Her cephede masada oturan, kitleyi eve hapseden burjuva muhalefeti sayesinde tahkim ettiği iktidarını doğal ömrünün de ötesine uzatabilmek için dünyayla pazarlık yapan bir Erdoğan göreceğiz.

3. dönemin diplomatik konu başlıkları

Akepe Genel Başkanı’nın üçüncü görev dönemi başladı. Cumhurbaşkanlığı kabinesi açıklandı. Ekonomi cephesinde Mehmet Şimşek’in Hazine ve Maliye’nin, Gaye Erkan’ın Merkez Bankası’nın başına getirilmesi burjuvazinin yurtiçi ve yurtdışı temsilciliklerinde törenlerle kutlandı. Henüz ortada olmayan ama emekçilerin sırtına daha da binileceğini bildiğimiz ekonomik program Akepe’ye muhalif ama düzene yandaş iktisatçılar tarafından şimdiden benimsendi. Faiz yükselecek, dolar yükselecek memleket feraha erecekmiş.

Dış politika yazıp çizenlerin dikkati haklı olarak Dışişleri’nin yeni Bakanı Hakan Fidan ve Akepe Türkiyesi’nde dış politika ve güvenlik alanında etkin bir aktör haline getirilen Milli İstihbarat Teşkilatı’nın başına geçen İbrahim Kalın’a odaklandı. Kişilerin değişmesinin dış politikada ne gibi bir değişiklik yaratacağı sorusuna yanıt arandı. 

Geçen hafta bunlara genel olarak değinmiştim. Bu hafta niyetim Akepe’nin yeni dönemde uğraşacağı temel dış politika başlıklarını sıralamak. Başlayalım.

İsveç’in NATO üyeliği ve ABD

Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik askerî harekâtının ardından Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üyelikleri gündeme gelmişti. Finlandiya’nın üyeliği Türkiye’deki seçimlerin öncesinde gerçekleşti. Türkiye ve bu arada Türkiye’nin arkasına saklandığı izlenimi veren Orban yönetimindeki Macaristan İsveç’in üyeliğine henüz onay vermediler. Üyelik tartışılırken İsveç’te hükümet değişti, iktidara sağcı bir koalisyon geldi. Yeni hükümet Türkiye’nin talebi üzerine terörle mücadele mevzuatında değişikliklere gitti. Buna ilave olarak İsveç Yüksek Mahkemesi ilk kez PKK bağlantısı olduğunu söyleyen bir şahsın Türkiye’ye iadesinin önünü açan bir karar aldı. İsveçli yetkililer Türkiye’nin üyelik için öne sürmüş olduğu koşulların yerine gelmiş olduğuna dair açıklamalar yaptılar.

Bu arada seçimin hemen ardından ABD Başkanı Biden da Türkiye’ye F-16 satışının İsveç’in NATO üyeliğine verilecek onaya bağlı olduğunu ifade etti. NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in, anayasaya aykırı olarak üçüncü kez aday olup çok uzaktan seçimi de andıran bir süreci tamamlayan Erdoğan’ın göreve başlama törenine katılması emperyalizmin yeni döneme verdiği onayın soğuk damgası olarak kayıtlara geçti. Soğuk damganın vezneye ödenecek bedellerinden birinin de NATO genişlemesine hızlı onay olacağı açık. 

Bu hızlı onayın Vilnius’ta yapılacak NATO Zirvesi’nde verileceği konusunda geniş bir mutabakat var ilgili çevrelerde. Mahkeme kararlarında söylendiği gibi ‘hayatın olağan akışı” da bunu gerektiriyor. Benim ise kuşkularım var. Erdoğan’ın sadece Türkiye’ye satılması zaten gereken F-16’lar karşılığında İsveç’in üyeliğine el kaldırmayabileceğini, özellikle de ABD’nden ilave bir takım tavizler elde edebilme umuduyla pazarlığı en azından yıl sonuna kadar uzatabileceğini düşünüyorum. Bekleyip göreceğiz.

