Hak ve özgürlüklerle ne kadar oynanırsa oynansın amaç sermayenin sınırsız tahakkümü olacak.

AKP güftesiyle anayasa nakaratı

AKP, karşı devrimi ve sömürücü düzeni yansıtacak anayasa tuzaklarından birini daha tepsiye koyma ve rıza gösterilmesini isteme girişiminde. Genel seçimden önce CHP’nin gerici yasa teklifine rest çekerek hazırladığı iki maddelik gerici anayasa teklifini de sıcak tutuyor ama Cumhuriyete koyacağı yüzüncü yıl noktası için bunun yetmeyeceği anlaşılıyor.

Yüzüncü yıldaki anayasa değiştirme ya da yeni anayasa girişimini AKP’nin -yalnız 1982 Anayasası değil tüm anayasalar içinde- anayasayla oynama rekorunu kırma gibi niceliksel basitlikte değil, ideoloji ve siyasetiyle, Cumhuriyeti yıkma ve adında cumhuriyet olan ancak cumhuriyetin niteliklerini taşımayan bir devlet şekline geçme amaç ve kapsamıyla birlikte değerlendirmek gerekiyor.

Anayasa söz konusu olduğunda AKP’yi siyasal, ekonomik, dinsel ve etnik ortaklarıyla birlikte, onların istekleri ve onlara verilecek ödünlerle birlikte okumak gerekiyor. 

Bağlı olarak, 1982 darbe Anayasasına ve değişikliklerine nokta koyma, sivil anayasa yapma tuzağına düzen içi siyasetin düşüp düşmeyeceğini, nelerle kandırılıp nasıl düşeceğini, neye evet neye hayır diyeceğini, sıkışınca -hep yaptığı gibi- parlamentodaki parmak hesabına sığınmasını, direnmeyi bilmemesini ya da direnmek istememesini, direnenlere tepki göstermesini iyice analiz etmek gerekiyor. 

Bakılacak alanlardan biri de AKP’nin kendi anayasa değişikliklerine dokunup dokunmayacağı.   

Ve AKP döneminin “Anayasasını istediği zaman istediği gibi yorumlayan ve uygulayan” ya da “uygulamayan” ülkeler sıralamasında başı çektiğini, düzen içi siyasetin de buna ortak olduğunu unutmamak gerekiyor.

İçinde bulunduğumuz durum yüzüncü yılı karşı devrimle arkada bırakarak kapitalist düzenin istek ve gereksinmelerine daha iyi hizmet edecek, emekçi halkı dinsellik ve milliyetçilikle uyuşturup uyumlaştıracak, burjuva demokrasisini dahi seçime sıkıştıracak, ekonomik, siyasal ve toplumsal yapıya hukuksal meşruiyet kazandıracak bir anayasanın hedeflendiğinin emarelerini çok açık veriyor. 

Alt başlıklar, maddeler, tümce ve sözcükler sözde tartışmaya açılacak ama ekonomi politiği sömürü olan düzen daha güvenceli hukuka kavuşturulacak.        

Örneğin bir ucundan güçlendirilmiş parlamenter rejim tutulacak, diğer ucundan başkanlı rejimin revizyonu. Arada birileri başkanlı rejim dursun -ki sermaye sınıfının yıllardır isteğiydi- ama başkanın yetkileri sınırlandırılsın, yargı üzerindeki eli çekilsin diyecek, birileri de cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin daha geniş ve esnek kullanımını önerecek. 

Yargının çok yönlü bağımlılıkla ve baskıyla yıpratılıp önemsizleştirilmesinin çözümü küçültülmesiyle bulunacak. Hak arama özgürlüğünde esas olan “yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip” olma yerini arabuluculuğa ve üzerinde çalışılan “aklama kurumuna” bırakacak. Bunlar da tıpkı özelleştirmeler gibi anayasal güvenceye kavuşturulacak.

Düzen içi siyasetin iktidarı ve muhalefetiyle, elbirliğiyle yok ettiği laiklik belki ilke olarak tutulacak ama hukuka liberal etkinin devamı olarak din özgürlüğünün altına sıkıştırılacak. Din özgürlüğünün temel koşulu olan laiklik bu özgürlüğün altında paramparça edilecek. Fiilen cirit atan, hukuken ve laiklik ilkesi gereği olmaması gereken tarikat ve cemaatlerin yolları daha da açılacak. “Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve orta öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında” yer alırken, bunun dışındaki “din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlı”yken bu konudaki tüm koşullar kaldırılacak. Dinsel simge olarak kullanılan her şey serbest bırakılacak. Devrim kanunları anayasal korumadan çıkarılacak. 

Tabiat ve kültür varlıklarının, kıyıların, suların, ormanların, bütünüyle doğanın katliamı daha sorunsuz ve engelsiz duruma getirilecek.   

Hak ve özgürlüklerle ne kadar oynanırsa oynansın amaç sermayenin sınırsız tahakkümü olacak. Sermaye sınıfının önündeki hak ve özgürlük yolları geniş, engelsiz ve açık tutulurken halkın hak ve özgürlüğü sınırlı tutulacak, çifte standart uygulanacak ya da hiç uygulanmayacak. 

Ve benzerleri…

Dokunulmayacak olanlar da var. Örneğin var gibi gösterilen ama Anayasayla yok edilen “grev hakkı” maddesine dokunulmayacak.

“Kurulu meclis (mevcut meclis)” “kurucu meclis” gibi, ilk üç madde dahil, yeni anayasa yapma yetkisine sahip/değil tartışması yinelenerek devam edecek.  

Ne kadarı yapılır, nerelerde uzlaşılır, hangi öneriler oyalama aracı, bataklığın vitrin süsü olarak kullanılır, hangi maddelerle sol gösterilip sağ vurulur… Bu ayrıntılar özel mülkiyet, girişim ve sözleşme özgürlüğü, özelleştirme, paranın ve dinselliğin saltanatı karşısında, anayasanın ekonomi politiği karşısında önemini yitiriyor.    

Hedef belli: Sömürücü düzen biçimsel oynamalarla sürdürülürken “anayasalı anayasasızlaştırma”nın rızayla onaylatılması; keyfiliğin/hukuksuzluğun hukukla yaşatılması; siyasetin, devletin, hukukun, toplumun tüm yönleriyle sermaye sınıfının denetimi altına sokulması; bu yolda dinsellik aracının özgürce devrede tutulması; aydınlanmanın, ilericiliğin, hak savaşımlarının, direnişin ve bütünsel olarak işçi sınıfının ve örgütlü siyasetinin toplumsal kurtuluş ve yeniden kuruluş savaşımının önüne set çekilmesi…

Türkiye Komünist Partisi bu konudaki tavrını Temmuz 2023 Türkiye Konferansında açık ve net belirledi: “Seçimlerin ardından ortaya çıkan meclis tablosuyla birlikte AKP’nin kendi imzasını taşıyacak ve AKP Türkiyesi’ni tescil edecek bir Anayasa’nın hazırlanması için bütün koşullara sahip olduğu söylenebilir. Tek eksik, AKP’nin tarihsel ve toplumsal meşruiyetidir. Türkiye toplumunda ortadan kalkmayan bazı hassasiyetleri sözde koruyarak oluşturacakları Anayasa’yı içerik itibariyle tartışmak dahi çok büyük bir yanlış olacaktır. Devrimci, yurtsever, komünist güçlerin Anayasa gündemi ile ilgili yapmaları gereken, toplumcu bir anayasa fikrini öne çıkarmak ve bu Meclis’in gündeme getireceği Anayasa taslağını bir bütün olarak reddetmektir.”