GÖRÜŞ | Yeni yargı paketinde esas tartışılması gereken 'suç' ve 'ceza'nın keyfiliği

Yeni yargı paketinde tanımlanacak yeni suçlar ve bunlara verilecek hapis cezalarını tartışmak yerine, iktidarın suç ve ceza konusunda uyguladığı keyfi yönetimi masaya yatırmak gerekiyor.

Av. Eren Selanik

AKP’nin 6. yargı paketi hazırlığı sürüyor. Tartışılan yeni düzenlemeler Meclis'ten geçirilmeye hazırlanıyor. Bazı fiillerin kimi suçların nitelikli hali sayılması, yeni suç tipleri eklenmesi, kimi ifadelerin değiştirilerek ceza miktarlarında artırım sağlanması, kimi suç tiplerinin kapsamının genişletilmesi... Yani temel beklenti cezaların artırılması.

Toplumsal mücadeleler neticesiyle gündemde tutulan birkaç unsuru da barındırmak zorunda kalacağı anlaşılan bu tartışma bir yerde dursun. Tartışılmaya değer elbette. Ki burada da eleştirilecek ve karşı durulacak çok sayıda husus olacağı görülüyor.

Ancak bunun öncesinde başka bir tartışmanın yapılması gerekli.  

AKP iktidarı yıllar içerisinde yaptığı düzenlemelerde 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun (CGTİHK), 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu (TCK) ile çeşitli kanun ve yönetmeliklere yaptığı eklemelerle fiili bir cezasızlık rejimi kurmuş durumda. Yani 6. yargı paketinde düzenleme yapılacağı öngörülenler de dahil olmak üzere çoğu suç tiplerinden cezaya mahkum edilenler cezaevine ya hiç girmiyor ya da çok sembolik sürelerde cezaevinde kalıp tahliye ediliyor.

AKP’nin infaz düzenleme paketleri

Konumuz kapsamında ilk düzenleme 5 Nisan 2012 tarihinde gerçekleşti. 6291 sayılı kanunla getirilen düzenlemede koşullu salıverilme 1 yıl öne çekildi ve hükümlülerin 1 yıl erken tahliye olmalarının önü açıldı.

Hemen ardından 24 Ocak 2013 tarihinde yeni bir düzenlemeye gidildi. 6411 sayılı kanun ile CGTİHK’ye bir geçici hüküm eklenerek cezası 18 aya kadar olan kişilerin koşullu salıverilmesinin önü açıldı. Aynı zaman cezası 18 aya kadar olanların cezaevine hiç girmeksizin cezasını denetimli serbestlik ile çekmeleri sağlandı. Bu kanun ile aynı zamanda bir önceki düzenlemede yer alan koşullu salıverilmeden yaralanabilmek için en az 6 ay açık cezaevinde kalma zorunluluğu geçici süre ile kaldırıldı. Buna göre, 31.12.2015 tarihine kadar 6 ay açık cezaevinde kalma şartı aranmaksızın koşullu salıverilmelerine 1 yıl ve daha az kalan hükümlüler tahliye edildi.

Bu düzenlemelerden daha kapsamlı bir düzenleme ise 1 Temmuz 2016’da 671 sayılı KHK ile 29824 ve 29987 Sayılı Yönetmelik Değişiklikleri ile getirildi. Bu düzenlemeye göre 1 Temmuz 2016’dan önce işlenen suçlarda denetimli serbestlik süresi 1 yıldan 2 yıla çıkarıldı. Ayrıca daha öncesinde 2/3 olarak kullanılan infaz süresi koşulu yerine 1/2 süresini infaz kurumunda dolduranların koşullu salıverilme hükümlerinden yararlanabilmesi öngörüldü. Bu haliyle 1 Temmuz 2016’dan önce işlenen suçlarda 4 yıl ve daha az ceza alan kişilerin tahliye olması, henüz yargılaması devam edenlerin ise 4 yıl ve daha az ceza alması durumunda cezaevine hiç girmemesi sağlandı.

Son olarak Mart 2020’de yapılan Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile birlikte 30 Mart 2020 tarihinden önce işlenen suçlarla ilgili yeni bir denetimli serbestlik ve infaz sistemi uygulanacağı hükme bağlandı. Bu düzenlemeye göre 30 Mart 2020 tarihi öncesinde işlenen suçlar bakımından birçok suçta koşullu salıverilme oranı 2/3'ten yarıya indirildi ve denetimli serbestliğe ayrılma süresi 1 yıldan 3 yıla çıkarıldı.

