Komploysa komplo. Yalçın Küçük’ün saptaması; ülkemiz, sermaye birikiminden başka bütün birikimlerin reddedildiği bir ucubeye dönüştü.
AKP Cumhurbaşkanı Erdoğan, birkaç gün önce büyük patronlar Rahmi Koç ve Ali Koç'la Beştepe'de bir araya geldi, mutlu aile fotoğrafı verdi. Görüşme sonrası herhangi bir açıklama yapılmadı. “Muhalif”, “cumhuriyetçi”, “laik” sermayenin elimizdeki son fotoğrafı bu.
Bu mutluluk saçan fotoğraf bir de Mısır bağlantısı saklıyor içinde. Erdoğan’ın “Müslüman Kardeşler”ini tepelediği için düşman ilan ettiği Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi ile barışmak zorunda kalmasının ardından, 2022’de, Koç Holding şirketi Arçelik, Mısır'da beyaz eşya üretim tesisi inşa etmek için harekete geçti. Erdoğan açtığı kapıdan ilk onlar girmişti. Kapitalistler için barış da savaş da birer kâr kapısıdır. Devamında Türkiye ve Mısır arasındaki ilişkiler yeniden büyükelçilik seviyesine çıkarılınca Koç ailesi için bir Saray ziyareti şart oldu haliyle. Konu “ne olacak bu laikliğin hali” falan değildi tabii, ailenin talepleri ve iktidarın buna vereceği cevaplardı.
Muhaliflik, laiklik, cumhuriyetçilik falan hepsi hikâye tabii. Ülkenin gericilik kuyusunun dibine itilmesinin baş sorumlusu Koç ailesi. Dinselleşmeyi onlar istedi, uygulamasının arkasında onlar durdu. Onların istediği dinselleşmeyi silah zoruyla yürürlüğe koyan 12 Eylül cuntası özünde bir sermaye organizasyonuydu. Unutulmasın, Turgut Özal tarafından hazırlanan ve darbenin ekonomik programı olan 24 Ocak kararları ancak darbe ile solun ve işçi sınıfının direncinin kırılmasının ardından uygulanabilmişti. Böyle bakıldığında cunta başı Kenan Evren bir zavallı ademdir. Darbeyi emperyalist başkentler ve TÜSİAD el ele vererek yaptı. Vehbi Koç’un darbenin ardından Kenan Evren’e gönderdiği ve “emrinize amadeyim” diye biten mektup bu iş birliğinin en açık kanıtıdır.
Bu desteğin ve işlerin semeresini hep aldılar ve almaya da devam ediyorlar. Koç Holding, AKP’li yıllarda Türkiye’nin en büyük holdingi haline geldi. Kendi deyişleriyle holdingin üzerine birkaç holding daha eklediler. E artık serde burjuvalık var, mallara çökerek, iktidara yalakalık yaparak semiren bir Demirören ailesi değil karşınızdaki. Öyle fırçalayarak falan kimyasını değiştiremezsiniz. Diplomasi şartı var ve Saraydaki buluşma vesilesiyle o şartın örneklerinden biri ile karşı karşıyayız.
***
Peki, muhalefet iddiası neye dayanıyor? Elimizde birkaç örnek var. Yıl 2001. Tayyip Erdoğan, Necmettin Erbakan’a isyan eden “Yenilikçiler” ile birlikte parti kurma hazırlığında. O tarihte ailenin reisi olan Rahmi Koç’a bu girişim hakkında ne düşündüğü soruluyor. ‘‘Bu iş para meselesidir’’ diyor, ‘‘Tayyip Bey'de çok para olduğunu öğrendik, 1 milyar dolar biriktirmişler, nasıl biriktirdilerse’’ diye devam ediyor. Rahmi Koç, Erdoğan'ın kendisini yenilediğine inanmadığını söylemeyi ihmal etmiyor. Bir tür sermaye sınıfına has geleceği görme yeteneği diyebiliriz. Eline “uluslar ötesi mahfillerde” bilgi notu tutuşturmuşlardır, tahmin edebiliriz. Söylediklerinde, düşük yoğunluklu bir ön alma çabası sezebiliyoruz.
Bu beyan üzerine küçük bir sürtüşme de oluyor. Erdoğan, Koç’u, iddiasını ispata davet ediyor. Nasıl ispat edecek? Koç Holding’den yapılan açıklamada, Rahmi Koç’un bu konuda özel bir bilgiye sahip olmadığı, medyadaki haberleri aktardığı vurgulanıyor. O tarihte herkesin bildiği sırlardandır. Sonra sulh sağlanıyor, AKP'li yıllara giriştir.
