BAKIŞ | Türkiye Batı'dan vaz mı geçiyor?

soL TV'de Gökhan Kazbek'in sorularını yanıtlayan TKP Genel Sekreteri Okuyan Türkiye'nin Şangay İşbirliği Örgütü'yle ilişkisini değerlendirdi.

Haber Merkezi

TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan ve soL TV Genel Yayın Yönetmeni Gökhan Kazbek bu akşam Bakış programında, "Türkiye Batıdan vaz mı geçiyor?", "Erdoğan neden yeni arayışlara giriyor", "Şangay İşbirliği Örgütü alternatif olabilir mi?" başlıklarını masaya yatırdı.

Okuyan Şangay İşbirliği Örgütü'nün NATO'ya karşı bir blok oluşturmak yerine onun iç dengelerini bozucu hamleler yapan bir işbirliği alanı geliştirmeye çalıştığını dile getirdi. Türkiye'de sermayenin ve iktidarın kesinlikle NATO'ya alternatif aramadığını ancak dış politikada tek boyutluluktan çıkma eğilimi içinde olduğunu belirten Okuyan "Hem Türkiye'de sermaye çevresi böyle hem de Erdoğan'ın ihtiyaçları bu doğrultuda" dedi.

Bunu dar anlamıyla sadece seçimleri kurtarmaya dönük bir dış politika hamlesi olarak görmemek gerektiğini kaydeden Okuyan "Bu boyutu kesinlikle var ama Türkiye kapitalizminin ihtiyaçları açısından bu yeni hamlelerin kalıcı bir yeri var" dedi.

Okuyan Millet İttifakı'nın iktidar olması durumunda da Türkiye'nin bu bölgesel arayışlarından tamamen vazgeçmesini beklememek gerektiğini vurguladı. TÜSİAD sermayesinin de bu arayışları desteklediğine işaret etti.

Okuyan'ın programda yaptığı açıklamalardan satır başları şöyle:

- (Türkiye gerçekten Şangay İşbirliği Örgütü'ne (ŞİÖ) göz mü kırpıyor yoksa asıl amaç Erdoğan'ın Putin'in gölgesinde olmak istemesi mi?) Şangay Beşlisi diye başlayan örgüt biraz kuruluş amacının ötesine geçti. Hem kapsadığı ülkeler hem de kuruluş amacı itibariyle. İki itici gücü var bu topluluğun: Rusya ve Çin. Aslında yapmak istedikleri NATO karşısında yeni bir blok yaratmak değil. Bunun yerine NATO'yu ve NATO'nun kendi bölgesi dışındaki ittifaklarını gevşetmeye çalışıyorlar. Kesinlikle NATO'ya karşıt bir blok oluşturmak yerine NATO'nun iç dengelerini bozucu hamleler yapan bir işbirliği alanı geliştiriyorlar. Bu son derece mantıklı. Çünkü bir karşıt blok oluşturduklarında NATO kendi içini daha fazla güçlendirmeye çalışacak.

- NATO'nun da iç çelişkileri var kuşkusuz. Şangay İşbirliği Örgütü'ne baktığımız zaman kendi içlerinde oldukça büyük gerilim olan ülkeler var. Üye ülkeler arasında Hindistan-Pakistan gerilimi var, Hindistan-Çin gerilimi var. Kırgızistan-Pakistan gerilimi biraz enteresan tabii, yani uyuşturucu trafiğiyle de ilişkilendirilen bir gerilim. 

- Diyalog ortağı ülkeler arasında Ermenistan ve Azerbaycan da var. Orada da çatışmalar sürüyor. Yakın bir tarihte savaş vardı.

- Bu örgütün zayıflığına işaret olarak gösterilebilir. Ama öte yandan da şu anlama gelir. Rusya'nın bu çatışma konularını çözme yeteneğini sergileme ve artırma olanağı da verir. Rusya ben bu gerilimlerin yönetilmesine talibim demiş oluyor.

- Türkiye NATO'ya alternatif olarak görmüyor tabii ki Şangay İşbirliği Örgütü'nü. Ama sadece kısa erimli Erdoğan'ın Putin'e ihtiyacı olarak da tanımlamamak gerekiyor. Dünyanın içinde bulunduğu yeni konjonktürle ilişkilendirmeli. Artık ittifaklar sisteminde muazzam bir dağılma var. Dünyadaki bütün ülkeler çok yönlü ilişkiler geliştirmeye çalışıyorlar. Bu dünyada kutuplaşmanın bittiği anlamına gelmiyor. Tam tersine yeni bir gerilim öncesinde herkesin yeni pozisyonlar aradığı bir geçiş evresindeyiz. Bu evrenin ne zaman sonlanacağını bilemeyiz.

- ŞİÖ ile ilişkilenmek isteyen ülkeler arasında Suudi Arabistan da var. İsrail de var.

