Enerji tekelleri iklim eyleminde çıkarlarının peşinde

Küresel ısınmanın sınırlandırılması için fosil yakıtlardan vazgeçilmesi ilk akla gelen çözümken, gerçekte petrol şirketleri tarafından hidrokarbon üretiminde artış planlanıyor.

Bahar Yıldız

Küresel ısınmayı 2 ℃, mümkünse 1,5 ℃’de sınırlandırma hedefiyle yola çıkan Paris Anlaşması kapsamında hükümetlerin ortaya koyduğu emisyon azaltım taahhütleri bu hedefi yakalamaktan çok uzak. Birleşmiş Milletler Çevre Programı tarafından her yıl yayınlanan Emisyon Açığı Raporu şu anki taahhütler doğrultusunda yüzyılın sonuna kadar 2,8 ℃ ısınmanın gerçekleşeceğine işaret ediyor. Rapora göre, ısınmanın 2 ℃’de sınırlandırılması için şu anki emisyon azaltımının yüzde 30, 1.5 ℃’de sınırlandırılması içinse yüzde 45 artırılması gerekiyor. İklim değişikliğinin bilimsel temelini araştırmak amacıyla kurulan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin raporları fosil yakıtların iklim değişikliğinin birincil nedeni olduğunu ortaya koyuyor. Küresel ısınmanın sınırlandırılması için fosil yakıtlardan vazgeçilmesi ilk akla gelen çözümken, gerçekte petrol şirketleri tarafından hidrokarbon üretiminde artış planlanıyor.

İklim değişikliğine karşı mücadele konusunda dünya çapında kararların alındığı Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Taraflar Konferanslarının 27’ncisi (COP27) 6-18 Kasım 2022 tarihleri arasında Mısır’ın Şarm El şeyh kentinde düzenlendi. İklim değişikliğinden kaynaklanan kayıp ve zararların telafisine ilişkin alınan kararın yanı sıra COP27’de tartışılan konulardan biri de fosil yakıtların aşamalı olarak azaltılmasına yönelik taahhütlerdi. Geçtiğimiz yıl Glasgow’da düzenlenen COP26’da ilk kez kömür kullanımının azaltılması yönünde çabaların artırılması taahhüdü kayda geçmişti. Bu yıl, Hindistan önderliğinde bazı ülkelerin kömür dışında kalan fosil yakıtların azaltılmasının da hedeflenmesine yönelik önerisi kabul görmeyerek geçtiğimiz yılın tekrarından ileriye gidilemedi. Diğer taraftan COP27 çıktılarından bir diğeri düşük emisyonlu enerjilerin teşvik edilmesi oldu. Düşük emisyonlu enerjilerin içeriğinin tanımlanmamış olması, yenilenebilir enerjinin yanı sıra diğer fosil yakıtlara oranla daha az karbon emisyonuna neden olan doğal gaz kullanımının da kapsandığı izlenimini oluşturdu.

Bu tabloda pandemi ve Rusya-Ukrayna savaşının etkisiyle meydana gelen enerji krizinin de payı olmakla birlikte, iklim değişikliği müzakerelerinin 30 yıllık tarihinde fosil yakıtların payının anılmamasının daha derin nedenleri bulunuyor.

Fosil yakıt sınırlandırmalarına en şiddetli karşı çıkış Körfez ülkelerinden gelse de büyük doğalgaz rezervleri bulunan Afrika ülkeleri “kalkınma haklarının engellenmemesi” adına fosil yakıtların çıkarılması ve kullanılmasının devam etmesinden yana. Afrika’da, bu rezervlerin çıkarılması için  büyük petrol şirketleriyle anlaşmalar yapılıyor. Oil Change International’a göre Afrika’da yer alan petrol ve gaz üretiminin sadece yüzde 33’ü Afrikalı şirketlerin elinde. Üretimin büyük kısmını yüzde 36 ile Avrupalı ve onu izleyen Asya ve Kuzey Amerikalı şirketler gerçekleştiriyor.1 Bu şirketler üretilen petrol ve gaz üzerindeki tüm haklara sahip olduklarından Afrika’dan çıkarılan petrol ve doğalgazdan elde edilen gelirin Afrika’da kalacağını ve halkın hayat şartlarının iyileştirilmesine katkı sağlayacağını düşünmek mümkün değil.

'Çevreci' petrol tekelleri

Birleşmiş Milletler’e bağlı ülkeler 30 yılı aşkın süredir fosil yakıt tüketiminin küresel ısınmanın temel sebepleri arasında olduğu konusunda görüş birliği içerisinde. Ancak geçen 30 yılda fosil yakıt tüketimi artmaya devam etti. 1988 yılından beri atmosferde biriken sera gazlarının yüzde 70’inin sorumlusu aralarında ExxonMobil, Shell, BP’nin de bulunduğu 100 petrol üreticisi şirket. Bu şirketler kendilerini çevreci göstermek için de büyük bir çaba içerisinde.  

