Cumhuriyet tarihinin ilk toplu konut projesinin hayata geçirildiği Ataköy, şimdilerde sahil hattına örülen beton duvarlarla gündemde. İstanbulluların bir dönem sahiline akın ettiği 412 dönümlük sahil, 2001 yılında, yani AKP iktidarının hemen öncesinde “turizm alanı” ilan edilerek TOKİ’ye devredilmişti.
Bu devir bayrağına eline alan AKP, Ataköy sahilini yıllar içinde halktan “arındırarak” lüks konutların duvarlarının arkasına hapsetti.
Planlı yerleşimden kaosa
Cumhuriyet tarihinin ilk toplu konut alanlarından olan Ataköy, planlı yapılaşma konusunda örnek yerlerden biriydi.
Geniş sahili ve yeşil alanıyla İstanbulluların nefes alma alanı olan Ataköy, patronların ve iktidarların kar hırsının kurbanı oldu.
Yıllar içinde çeşitli saldırılara uğrayan Ataköy’ün geldiği son durum içler acısı.
2001 yılında sahilin TOKİ’ye devri sonrası yeni bir aşamaya geçen saldırı, sahil hattının parsel parsel ihaleye çıkarılmasıyla devam etti.
İktidara yakın birçok inşaat şirketi bölgedeki ihalelere girdi, sahile 70 metreyi bulan bloklar dikildi.
Çeşitli mahkeme kararlarıyla mühürlenen inşaatlar, hukuk yollarının etrafından dönülmesi sonrası yeniden faaliyete başladı, sahil betonla örüldü.
Ataköy’ün geldiği noktaya ilişkin sosyal medyadan paylaşılan bir kare, durumun özeti niteliğinde:
O telefon görüşmesinde açıkça dile getirilmişti
Ataköy sahilinin başına gelenlerin özeti, 17-25 Aralık sonrası görevinden istifa eden Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın basına da yansıyan bir telefon konuşmasında ortaya çıkmıştı.
Mahkemelik olan Ataköy sahilindeki yapılaşmaya ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Mekansal Planlama Genel Müdürü Mehmet Ali Kahraman’la yaptığı görüşme şöyleydi:
Erdoğan Bayraktar: Ben telefonda şu anda Abdullah Bey’le görüşüyorum. Bu Ataköy’deki iş uzuyor hâlâ daha yani oradaki iş.
Mehmet Ali Kahraman: Onlar şeyi kabul etmediler, biz biliyorsunuz bu planı yaparken 10 metre de sahildeki yolun terki meselesi vardı bir de 40 metrelik … oluşturma durumu vardı. O 40 metrelik… terk olmayacak ama arazi içinde yeşil alan gibi olacak, bir çekme mesafesi gibi olacak, onlar o kısmı kabul etmediler yani.
E.B: Yarın o zaman gelsin, sen de gel bi toplantı yapalım çözelim onu ya. Çünkü orada sattık, çuvalla da para aldık onlardan. Şimdi sanki önlerini biz kesiyormuş gibi sıkıntı oluyor ya.
M.A.K: Tamam bakanım tamam.
Kuzu Grup ve Katarlılar
Ataköy sahilinde son yıllarda devam eden devasa yapılaşmalarda AKP’ye yakınlığıyla bilinen Kuzu Grup ve Katarlı patronların ismi sıkça geçiyor.
Son olarak geçtiğimiz yıl sahile 72 metre uzunluğunda bir hastane projesi gündeme gelmişti.
Kuzu Grup, İstanbul Ataköy sahilinde yüzde 80’i Katar devletine ait arazide yapımını sürdürdüğü inşaat projesi kapsamında yapacağı hastane için 21 Mart 2019 günü Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na başvurdu.
Başvurunun ardından Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) süreci başlatıldı. Bakanlığa sunulan proje tanıtım dosyasında 33 bin 600 metrekarelik inşaat alanında “300 Yatak Kapasiteli Hastane” yapılması planlandığı belirtildi.
Proje sahasının imar durumuna göre “Turizm ve Rekreasyon Alanı”nda kaldığı, plan notlarına göre bu alana “otel, apart otel, gazino, marina, yat klübü, alışveriş tesisleri, lokantalar, kongre tesisleri, akaryakıt satış üniteleri, gösteri spor ve eğlence tesisleri, sağlık klübü gibi tesisler” yapılabileceği aktarıldı. İmar planına göre bu parselde yükseklik sınırı, çatı ve bacalar dahil deniz seviyesine göre 72 metre. Hastane, 3 bodrum+zemin+15 kat olarak planlanmış durumda.
'Hesabı sorulacak'
Son yerel seçimlerde TKP'nin Bakırköy Belediye Başkan adayı ve soL Yayın Yönetmeni Orhan Gökdemir Ataköy sahiline örülen bu AKP duvarını yıkma vaadinde bulunmuştu.
Ataköy sahilinin Ataköylülere ve Bakırköylülere kapatıldığını ve yağmalandığını hatırlatan Gökdemir sözlerini şöyle sürdürmüştü: "Biz bir 'proje' partisi değiliz. Projecilikle savaşmamız lazım! İstanbul'un iki yakası da konut cehennemine döndü. 3. Havalimanının olduğu yer ağaç çölüne döndü. Havalimanı Silivri'ye yapılacaktı, baktılar rant yok orada, Kuzey Ormanlarına yaptılar. İstanbul'un artık proje kaldıracak bir durumu kalmadı. En büyük proje, yıkım olmalıdır; bu şehir bu şekilde daha fazla sürdürülemez. Her tarafı yaşanılır kılmak için merkezi planlama şart. Bu yüzden İstanbul'u yıkacağız; Yıkıp halkın olanı halka vereceğiz. Tüm yandaşların nasıl rantla zengin olduğunu biliyoruz. Hepsini not ediyoruz. Sosyalist bir Türkiye'de, tek tek bütün bunların hesabını soracağız..."