- ŞİÖ'yü Türkiye açısından NATO'ya bir alternatif olarak görmemek gerekiyor. Yani Türkiye'nin siyasi ve askeri olarak Batı blokundan kopma niyeti yok. Ama bütün bu olanlar önemsiz mi? Hayır. Ben bir devrimci olarak Türkiye'nin NATO'yla ilişkilerini gevşetecek her türlü hamlenin desteklenmesi gerektiğini düşünürüm. Bu Rusya'ya çok sempati beslediğimiz için değil. Türkiye'nin bölgesel işbirliklerine girmesi Türkiye'nin tek yanlı bir biçimde NATO üyesi bir ülke olarak Batı blokunu her başlıkta desteklemesinden çok daha iyidir. ŞİÖ'ye kayıyoruz mutlu musunuz diye kalem oynatan liberaller var. Onların tabii tercihleri ABD ile her konuda birleşmiş, anlaşmış bir Türkiye. O yüzden de Türkiye'nin ŞİÖ içindeki yeri, ilişkilenmesi, bütün bunlara itiraz etmek tabii ki saçma. Türkiye'nin çok yönlü ilişkiler içine girmesi bizim açımızdan, halkımız açısından tabii ki daha tercih edilebilir bir şeydir. 

- Türkiye'nin Rusya ya da Çin'le ilişkisi sadece ABD ile pazarlık yapmak için masaya sunduğu bir ilişki değil. Türkiye kapitalizmi artık kendi gelişmişlik düzeyinde sadece ABD ittifak sistemine bağlı bir ülke olamaz. TÜSİAD sermayesi dahi -ki TÜSİAD sermayesi Amerikancıdır- Türkiye'nin Rusya, Çin ya da genel olarak Şangay İşbirliği Örgütü bünyesinde attığı adımlara çok itiraz etmiyor.

- Ama önümüzdeki 10 yıl içinde bu tür bir manevra alanı her dönem için açılır diyemeyiz. Belli bir noktada daha net bir tabloyla karşılacağız ama buna daha zaman gibi geliyor bana.

- (Batı Türkiye'den vazgeçer mi?) Batı Türkiye'den vazgeçemez. Çeşitli nedenlerle. ABD Yunanistan ve Türkiye'yi tutmak zorunda. Almanya'nın ABD karşısında elini güçlendirici faktörlerden bir tanesi Almanya'nın Türkiye üzerindeki etkisi. Siyasi düzeydeki ilişkiler dediğin gibi biraz seyrelmiş durumda. Ama ilişkiler askeri ve ekonomik olarak yoğun bir şekilde devam ediyor. Hulusi Akar ve İbrahim Kalın NATO ve Batıyla ilişkilerde Erdoğan'ın yerine geçmiş durumda. Batı'nın Türkiye'den vazgeçme eğilimi olduğunu düşünmüyorum. Bu hem ABD emperyalizmi hem de AB emperyalizmi için çılgınlık olur. Türkiye'yi cezalandırılalım türü söylemler var ama bu Türkiye'nin BAtı ekseninden kopmasını sağlayacak bir noktaya getirilemez. Erdoğan da bunu biliyor o yüzden de seçim öncesinde kendi hesabına dış politika pratiğini başarıyla yürüttüğünü düşünüyorum.

(Semerkant'ta Putin ile Erdoğan görüşmesi) Bütün istediklerini alabilmiş değil Erdoğan. Tamam Akkuyu'da bu Türk şirketi ile ilgili sorun çözüldü ama Rusların istediği koşullarda çözüldüğü söyleniyor. Hâlâ bir belirsizlik var Akkuyu NGS'nin 2023'ün hangi ayında devreye sokulacağıyla ilgili. Erdoğan seçimden önce propaganda yapmak istiyor. Yandaş basında 'Putin için vazgeçilmez lider Erdoğan' görüntüsü verilmeye çalışılıyor. Ama Rus basınında Rusya'nın ABD yaptırımlarının yanından dolaşmak için işaret ettiği ülke Türkiye değil, çok ilginç bir şekilde Kazakistan ve Özbekistan'a vurgu yapılıyor. Dolayısıyla Rusya Erdoğan'a çok fazla kredi açma niyetinde değil. Rusya ile Türkiye arasında sorun başlıkları sürmeye devam ediyor. Meslea dün İdlib'de Rusya hava kuvvetleri cihatçı gruplara saldırı düzenledi.

- ŞİÖ bu yapısıyla yekpare homojen bir emperyalist odak olamaz. Ama Batı ittifakının gücünü azaltan bir tarafı var. Bunu küçümseyemeyiz.

- Liberal basında (ŞİÖ için) 'burası diktatörlüklerin yeridir, batıdan uzaklaşıyoruz' deniliyor, bunlar zırvalık!

- Burada yapılan şeyler için 'müsamare, hiçbir önemi yok' diyenler de yanılıyor. Türkiye'deki bugünkü otoriterliğin ya da halk düşmanı politikaların kaynağı ŞİÖ falan değil. Türkiye'deki kötülüklerin kaynağına baktığımız zaman hep NATO'yu görüyoruz, bunu unutmayalım.

