BRICS’in Ağustos zirvesinde üyeliğe kabul edilecekler içinde ise dünyanın hemen bütün büyük petrol üreticileri bulunuyor. Bu zirvede ele alınacak Dolara alternatif bir rezerv paranın ve ülkeler arasında para transferinde kullanılan SWIFT sistemine alternatif bir dolaşım sisteminin konuşulacak olması ABD hegemonyasının doğrudan hedef alınacağını gösteriyor.

Buna karşılık zaten son NATO zirvesine Japonya, Avustralya ve Güney Kore’nin de katıldığını hatırlatalım.

Bu gerilimin masum tarafı bulunmuyor.

Her ülkede ve bütün dünyada emekçi sınıfların sermayenin bu insanlık dışı saldırısı karşısında kendi geleceklerini nasıl belirleyeceklerine ilişkin bir irade koyması gerekiyor.