Yani kişi, 1 Temmuz 2016 öncesinde işlediği bir suçtan dolayı (671 sayılı KHK kapsamındaki suçlar bakımından) 4 yıla kadar hapis cezası alması durumunda hiç cezaevinde yatmayacak, 6 yıl hapis cezası alması durumda 1 yıl cezaevinde kalıp tahliye olacaktı. Şu haliyle ise 30 Mart 2020 tarihi öncesinde işlediği bir suçtan dolayı (düzenleme kapsamındaki suç tiplerinde) 6 yıla kadar hapis cezası alan bir kişi cezaevinde hiç yatmayacak, 8 yıl hapis cezası alması durumda 1 yıl cezaevinde kalıp tahliye olacak.

Başka bir ifadeyle cezaevine girme tehdidi ile karşı karşıya kalan bir kişi 2012 yılında yapılan düzenlemeyle koşullu salıverilmesine 1 yıl kalanların salıverildiğini, 2013 yılında yapılan düzenlemeyle cezası 18 aya kadar olanların tahliye edildiğini/cezaevine girmekten kurtulduğunu, 2016 yılında yapılan düzenlemeyle 4 yıla kadar hapis cezası alanların cezaevinde yatmadan serbest kaldığını, 2020 yılında yapılan düzenlemeyle 6 yıla kadar hapis cezası alanların cezaevinde yatmadan serbest kaldığını bilmekte.

Bu düzenlemelerin birçok noktasının girift olduğunu; tekerrür, yaş, sağlık durumu gibi özelliklere göre düzenlemelerin değişiklikler gösterdiğini belirtelim. Ancak her özgün durumda cezaevinden salıverilmenin eski düzenlemeye göre kolaylaştığını da ekleyelim.

İnfazda eşitsizlik

AKP, hukuk sisteminde halihazırda var olan infazda eşitsizliği derinleştirdi ve kalıcı hale getirdi. Aynı cezayı alan kişiler, işledikleri sabit görülen suç tipinin farklı olması nedeniyle bambaşka infaz rejimlerine tabi durumda. Buna göre aynı süreli hapis cezası alan bir kişi yıllarca cezaevinde kalırken bir diğer kişi hiç cezaevine girmeyebilmekte.

Burada her şeyden önce Anayasa’nın 10. maddesindeki eşitlik ilkesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ayrımcılık yasağını düzenleyen 14. maddesinin ihlal edildiği söylenebilir. Kişinin işlediği suçun karşılık gördüğü yaptırımın ağırlığı, o suç tipine uygun görülen ceza miktarı ile ölçülebilir. Bu genel kabul ceza sistematiğinin mantığı gereğidir. Bu sistematiğin uygun gördüğü cezanın verildiği bir kişiye bir de bunun üstüne “senin işlediğin suç tip şu olduğu için benzeri ceza alanlardan daha ağır bir infaz rejimine tabi tutulacaksın yani daha fazla cezaevinde kalacaksın” demek en temel hukuk devleti ilkelerine aykırıdır. 

Burada dikkat edilmesi gereken iki yön vardır. Birincisi bu keyfiyetin yasa koyucuya/iktidara tanınması her durumda tehlikelidir. Hukukun öngörülebilirliği, suçların ve cezaların kanuniliği, kanunun herkese eşit uygulanması gerekliliği gibi kabullerin tamamen esnetilmesi anlamına gelmektedir. İkincisi ise iktidar bu düzenlemeyi yaparken siyasi suçlardan mahkum olanların cezaevinde en uzun süre ile kalmasını sağlayacak bir infaz rejimi uygulamakta ve bunu yaparken de toplumda infiale yola açan suç tiplerini de bu dezavantajlı infaz rejimi kapsamına almaktadır. Yani “muhaliflerini” cezaevinde tutmanın meşruluğunu toplumda infiale yol açan suç tiplerine de eşitsiz rejim uygulayarak korumaya çalışmaktadır. “Toplumda infiale yol açmak” ifadesini kasten kullandığımı belirtmek isterim. Bu kavramın içeriği tamamen egemen ideoloji çerçevesinde doldurulmakta, kamuoyu manipüle edilmeye çalışılmakta ve siyasi iktidar uygulamalarına meşruiyet üretmeye çalışmaktadır. Örneğin ihaleye fesat karıştırma (TCK md. 235), nitelikli dolandırıcılık (TCK md. 158) suçları toplumda infiale yol açmayan suçlardan sayılıp infaz düzenlemesinde avantajlı suç tipleri arasında kalmaktadır. 

