Kendisini emperyalist devletler liginde görürken kendisi emperyalizm tarafından teslim alınmış bir ülke İsrail’in katliamlarını ancak seyreder.
Gazze’de İsrail katliamı sürüyor, enkaz altında kalan kayıplar henüz dâhil değil ama yarısı çocuk 20 bin kişi İsrail bombaları ile can verdi. Dünyada İsrail’in dışında hiçbir devletin böylesine bir cinayet işleme özgürlüğü bulunmuyor.
Gazze halkının %85’i evden yoksun kaldı. İsrail’in Gazze halkını sürmek istediği hastaneleri, okulları bombalamalarından belli oluyor, Gazze’de bir yaşam alanı bırakmıyorlar.
AKP 7 Ekimden beri İsrail’e sert çıktı, katliamı lanetledi, ateşkes ve sürecin yönetilmesi için garantör devlet olmayı önerdi. Henüz ulaşmasa da Mısır üzerinden Gazze’ye insani yardım gönderdi. Birleşmiş Milletler oylamalarından ateşkesten yana oy kullandı.
Bu karşıtlığın samimiyetini yakın tarih içinde test edelim:
1-İsrail karşıtı tek Arap devleti olan Suriye’ye karşı komploya Türkiye de katıldı
Hemen bütün Arap devletleri ABD emperyalizminin etkisinde İsrail karşıtlığından vazgeçerlerken Suriye yalnız kalmıştı. 2011 yılında ABD yönetiminde Suriye’ye karşı başlayan komplo jeo-stratejik amaçlar güdüyordu ve muhtemelen İsrail ile birlikte planlanmıştı. Suriye petrolü, doğalgazı olan zengin bir ülke değildi ama bir direnç odağıydı.
ABD Suriye’de bir iç savaş örgütlemek için sadece kullanışlı hale getirdiği cihatçı örgütleri kullanmadı, bölgedeki müttefikleri olan Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’ı da devreye soktu.
Suriye topraklarının bir kısmı zaten İsrail işgali altındaydı. Şimdi Türkiye, ABD ve Cihatçı çetelerin işgali altında. İsrail istediği haydutlukta bombalayabiliyor Suriye’yi.
Ve Suriye ABD ve diğer Batı emperyalizminin üyeleri tarafından haksız ve utanç verici bir ekonomik abluka altında tutuluyor.
Suriye komplosuna katılan İsrail karşıtlığında samimi olamaz. Bu başa yazılmalı.
2-ABD emperyalizmine karşı çıkmadan İsrail’e karşı çıkılamaz
Dünyanın hemen her yerindeki tekelci sermaye iktidarları dünyayı görülmemiş bir ahlaksızlığa sürükledi.
Her yıl Birleşmiş Milletler’de ABD’nin Küba’ya 60 yıldır uygulandığı insanlık ve hukuk dışı ablukası oylanır ve çoğunlukla ABD ve İsrail dışındaki bütün devletler ablukanın kaldırılması yönünde oy kullanırlar.
Böylece ellerini ve vicdanlarını temizlediklerini düşünürler. Ancak dönüp ABD ve İsrail’e karşı bir yaptırım öngörmezler, ilişkilerini bozmazlar, müttefiklik, mali ilişkiler ve ticaret devam eder gider.
Şimdi de Birleşmiş Milletler’de ateşkes oylamasında ABD ve İsrail’in yanı sıra hayır oyu ve durumu kurtarmak için çekimser oy veren ülkeler oldu. Türkiye de dâhil çoğunluk olumlu oy kullandı.
Ama Türkiye hala ABD’nin müttefiki. Hala ABD ve NATO üsleri, radarları, nükleer silahları Türkiye’de konuşlu. Hala dünyanın bu en haydut, en kalleş, en ırkçı, en kanlı devleti ile müttefik olmanın düzen siyasilerinin ahlakını lekelemediği düşünülür.
Türkiye hala ABD’den F-16 alma peşindedir, hala NATO’nun en büyük ordularından biri olmakla övünür, NATO’ya fiili olarak İsrail’in bulunmasına ses çıkarmaz.