Kavgaya gelince, ailenin kavgaya karışan üyesi aslında Mustafa Koç’tur. Mustafa Koç, iş adamı kimliğinin yanı sıra hayatının son döneminde politik tartışmalarla da anılıyordu çünkü. Bu nedenle holding başına geçişinin ilk yıllarında iyi ilişkiler kurduğu AKP'nin hedefi haline geldi, Fethullahçılara yakın olmakla suçlandı. Bir de “Beykoz Konakları toplantısı” var. İddiaya göre, Haziran Direnişinin sıcağında Mustafa Koç’un başını çektiği bir ekip Hüsamettin Özkan'ın Beykoz Konakları'ndaki evinde bir araya geldi. Konakta Aydın Doğan, Mustafa Koç ve o tarihte Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül gibi isimler de bulunuyordu. Yandaş medya Mustafa Koç'un AKP’ye karşı yeni bir siyasi oluşum peşinde olduğundan işkillenmişti. Direniş sırasında Divan Otel’in kapılarını vatandaşlara açan da o değil miydi?
Bu itiş kakış 17-25 Aralık döneminde bir kez daha yaşandı. Fethullah Gülen ile Mustafa Koç buluşmuş, ülke meselelerini konuşmuştu. Bu görüşme de kayda alınmıştı. Gülen, Mustafa Koç'a Divan Otel nedeniyle yapılan vergi denetimleri ile ilgili “bir şey yapamazlar” diyor, görüşmelerini de “büyük patrona duyurmaması” tavsiyesinde bulunuyordu. Bir de “ananas krizi”ne vesile oldu tapeler. Telefonda Fethullah Gülen’e rapor veren kişi, Mustafa Koç’la görüştüklerini ve Gülen tarafından gönderilen tesbihi teslim ettiklerini anlatıyordu. Telefondaki ses Mustafa Koç'a gönderilen “ananası” da rapor etmeyi ihmal etmiyordu. Yandaşlara göre ananas, ballı ihalelerden birinin kod adıydı. Tapelerden birinde Erdoğan'ın Koç Holding'in aldığı gemi ihalesini iptal ettirmeye çalıştığı da anlaşılıyordu. Bir kavga emaresi sayabiliriz. Ancak öyle olsa bile bu da Cemaat-AKP kavgasının uzantılarından biridir. Sadece Koç ailesi değil Aydın Doğan da bir ara Cemaate meyletti, sır değildir.
Mustafa Koç bu kavgadan birkaç yıl sonra kalp krizi geçirerek öldü. Öldüğü günden önceki gece Ankara’da Erdoğan’ın konuğuydu. Sarayda gerçekleşen kabulde, Mustafa Koç ile birlikte Ali Koç da hazır bulunmuştu. Görüşmeden sonra İstanbul'a döndü, oldukça mutlu görünüyordu. Mutluluğunun sebebi bilinmiyor. Tayyip Erdoğan’a sordular, şöyle anlattı: “Bir gün önce Mustafa Bey ve Ali Bey bendeydiler. Hatta şakalaştık. Kilo verme sürecini kendisiyle paylaştık. Hatta latife yaptık. ‘Ne yaptın alkolü azalttın mı’ dedim. ‘Azalttım’ dedi. ‘Bunu hepten bırak dedim’…” Bir de komşu ülkelerle ticari ilişkiler ve Altay Tankı projesi konuşulmuştu. Demek ki düzenin zirvesinde kavga tali, barış esastır.
***
Zirvede, kavganın yanı sıra bir de rastlantılara yer yoktur. AKP döneminin açılması ile birlikte Rahmi Koç’un çekilmesi ve koltuğuna Mustafa Koç’un oturması da rastlantı değildir bu durumda. Yalçın Küçük, “Rahmi Koç hâlâ gençti, dünyaları geziyordu. Böyleyken, 2003 yılında bir hanedan kararıyla Koç krallığını bırakıyor, yerine Mustafa Koç getiriliyor. Bu, Koç ailesinin Cumhuriyet’e bağlılığını bitirip, dindar bir politikanın savunucusu olduğu tarihtir” diyor. Demek ki AKP iktidarıyla birlikte aile de bu iktidara uygun iç düzenlemeler yapmıştır.
