ABD’nin bu taktiği Çin’i yavaşlatsa bile durduramayabilir ve jeostratejik konumu istediği avantajlı noktaya çekemeyebilir.

ABD’nin Çin’e uyguladığı çip ambargosu nereye varabilir?

Geçenlerde Hiroşima’da gerçekleşen G-7 Devletleri zirvesinde Batı emperyalizminin Çin’e dönük düşmanca tavrı daha çok ete kemiğe büründü. Bu düşmanlığın askeri kuşatmadan, üretimlerin askerileşmesine, ekonomik yaptırımlardan rekabetçi girişimlere kadar birçok boyutu bulunuyor.

Ancak bu yazıda ABD’nin bir yıla yakın zamandır Çin’e uyguladığı çip ambargosuna göz atalım. Bu göz atma bize hem emperyalist dünyadaki rekabetin aldığı durumu hem de dünya kapitalizmindeki açmazları, özündeki akılsızlığı daha iyi kavrama fırsatı verecek.

1970’lerde emperyalist sistemin lider ülkesi olarak ABD bu liderliğin hakkını vererek Silikon Vadisi’nde çip üretimine başlamıştı. 

Bir belleğe sahip olabilen ve sistemden gelen uyarılara programları doğrultusunda kendiliğinden kontrol sinyalleri yollayan çipler bugün hemen her metanın içinde yer alıyorlar. Bu düzende metayı akıllı, bizi aptal yapan bir işleyişe sahipler.

Bilgisayarlar, cep telefonları, otomobiller, beyaz eşya, silahlar, hatta evler…

Geçen yüzyılda doğal olarak ABD hem çip tasarımında, hem üretiminde, hem satışında açık ara birinci ülkeydi.

Ancak 1990’lardan sonra reel üretim hızla ucuz emek gücünü pazarlayan coğrafyalara, özellikle Asya ülkelerine kaydı.  Bu olay dünya üretiminin hiçbir mantıklı planlamaya dayanmadığını, ancak sermayenin daha yüksek kâr hırsının üretim kapasitesinin dağılımını yönlendirdiğini gösteriyor.

ABD hala çip tasarımında dünya çapında ön planda ve çip satışında da. Ancak çip üretiminde çok geri kalmış gözüküyor. Aşağıdaki grafiklere bir kez bakalım:

 

2022 rakamlarına göre dünya çip üretiminde ülkelerin yüzde olarak payları görülüyor. Tayvan %66’lık payı ile açık ara öndeyken, yıllar içinde yurtdışına sermaye ihraçları ile Batı emperyalizminin çip üretiminde önemsiz sayılacak bir paya sahip olduğu anlaşılıyor. Buna karşılık Güney Kore görece önemli bir çip üretim merkeziyken Çin’in hızla çip üretimini arttırdığı izleniyor.

Ülkelerin çip pazarındaki oranlarına bakıldığında ise emperyalizmin ne anlama geldiği daha iyi anlaşılıyor. Çip üretiminde düşük bir paya sahip olan ABD pazarın büyük kısmını elinde bulunduruyor.

Grafikler bize ABD’nin nasıl bir üretim üssü olmaktan çıktığını ancak sermaye ihraçları ve diğer emperyalizme ait mekanizmalarla çip pazarını elinde tuttuğunu gösteriyor. Yine grafikler bütün dünyada kullanılan çiplerin kapitalizmin kendine içkin üretim anarşisi nedeniyle ezici çoğunluğunun doğu Asya’da üretildiğini gösteriyor.

Çip tasarımı modern bir emek gücü olan kadrolara dayanırken çip üretimi ise milyarlarca dolarlık dev bir yatırım gerektiriyor ve yatırımın sonuçları yıllar sonra kendini gösterebiliyor. 