3-Kategorik olarak emperyalizme karşı olmadan da İsrail karşıtı olunamaz
Öte yandan ABD bugün tek emperyalist odak değil. ABD hegemonya kaybettikçe irili ufaklı bütün sermaye iktidarları kendi için emperyalist bir tutum geliştirmeye başladı.
İsrail’e dönük kuvvetli bir yaptırım çıkmamasının bir nedeni de bu. Hemen hiçbir devlet halkların özgürlüğünden ve eşitlik içinde gelişiminden yana değil.
Türkiye ve İsrail’de egemen sınıf kendi tekelci sermayeleri. Her ikisi de yayılmacı bir siyaset güdüyorlar. Bazen rekabet oluyor ama öte yandan sınıf kardeşliği var aralarında.
Örneğin, Türkiye’nin Filistin sorununda garantörlük önermesi bölgedeki hegemonyasını artırmayı amaçlamasıyla ilişkilendiriliyor.
Emperyalizme karşı çıkmak bugün düzene karşı bir isyandır, bunu yapamayanlar, sadece lafla protesto ediyorlar.
4-İsrail ile ekonomik ilişkileri sürdürürken inandırıcı bir karşıtlığı yükseltemezsiniz
AKP yönetime geldiğinde İsrail ve Türkiye arasındaki ticaret hacmi 1,4 milyar dolar kadarmış. Yirmi yıl içinde %500’den fazla artarak 9 milyar dolara kadar yükselmiş. İsrail demir-çelik ithalatının %65’ini Türkiyeli şirketlerden yapıyor örneğin. İsrail Türkiye’nin ihracatında 10. sırada bulunuyor.
Bu yükseliş ne “One Munite”den ne Mavi Marmara baskınından etkilenmemiş ve yükselmiş AKP yönetimi boyunca. Şimdi de Gazze katliamı ticareti etkilemiyor gözüküyor.
Gazze olayından önce Erdoğan ile Netanyahu’nun yurt dışında buluştuğu ve Erdoğan’ın İsrail petrol ve doğal gazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşıma projesini ısıttığı söyleniyor.
Oysa İsrail devletinin ırkçı, baskıcı ve işgalci özelliği Gazze katliamı ile ortaya çıkmadı ki. Kurulduğundan beri Filistin halkını işgal ettikleri topraklarda yok etmek istiyorlar.
Diğer yandan bütün yukarıda saydıklarımızı bir kenara koyup Erdoğan’ın öfkesinin özellikle Müslüman Kardeşler ve Hamas hamiliği üzerinden gerçek olduğunu düşünelim.
Burası ele aldığımız konuyu ve günümüz Türkiye’sini anlamak için çok önemli. Erdoğan’ın Türkiye’yi yönetecek gücü yok. Çok güçlüymüş gibi gözükmesinin nedeni tekelci sermayenin mutlak diktatörlüğünden kaynaklanıyor.
İnönü, Menderes, Demirel, Ecevit, her neyse Türkiye’nin daha önceki bütün yöneticileri Erdoğan’dan güçlüydüler. Çünkü elleri altında yönetebilecekleri ve karar alabilecekleri bir kamu mülkü vardı, şimdi devlete ait neredeyse hiçbir şey kalmadı, neyi yöneteceksiniz.
Bakın, Erdoğan yüksek faize karşıydı. Şimdi Türkiye Batı emperyalizminin mali sermayesi tarafından yönetiliyor, yüksek faiz denilen uluslararası bankaların memesi Türkiye’yi esir aldı. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek mali sermayenin bir ajanı olarak bulunuyor. Son kamu mülklerini de peşkeş çekmek, birilerinin alıp yediği borcu emekçi halka ödetmek için görev başında.
Bu koşullarda yönetim ne İsrail karşıtlığı yapabilir ne de ABD karşıtlığı. Kendisini emperyalist devletler liginde görürken kendisi emperyalizm tarafından teslim alınmış bir ülke İsrail’in katliamlarını ancak seyreder.