Suriye

Akepe’nin Suriye politikasının yaratıcı ve uygulayıcılarından biri Dışişleri Bakanı oldu. Fidan geçenlerde katıldığım bir TV programında İlhan Uzgel Hoca’nın söylediği gibi pragmatik bir yönetici. Suriye rejimini çökertmek için beslenen çeteleri örgütlediği gibi, aynı ülkeyle yürütülen istihbarî diplomasiyi de bizzat yürütebiliyor. Suriye meselesinde dinamik bir süreç var. Koşullar aynı değil. Suriye yönetimi  şimdilik Arap Birliği’ni arkasına alarak meşruiyetini güçlendirmiş görünüyor. Bir taraftan da ABD ve AB’nin Esad’a olumsuz bakışı devam ediyor. Meselenin en önemli aktörü Rusya’nın başı kalabalık. Kimilerine göre şu anda Ukrayna’nın kapsamlı bir karşı saldırısını göğüsleme derdindeki Rusya Suriye konusunda Türkiye’ye daha fazla baskı yapabilecek durumda değil. Biraz ihtiyatlı yaklaşılması gereken bir önerme bu. Zira şu sıra Batı rüzgârı güçlü esiyor da olsa Türkiye’nin Rusya ile ilişkileri ve belirli alanlarda yoğunlaşan bağımlılığı azalmış değil. Yine de Suriye ile normalleşme sürecini Batı’yla el ele tutuşma süreciyle birlikte yürütmek kolay olmayacak. Buna bir de iç dinamik ekleyelim. Suriye’yle barışmanın yegâne yolu gibi gözüken asker çekme seçeneği kısa vadede gerçekleştirilebilecek bir şey değil. Akepe bu konuda da masada kalmaya devam edecek.

Yunanistan

Miçotakis hükümeti Erdoğan’ın işbaşında kalmasından çok memnun. Yunanistan özellikle Doğu Akdeniz ve Ege’de Türkiye karşısındaki en ciddi diplomatik kazanımlarını Akepe sayesinde elde etti. Erdoğan’ın Washington’la zaman zaman açtığı mesafeyi doldurma gayreti gösteren Miçotakis yönetimi, Temmuz ayında yenilenecek seçimlere rahat giriyor. Erdoğan’ın önümüzdeki dönemde Yunanistan’la gerginliği artırmayacağının işaretleri seçimden önce verilmişti zaten. Akepe Genel Başkanı Kathimerini gazetesine verdiği bir mülakatta son derece yumuşak bir üslup benimsemişti. Buna bir de Türkiye ve Yunanistan’ın hemen seçim sonrasında açıklanan karşılıklı tatbikat iptallerini ekleyelim. Temmuz’daki seçimlerden sonra Yunanistan’la karşılıklı ziyaretler ve bilmem kaçıncı istikşafi veya istişari görüşmelere tanık olacağız.

Avrupa ve AB

28 Mayıs gecesi ve ertesi gün Avrupa başkentlerinde ciddi miktarda şampanya tüketilmiş olmalı. Erdoğan Geri Kabul Anlaşmasıyla adeta Avrupa’daki hükümetlerin temel güvencesi haline gelmişti. Avrupalılar bu durumun sürecek olmasından mutlular. Çok yineledim ama bir kez daha yazayım. Akepe mültecileri sınırın berisinde tutarak hem Avrupalı yöneticileri koruyor hem de Avrupa sermayesine ucuz ve kesintisiz üretim yapan bir emek piyasası yaratmış oluyor. Şu an AB ile Türkiye arasında en görünür sorun vize meselesi. O da şimdilik Akepe’nin sorunu değil çünkü yandaşlarına renk renk pasaport uydurabilen bir yapı kurdu. Avrupalılar yakın gelecekte illallah edip yeşil ve gri pasaporta da vize koyduklarında Akepe muhtemelen aynı kitlelere diplomatik pasaport verecek. Seyahat özgürlüğü kısıtlananlar kendi yandaşları olmayacak. AB ile yakın dönemde bir müzakere masası kurulursa bunun konusu Gümrük Birliği’nin derinleştirilmesi olacak.