Tabloyu tamamlamak için bir de çip üreten makinelerden bahsetmek gerekiyor, çünkü günümüz üretici güçlerinin başlıca içeriğini oluştururken bunların üretiminde de uzmanlaşma görülüyor. Bu konuda Hollanda ön plana çıkıyor ve yüz binlerce parçadan oluşan ve her bir parçanın başka ülkelerde üretildiği çip yapan lazer sistemleri üretiliyor.

Çin’e uygulanan ambargoya gelmeden tablonun tümüne bakmaya çalışalım.

Dünyanın fabrikasına dönüşen Çin’de üretim yapan şirketler hemen her metaya bazen yüzlerce çip yerleştirdikleri için Çin dünyanın en büyük pazarı haline gelmiş bulunuyor. Yakında 550 milyar dolarlık çip satışının 300 milyar dolarlık kısmı Çin pazarına ait olacak.

Dolayısı ile ABD’li, Güney Koreli, Tayvan’ı şirketler pazarlarını esas olarak Çin’de buluyorlar.

ABD ise tam buraya çomak sokmak istiyor. Geçen sene Ağustos’ta çıkan Çip ve Bilim Yasası’na göre, ABD kendi ülkesinde çip üretimini teşvik ediyor, araştırma ve yatırıma kredi veriyor, vergiden muaf tutuyor ve bu yasadan yararlanmak isteyen şirketleri Çin ile ilişkilenmekten men ediyor.

Öte yandan Batı emperyalizminin pasifikteki ortaklarına Çin’e teknoloji transferini ve gelişmiş çiplerin satışını yasaklamaya çalışıyor. Çin’e Hollanda’nın çip üreten makine, Güney Kore, Japonya ve Tayvan’ın gelişkin çip satışına kısıt getiriliyor.

Bu ambargonun çok kışkırtıcı olduğunu kabul edelim.

ABD 2. Dünya Savaşı’nda Japonya’yı savaşa sürüklerken petrole ulaşımını engellemiş ve Japonya’nın görüşme isteklerini geri çevirmişti.

Çip üretimi de bugün petrol kadar önemli, çünkü çipsiz bir üretim mümkün değil.

Buna karşılık Çin teknoloji eşiğini kısa sayılabilecek bir süre önce atladı ve üretemedikleri bir şey kalmadı neredeyse. Şimdi hızla kendi çip üretimlerini geliştirmeye çalışıyorlar.

Bu köşede birçok kez belirttiğimiz bir konu ise, emperyalizmin patron ülkesinin liderlik ettiği diğer emperyalist ülkelere de kazandırma ilkesiydi. Bu ilke bozuluyor, ABD emperyalizminin peşine takılanlar zarar ediyorlar. Almanya’nın resesyona girmesine bir kez bakın.

Dünyanın en büyük çip pazarını ittifak ülkelerinin tekellerine yasaklamak büyük bir kayıp getiriyor onlar için. Macron gibi, bu ülkelerin yöneticilerinin ikircikli tavrı ve sürekli yalpalamaları bununla da ilgili.

Dolayısı ile ABD’nin bu taktiği Çin’i yavaşlatsa bile durduramayabilir ve jeostratejik konumu istediği avantajlı noktaya çekemeyebilir.

Çin geçenlerde ABD çip tekeli Micron’a güvenlik nedeniyle Çin’e satış yasağı getirdi.

Gerçekten mesele güvenlik miydi?

ABD’nin 1980’lerde Sovyetler Birliği’ne bozuk çip satacak kadar alçak olduğunu biliyoruz tarihten.

Ancak Çin’in bu tavrı el yükseltmek ve karşı tarafı boşa çıkarmak için de olabilir.

Takip edelim süreci.

Ama üretimin toplumsallaşmasının ulusal sınırları kat be kat aştığı günümüzde sosyalizme olan gereksinimin nasıl arttığının farkında olalım.

Yaşadığımız bütün sıkıntılar, Türkiye’de, ABD’de, Avrupa’da, Pasifik’te, gecikmiş olan sosyalizmle ilgili.