- (Almanya ordusunda 107 milyar dolarlık modernizasyon) Bu bence bir başlangıç, önünü açıyor bazı şeylerin. Bu modernizasyon ağır silahlar için değil, Alman ordusunun sağa sola müdahalesini sağlayacak silah sistemlerini, mesela dronlara yatırımı, özellikle hava kuvvetlerine yatırımı kapsıyor. Alman emperyalizmi şimdi yavaş yavaş 'ben varım' diyor. Zannediliyor ki bu NATO içinde ABD'nin istediği bir şey. ABD üye ülkelere 'silah harcamalarınızı artırın' diyor ama Almanya'nın bağımsız bir askeri güç olmasını da istemez. Ama görüyoruz ki Almanya yavaş yavaş hem NATO içindeki yerini pekiştirmeye hem de bağımsız hareket etme yeteneğini elde etmeye çalışıyor. Bizim açımızdan şudur: Belli başlı emperyalist ülkelerin silahlanmalarındaki artış çok tehlikelidir. Ne yazık ki Almanya'da solculuk oynayan Yeşiller'in -biz başından beri söylüyorduk Yeşiller'in ne kadar demagojik bir oluşum olduğunu- iktidarda olduğu, sosyal demokratların iktidarda olduğu bir sırada Almanya 107 milyar dolar gibi devasa bir bütçe ile ordusunu modernize ediyor. Bunun bir benzeri de Yunanistan'da oldu. Finlandiya ve İsveç'in NATO'ya üyeliği oylandı parlamentoda. Hangi partiler evet dedi? SYRIZA. Yani SYRIZA'dan devrimci bir parti çıkarılmaya çalışılıyordu Türkiye'de. SYRIZA NATO'nun genişlemesine evet dedi, diğer sosyal demokrat parti PASOK'la birlikte. Demek ki neymiş böyle sahte solculukla bu işler olmuyormuş.

- (ŞİÖ, AB, ABD bağlamında eklemek istediğin bir şey var mı?) Türkiye kesinlikle NATO'ya alternatif aramıyor. Ama Türkiye dış politikada tek boyutluluktan çıkma eğilimi içinde. Hem Türkiye'de sermaye çevresi böyle hem de Erdoğan'ın ihtiyaçları bu doğrultuda. Bunu dar anlamıyla sadece seçimleri kurtarmaya dönük bir dış politika hamlesi olarak görmemek lazım. Bu boyutu kesinlikle var ama Türkiye kapitalizminin ihtiyaçları açısından bu yeni hamlelerin yeri var ve kalıcı bir yeri var. Mesela muhalefet iktidar olursa,- evet çok NATO'cu, Amerikancı bir muhalefetimiz var ama- Türkiye'nin bu bölgesel arayışlarından tamamen vazgeçmesini beklememek gerekiyor. Millet ittifakı iktidara gelirse mutlak olarak Rusya ve Çin'le ilişkilerde masayı devirme noktasına geleceğini çok sanmıyorum.

- (Gelecek Partisi'nden yapılan 'adayımız Davutoğlu' açıklaması) Bu basit bir konu değil. Şu nedenle. Kılıçdaroğlu'nun adaylık için yaptığı hamlelerin Millet İttifakında en azından 3 siyasi parti tarafından benimsenmediğini görüyoruz. Bir direnç oluşturmaya çalışıyorlar. Mesela Babacan da geçtiğimiz günlerde cumhurbaşkanı adayı masadaki altı isim dışında bir yedinci isim olabilir dedi. Bunları Kılıçdaroğlu'nun adaylığının kesin olmadığını hatırlatmak için yapıyorlar. Yoksa Davutoğlu'nun adaylık şansı olmadığını herkes bilir. Bana göre Millet İttifakı için söylenebilecek birçok şey olabilir ama orada iki isim var ki hiçbir meşruiyeti yok, Babacan ve Davutoğlu. CHP istediği kadar çaba harcasın bu iki ismi meşrulaştıramaz.  Davutoğlu da üstelik benim adaylığım sözkonusu değil demedi o mitingde, teşekkür etti o pankartı taşıyanlara. 

- (Ordu'da bir mağazada cep telefonu indirimi sırasında yaşananlar): Kapitalizmden nefret etmek için bir neden daha. İnsanların bir bölümü bu cihazları satmak için alıyorlar. Bunun bir önemi yok. Bütün bunlar çok akıldışı bir noktaya geldi ve insan onurunu zedeliyor. Zorunlu tüketim maddelerinin de zaman zaman bu şekilde halka sunulduğunu hatırlayalım. Kamyonlardan insanların kafasına taş atar gibi ekmek dağıtıldı. Bunu bu iktidar çok yaptı. Bu her düzeyde insan onurunu zedeleyen bir şey. Bu firmanın yaptığı utanç verici. İnsanlar bu ekonomik zorlukta nasıl alıyorlar. Borçlandırılıyor insanlar.

- Bunu tek sözcükle nasıl ifade edebiliriz: Çürüme.

Canlı yayın soL TV'de.