Örneğin Fransız petrol şirketi Total, Uluslararası Enerji Ajansı’nın vizyonuyla paralel olarak, 2050 yılında net sıfır emisyonlu şirket olma hedefi koydu. Total bu hedefe ulaşmak için güneş panelleri ve rüzgar türbinlerine yatırım yapıyor, diğer taraftan da ağaçlandırma projelerine destek veriyor. Total’in Kongo’da hükümetle birlikte gerçekleştirdiği bir proje kapsamında gelecek on yıl içinde 40 milyon ağaç dikilmesi planlanıyor. Projenin yer aldığı Bateke Platosunda geçimini koko yaprağı toplayarak sağlayan 400 çiftçi ve ailesi, projenin başlamasının ardından bu topraklara erişimlerinin yasaklandığını söylüyor.2

Net sıfır emisyon çözüm mü?

Net sıfır emisyon hedefi, şirketin üretim hattı ve diğer operasyonlarında salınan karbon emisyonlarının karbon yutak alanları oluşturulması veya azaltım projelerinin desteklenmesi yoluyla dengelenmesi anlamına geliyor. Petrol şirketleri emisyonlarını azaltmak yerine yenilenebilir enerjiye veya düşük karbonlu teknolojilere yatırım yaparak “telafi etme” yoluna gidiyor. Dünyanın en büyük 6 petrol şirketi BP, Shell, Chevron, Total, Eni ve ExxonMobil toplam bütçelerinin yüzde 1’ini yenilenebilir enerji yatırımlarına ayırıyor ve karbon ticaretini destekliyor. Bununla birlikte, fosil yakıt üretim miktarı artmaya devam ediyor.

Ancak pek çok çalışma petrol şirketlerinin iklim eylemine yönelik ilerlemeyi baltalamak amacıyla nasıl yanlış bilgi yaydığını ortaya koyuyor. Dijital Nefretle Mücadele Merkezi’nin bir raporu, petrol tekellerinin Google’a ödediği 24 milyon doların yüzde 40’ının çevre ve iklim değişikliğine dair anahtar kelimelerle yapılan aramalar sonucunda ilk sıralarda çıkan reklamlara ayrıldığını açığa çıkardı.3 Bu reklamlarla petrol şirketleri internet kullanıcılarının “net sıfır karbon”, “çevreye duyarlı üretim” veya “iklim dostu teknolojiler” gibi terimlerle yaptıkları aramalarla kendilerini ilişkilendirmiş oluyor. Diğer taraftan ise bu şirketler sosyal medya platformlarında “yeşil fosil yakıt” imajı oluşturacak reklamlar yayınlıyor. ExxonMobil 20 yıldır halkı yanıltmak için iklim değişikliğini inkar eden bilgileri yaymasıyla biliniyor. BP’nin bireysel karbon ayak izini azaltmayı teşvik etmesi örneğinde olduğu gibi, pek çok petrol şirketi sorumluluğu tüketiciye yıkmaya çalışıyor. Özellikle Amerikan ve Avrupa petrol şirketleri iklim değişikliği politikalarını zayıflatmak için lobi faaliyeti yürütüyor.

Petrol devleri operasyonlarının karbon yoğunluğunu düşürdüklerini, karbon yakalama ve depolama teknolojilerine yatırım yaptıklarını ve yenilenebilir enerjiyi desteklediklerini iddia etseler de bu faaliyetler büyük oranda göz boyama amacı taşıyor. Bu tabloda, esas amaç emisyonların azaltılması yerine, ürün çeşitliliğinin artırılmasıyla karbona bağlı ticari risklerin azaltılması olarak karşımıza çıkıyor.

Yenilenebilir petrole karşı

İklim eyleminde enerjinin karbonsuzlaştırılması için yenilenebilir enerjiye geçilmesi başta gelen azaltım politikalarından biri. Fosil yakıtların sınırlandırılmasına ilişkin somut adımlar atılmamakla birlikte enerji portföyünde rüzgar, hidrolik ve güneş enerjisinin payının artırılması destekleniyor. Fosil yakıt lobisi ile karşılaştırıldığında mütevazı kalmakla birlikte son yıllarda yenilenebilir enerji şirketlerinin de ulusal ve uluslararası politikaları etkilemek adına ciddi kaynak ayırdıkları bir gerçek. Örneğin, Avrupa Komisyonu’nun kendi verilerine göre 2019 yılı sonrasında mevzuat çalışmaları kapsamında en yoğun lobi faaliyeti enerji konusunda gerçekleştirilmiş.4 ABD’de ise, yeşil lobi faaliyetleri yükseliyor.  Ayrıca, yenilenebilir teknolojisindeki çeşitlilik sektör içinde de bir rekabete neden oluyor. 2021 yılında kurulan Amerikan Temiz Enerji Birliği (ACPA) aralarında rüzgar devi NextEra Energy’in de bulunduğu rüzgar enerjisi şirketlerinin çıkarlarını savunarak çatı üstü güneş panellerine ve hidroelektrik enerjisine karşı lobi faaliyeti gerçekleştiriyor. Birliğin Obama döneminde fosil yakıtlara imtiyaz sağlamış, Cumhuriyetçilerle yakın ilişkileri bulunan ve Biden’ın iklim danışmanı olarak kabinede bulunmuş eski Yönetim Kurulu Başkanı Heather Zichal’in belirttiği gibi, yenilenebilir şirketleri savlarını sadece çevreyi korumak için değil kendi ekonomik çıkarları için geliştiriyor.