Yani yukarıda sayılı düzenlemeler kapsamında örneğin nitelikli dolandırıcılık suçundan 9 yıl hapis cezası alan bir kişi 1 buçuk yıl cezaevinde kalıp tahliye olabilirken terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek (TCK md. 220/6) suçundan 7 buçuk yıl hapis cezası alan kişi bu 7 buçuk yılın tamamını cezaevinde geçirmek zorunda kalabilmektedir.

İyi hallilik değerlendirilmesi: İktidarın atadığı müdürler kurulu

AKP’nin 01/01/2021 tarihli Gözlem ve Sınıflandırma Merkezleri ile Hükümlülerin Değerlendirilmesine Dair Yönetmelik ile infaz sürecine soktuğu bir keyfi uygulama da idare ve gözlem kurulu. Bu yönetmeliğe göre idare ve gözlem kurulu hükümlülerin denetimli serbestlikten yararlanmayı ve koşullu salıverilmeyi hak edip etmediklerine karar vermekte. Bunu yaparken de kişinin “toplumla bütünleşmeye hazır olup olmadığı”, “tekrar suç işleme ve mağdura veya başkalarına zarar verme riskinin düşük olup olmadığı”,  ”işlediği suçtan dolayı pişmanlık duyup duymadığı” gibi objektif olmaktan uzak, hangi kriterlere göre verildiği belli olmayan bir karar mekanizması işletmekte. Bu kurul, başına bir müdürün atandığı görevli memurlardan oluşmakta. Hükümlülerin salıverilmesiyle sonuçlanacak sınıflandırma yapılırken “ahlâkî eğilimleri”, “suça bakış açıları” ve elbette mahkum oldukları “suç türü” değerlendirilme kıstası olarak kabul edilmekte. 

Yukarıda tırnak işareti ile sayılan tüm unsurların birebir bahsi geçen yönetmelikten alındığını söyleyelim. Yani 1 Ocak 2021’den bu yana, bir hükümlüyseniz ve kanunen şartlı salıverilme hakkına sahip olduysanız cezaevinden salıverilmiyorsunuz. İktidarın personel ve müdürlerden atadığı bir kurul ahlaki eğiliminize, suça bakış açınıza, mahkum olduğunuz suçun türüne göre bir değerlendirme yapıyor.

Hakkınızda yapılan tamamen keyfi ve hukuk dışı bu değerlendirme olumlu ise salıveriliyorsunuz.

Uygulamadaki birçok keyfiyetin yanında siyasi suçlardan hüküm giyen vatandaşların neredeyse hiçbir zaman bu değerlendirmeden olumlu sonuç alamadığını söylemeye gerek yok elbette. 

Cezalar düşük mü?

Bu soruya net bir yanıt vermek gerekli. Türkiye’de cezalar çok yüksek. Dünya’da en yüksek hapis cezaları verilen ülkelerden biri. 

Buna rağmen kamuoyunda tartışılanın cezaların düşüklüğü/artması gerekliliği olması ne kadar ilginç değil mi? Ne var ki yazının konu aldığı sorunsalı iktidarın bu bağlamda tartışmaya çalışmasının, sorunun kamuoyuna bu şekilde servis edilmesinin bir mantığı bulunuyor. 

Cezalar yüksek, peki verilen hapis cezaları uygulanıyor mu? Açıklamaya çalıştığım üzere infaz rejimindeki eşitsiz düzenlemeler ve infaz hukukuna yerleştirilen kurullar eliyle, Türkiye’de hapis cezaları tam ve ağır olarak yalnızca iktidarın gerekli gördüğü suç tiplerine ve iktidarın uygulamak istediği şahıslara uygulanıyor.

Yeni yargı paketinde TCK’ya eklenmesi muhtemel “ısrarlı takip” gibi suç tipleri, sistematik ve amaçsal açıdan eleştirilmesi gereken tarafları dışında, neredeyse hiçbir anlam ifade etmiyor. Failinin hiçbir zaman cezaevine girmeyeceğini, girse de kısa süre sonra çıkacağını bildiği bir suça ceza biçmenin anlamsızlığı; failinin asla tamamlanmayacağını bildiği bir suçun ceza alt sınırını 6 ay daha yükseltmenin faydasızlığı… Tartışılması gerekenin bu bağlam olduğu açık.