Devamı var; Rahmi Koç AKP’nin iktidara gelmesinden ve Tayyip Erdoğan’dan hiç hoşnut olmamıştı. Erdoğan’a yönelik “milyar dolarlık zengin oldu, nasıl oldu” sözü bir ön alma çabasıydı. Bunun bir bedeli de olacaktı. Mustafa Koç ile Ali Koç babaları Rahmi Koç’u tahtan bu söz nedeniyle indirdiler. 2003 yılında ve bir hanedan kararıyla indirileninin yerine Mustafa Koç getirilmiştir. Verimli bir değişikliktir, Mustafa Koç, Koç’a bir Koç daha katmış, holdingi AKP’nin holdingine dönüşmüştür. Yalçın Hoca’dan özetledim.
Koç, 2003’e kadar dayanıklı tüketim malları üretip satıyordu. Amerika’nın en büyük otomobil üreticisi olan Ford’un Türkiye temsilcisiydi. Arada turizm alanına el atmıştı. Buzdolabı ve otomobil üretiyordu. Fakat en büyük sermaye gurubu haline gelişleri AKP’li yıllarda oldu. Harp sanayine bu dönemde girdiler. Nurol Holdingi çıkardılar Koç’ları aldılar, Tayyip Erdoğan sayesindedir. Erdoğan’ın “Altay Tankı işini onlara vermiştik, onu konuştuk” lafının sırrı buradadır. Tüpraş, Yapı Kredi gibi bonusları saymıyoruz bile. Bu inanılmaz kârlar dönemidir. Haliyle iki kardeş, Mustafa ve Ali, babalarını dünya turuna gönderip AKP’ye biat ettiler. Kardeşlerin, birinin göçtüğü son akşamı, Tayyip Erdoğan’ın sarayında geçirmesi de rastlantı değildir. Mustafa Koç’tan sonra yerine geçen Ömer Koç da AKP iktidarıyla ilişkileri iyi tutmayı başardı. Holding AKP döneminde kârlılıkta rekorlar kırdı. Yoksullar arttıkça kârlar da arttı.
Bunun karşılığı büyük basın aracılığıyla, ki amiral gemisi Hürriyet’ti, Tayyip Erdoğan’ın ve dinselleşmenin desteklenmesidir. Tayyip Erdoğan’ı iktidara ve cumhurbaşkanlığına taşıyan Hürriyet gazetesi ve Aydın Doğan’dı. Aramızda kalsın, Kemal Kılıçdaroğlu’nu CHP’nin başına geçirenler de onlardı. Aydın Doğan ise hep Koç ailesinin taşeronu oldu. Demek ki AKP iktidarını Koç ailesi olmadan düşünemeyiz. Tabii muhalefette de seçilmişler var. Mustafa Sarıgül ve Hayri İnönü Kemal Kılıçdaroğlu’nun eline aile tarafından tutuşturulmuştur. İstanbul Belediyesi’ne karşı hep bir duyarlılıkları vardı. Yazdık, Ekrem İmamoğlu da ailenin adamlarından biridir. Hiçbirini sermayesiz düşünemeyiz.
***
Mayıs zaferinden sonra Tayyip Erdoğan rejimi bazı tercihlerini değiştirdi. Merkez Bankası Başkanlığına Özal ailesinden Hafize Gaye Erkan’ı atadı. Hafize Gaye Hanımı Erdoğan’ın eline kim tutuşturdu bilmiyoruz ama tutuşturulmuştur bunu biliyoruz. Merkez Bankası başkanı uluslar ötesi holdinglerden transfer, bu biliniyor. Bir özelliği de ABD Dış İlişkiler Konseyi (CFR) üyesi olması. Koç bağlantısı da var mı, hâlâ bir sorudur.
