Barzani'nin bağımsızlık referandumunda Erdoğan'ın zor tercihi

Barzani liderliğindeki KDP, 25 Eylül'de Irak Kürdistanı'nda bağımsızlığın oylanacağı bir referandum yapmayı planlıyor. Sandıktan ne çıkacağının kesin olduğu bir oylama bu... Ama bunun dışında belki de her şey belirsiz.

Tarih belirsiz; çünkü Barzani ve partisi her ne kadar ısrarcı olsa da, bu oylamada “evet” diyecek Irak Kürtlerinin önemlice bir bölümü ve İsrail dışında bugüne kadar Barzani'ye destek veren dış aktörlerin tamamı referandumun ertelenmesini istiyor.

Oylamanın nerelerde yapılacağı belirsiz; çünkü tartışmalı bölgeler olarak geçen onun üzerinde coğrafyada oylamanın yapılıp yapılmayacağı KDP'nin beyanlarına bakılırsa, oradaki yerel yönetimlerin inisiyatifine bırakılmış durumda.

Oylamanın sonucunun nasıl hayata geçeceği ise hepten belirsiz...

Barzani bu referandum sonucunu üç farklı düzlemde kullanmak isteyecek. Birincisi; uzun zamandır sorun yaşadığı ve bu sorunlardan dolayı meclisi dahi kapattığı Irak Kürdistanı'nda konumunu sağlamlaştırmayı deneyecek. Şu anki liderliğinin bile resmi açıdan geçerli olmadığını söyleyenlerin olduğu bir ülkede atılan bu “tarihsel” adımla konumunu güçlendirmeye çalışacak Barzani'nin işi içeride de kolay değil.

İkincisi; dört ülkeye yayılmış Kürtlerin arasında prestijini artırmak için uğraşan KDP lideri, Kürtlerin yapacağı görüşmelerde masaya başka bir sıfatla oturmaya gayret ediyor. Hapisteki HDP lideri Demirtaş referanduma duygusal bir selam göndermiş olabilir, ama PKK çizgisi, referandumu “Kürtlerin birliğini bozacak bir ulus-devletçik girişimi” diye niteliyor ve sonucun başka coğrafyalardaki Kürtler üzerinde etkisi olmaması için uğraşıyor.

Üçüncüsü; Barzani, referandum sonucunu uluslararası platforma da sunacak ve devamlı değişen diplomatik dengelerde halk oylamasını bir koz olarak kullanmayı deneyecek. Bu oylama Barzani'nin bölgedeki en uzun süreli müttefiki olan AKP lideri Erdoğan'ı da zorlayacak nitelikte...

Barzani, bugüne gelirken ABD ve İsrail'le birlikte en çok Türkiye'den destek aldı. PKK çizgisine karşı desteklenen Irak Kürtleriyle ilişkiler Saddam'ın devrilmesinden sonraki süreçte iktisadi boyutta da hızla gelişti.

Iraklı Kürtlerin ekonomisinin en büyük ortaklarından birisi Türkiye oldu. Süren çatışmalar nedeniyle inişli çıkışlı bir grafik izlese de Türkiye ile Irak Kürdistanı arasındaki ticaret hacmi 10 milyar doları geçti. Bölgenin petrollerinin çıkışı Türkiye'den sağlandı.

İlişkiler iktisadi açıdan yalnızca Kürtlerin değil Türkiye'nin de gözden çıkaramayacağı bir büyüklüğe ulaştı. Türkiye sermayesi bölgeye yerleşti.

Tüm nesnel veriler Barzani'nin Erdoğan için vazgeçilmez bir müttefik olduğunu gösteriyor. AKP'nin bölgedeki yöneticilerinin referanduma destek açıklamaları yalnızca duygusal bir tercih değil bu nedenle. Erdoğan başta olmak üzere AKP merkezi, milliyetçi duyguları yönetmek için dikkatli davransalar da böylesi bir ortağı şimdilik gözden çıkaramaz. İddialara göre şu anda bölgede bulunan MİT müsteşarı Hakan Fidan da, aynı nedenle KDP'den referandumu iptal etmesini değil bir süre daha ertelemesini istiyor. AKP, yüksek bir tonda referandumun karşısında pozisyon almıyor, ancak yapılacak bir referandumun Türkiye siyasetinde yaratacağı etkileri düşünerek bir ara yol bulmayı deniyor.

Referandum kimsenin aslında net pozisyon almak istemediği, herkesin herkesle düşman veya müttefik olabileceği kaygan bir zeminde gerçekleşiyor. Suriye'deki Kürtler konusunda anlaşamayan ABD ve AKP, Irak Kürtleri konusunda beraber hareket edebiliyor örneğin. Ya da bugün kanlı bıçaklı olan Esad ile Erdoğan'ın Kürtler konusundaki beklentileri nesnel olarak çakışabiliyor. Rusya pragmatik tercihlerle Suriye ile birlikte hareket ederken, Kürtleri de gözden çıkarmıyor.

Böylesi bir belirsizliğin hüküm sürdüğü bir coğrafyada doğal olarak bölgedeki ülkelerin sınırları da belirsizleşiyor. Irak, Suriye ve Türkiye'nin gelecekteki sınırlarını bugün aslında kimse bilmiyor.

Barzani'nin zorladığı referandum bu koşullarda belirsizliği artırırken, bölgedeki tansiyonu daha da yükseltecek. Stratejik hesapların devreye girdiği bir ortamda başta Kürtler olmak üzere bölgenin tüm emekçi ve yoksullarına hiçbir faydası olmayacak bu zorlamanın kendisi dahi başka bir gerilim kaynağı olmaya aday.

Uluslararası düzenin ve onlarla ittifak halindeki aktörlerin devrede olduğu böylesi girişimlerin bölge halklarına aydınlık bir gelecek sunmayacağının en güzel kanıtı geride bıraktığımız on yıl olmalı. Hiç durmadan bu aktörlerin ne yaptığını, şu ya da bu ittifakı, uluslararası tekellerin çıkarlarının gölgesindeki adımları konuştuğumuz bu yıllar bölgedeki hakim düzenin sürekli çeşitli biçimlerde tehdit ürettiğini defalarca gösterdi aslında.

Yine bu yıllar boyunca bu düzenin efendisi olan uluslararası güçlerin hepsi kendilerini her defasında kurtarıcı olarak gösterebilmişse ve bunlara kurtarıcı olarak sarıldıkça bölge halkları daha fazla acı, baskı ve ölümle karşılaşmışsa artık herkes yüksek sesle şu soruyu sormalı: Biz nerede yanlış yapıyoruz?