Başlığa takılanlar olabilir. Neden iki ayrı aktör varmış gibi yazdım? Çünkü AB’nden bağımsız bir de Avrupa Konseyi konusu var. Konsey’den bize ne? Bilmeyenler için anımsatalım. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Avrupa Konseyi’yle bağlantılı bir kurum. T.C. vatandaşlarının 1987’den beri AİHM’ne bireysel başvuru hakları var. Türkiye’nin AİHM kararlarının bağlayıcılığını kabul etmesi ise 1990 yılında gerçekleşmiş. Akepe son yıllarda çeşitli hülle uygulamalarıyla bu kararların gereğini yapmıyor. Demirtaş, Kavala davaları bilinen örnekler.  Olağan koşullarda bunun yaptırımı var. Çok kademeli bir süreç ama uzatmadan söylersek kararları uygulamamanın cezası Avrupa Konseyi üyeliğinin sonlandırılması. Bu kararı verebilecek olan organ ise AK Bakanlar Komitesi. Türkiye’nin uygulamadığı AİHM kararları bu organda birikiyor ama icraat yok. Daha açık bir deyişle Avrupa Konseyi üyesi olan ülkeler Akepe’den o kadar memnunlar ki süreci işletmiyorlar. Akepe de dilediğini dilediği şekilde yargılayıp, uzun yıllar içeride tutabiliyor. Batı’dan demokrasi ihracı bekleyen “özgürlükçü solcularımız” da sızlanıp duruyorlar. Önümüzdeki dönemde bunun değişeceğini de sanmıyorum. Akepe’nin en rahat olduğu diplomatik cephe bu diyebiliriz. Masaya oturmasına bile ihtiyaç kalmıyor. Yerini tutuyorlar Avrupalı dostları.

Rusya-Ukrayna, Karadeniz

Ukrayna uzun zamandır beklenen karşı saldırısını başlatmış gibi görünüyor. ABD başta olmak üzere Batı’dan yağdırılan silahlar etkili olacak mı göreceğiz. Hava gücü olmadan ilerlemenin kolay olmayacağını herkes söylüyor. Ukrayna’ya F-16 vererek bu zafiyeti giderme çabasının bugün-yarın sonuç vermesi mümkün değil. Rusya’nın bu karşı saldırı sonucunda yenilip dağılmasını da kimse beklemiyor olmalı. Maksat savaşı uzatmak ve Rusya’nın maddi ve manevi anlamda enerjisini tüketmek. 

Erdoğan Türkiyesi’nin ülkede en çok destek alan diplomatik hamlesi bu savaşta sergilediği “tavşana kaç tazıya tut” taktiği oldu. Yeni dönemde Türkiye’nin Ukrayna’ya daha somut bir destek vermesine, Karadeniz’in Rusya’yı boğmaya yönelik halkanın bir parçası haline getirilmesine etkin katkı sağlamasına  yönelik baskılar sürecektir ama bana sorarsanız politika değişmeyecektir. Erdoğan bu alanda atmadığı adımları başka yerlerde atarak kısa dönemde tutumunu koruyacaktır. Kısa dönem diyorum zira Akepe ve Erdoğan söz konusu olduğunda orta vadeli tahmin bile gerçekçi değil. Suriye bahsinde de değindiğim gibi Türkiye-Rusya ilişkileri “Batı’ya tam çark” sağlayabilecek seviyenin ötesinde uzun zamandır. 

Sonsöz

İran’a, Mısır’a, Libya’ya, Kafkasya’ya ve Kıbrıs’a değinmediğim için haklı olarak eksik sayılabilecek tablo bu. 

Önümüzdeki bir yıl her cephede masada oturan ve kitleyi eve hapseden burjuva muhalefeti sayesinde tahkim ettiği iktidarını doğal ömrünün ötesine de uzatabilmek için dünyayla pazarlık yapan bir Erdoğan düzeni göreceğiz.