ABD’nin “gölge dışişleri” olarak nitelendirilen CFR’nin beş bini aşkın seçkin üyesi bulunuyor. Bunların çoğu devletle doğrudan ilişkilidir, devletten üye alırlar ve devlete yönetici verirler. CFR, ABD merkezli Ford Vakfı, Rockefeller Vakfı gibi çok sayıda vakıf tarafından fonlanıyor. ABD dışında da uzantıları var. Örnek, Koç Grubu bünyesinde faaliyet yürüten Global İlişkiler Forumu (GİF), CFR’nin Türkiye şubesi olarak nitelendiriliyor. GİF’te de siyasetçiler, diplomatlar, büyük patronlar, seçkin akademisyenler, hukukçular, sanatçılar, basın mensupları ve bürokratlar yer alıyor. Bir tür minyatür CFR’den söz ediyoruz anlayacağınız. GİF'in kuruluşunda da doğrudan ABD’nin dahli var. CFR'nin kurucusu ve tabii para babası David Rockefeller, 1999 yılında Koç Müzesi'nde Koç Grubu'nun davet yemeğine katıldı. Rockefeller burada Rahmi Koç'un CFR'nin Dış İlişkiler Uluslararası Grup Üyeliği'ne alındığını açıkladı ve kendisine madalya taktı. Rahmi Koç bu tarihten sonra yıllarca CFR'de yöneticilik yaptı. Yani Rahmi Koç, Gaye Hafize Hanım’ın bu örgütten lideridir.
Bir not daha… CFR’in sitesinde örgüte üyelik şartı şöyle tarif ediliyor; “Üyeler ABD vatandaşları ve daimî oturma izni olan kişilerle sınırlıdır.” Örgütle bağ kurup da ABD vatandaşı olmayanları Bilderberg Grup’a postalıyorlar haliyle. Yani bir anlamda Merkez Bankası AKP eliyle ABD’ye, ABD eliyle CFR’e ve tabii CFR eliyle de Rahmi Koç’a bağlanmış oldu. AKP rejimi açısından isabetli bir karardır.
***
Uzattım biliyorum ama bir hatırlatma daha yapmadan bu yazıyı bağlayamayız. Malum, Koç ailesi Tayyip Erdoğan ve Kemal Kılıçdaroğlu yanında bir de Ekrem İmamoğlu’na yatırım yapıyor. Bu yatırımı daha önce “TÜSİAD kokusu” ve “İktidar fısıltısı” başlıklı yazılarda ele almıştık. Şöyle deniyordu o yazılardan birinde: “Ekrem İmamoğlu, galiba, ülkenin en hızlı yükselen politikacısı olmaya aday. İstanbul’un kenarındaki bir ilçenin belediye başkanlığından Büyükşehir Belediyesinin patronluğuna zıpladı. Şimdi oradan da Cumhurbaşkanlığına yatay geçiş yapmaya hazırlanıyor. Tanrısı nasip ederse, ikinci tek adamımız o olacak. Tabii tek başına tanrının desteğinin bu iş için yetmediğini biliyoruz, yanı sıra sermaye desteği şarttır. Tanrının ve sermayenin has adamıdır, bu makama aday olacaklar arasında arkası en kuvvetli olandır, şansı yüksektir.” İmamoğlu, Koç ailesinin üyeleriyle görünmekten hoşlanıyor. Erken göçen Mustafa Koç’un “yakın” arkadaşıydı. Beylikdüzü’ne başkan seçildikten sonra da Koç ailesiyle ilişkilerini sürdürdü, fotoğrafları var. Partisinin Genel Başkanı da çok seviyor aileyi. 2018 yılında Ali Koç'u aday yapmayı arzu etti mesela. Ailenin kapısını çaldı. Aile Ali Koç yerine Ekrem İmamoğlu’nu işaret etti. İmamoğlu vakası böyle ortaya çıktı. Hatırlatıp geçiyorum…
Geçen yıl İmamoğlu ile Ali Koç arasında Trabzonspor vesilesiyle bir Hacivat-Karagöz atışması sahnelendi. İmamoğlu'nun Trabzonspor'un şampiyonluğunu kutlaması Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı olan Ali Koç’u öfkelendirmişti, “umarım Fenerbahçelilerin Ekrem İmamoğlu'na hangi şehrin belediye başkanı olduğunu hatırlatma günleri gelmez” dedi. İmamoğlu da, bunu fırsat bilip Ali Koç'a sosyal medya hesabı üzerinden yanıt verdi, “İmamoğlu Koç Ailesi'nin Projesidir komplosunu yıktığı için teşekkürler” dedi. Yalnız bu komplo sadece soL’da dillendirildi, söyledikleri bize bir cevaptır. Aldık, kabul ediyoruz.
Komploysa komplo. Yalçın Küçük’ün saptaması; ülkemiz, sermaye birikiminden başka bütün birikimlerin reddedildiği bir ucubeye dönüştü. Demek ki düzenin basamaklarından hızla tırmanan kim varsa birikimi sermayedendir.