Siyaset öyle ya da böyle ülkeye müdahale etmek ve bir şeyleri değiştirmek için yapılır. Türkiye’de çok büyük bir kesim ekonomiye baktığında böylesi bir değişiklik için en ufak bir işaret dahi görmüyor. Böyle gelmiş böyle gider bakışı hiçbir başlıkta ekonomi kadar baskın değil.

Yalnız AKP değil muhalefet de ekonomi konuşmaktan kaçıyor

Bırakalım emek odaklı çalışan parti veya sendika merkezlerini, en iyimser liberal iktisatçılar dahi Türkiye’de işsizlik oranını yüzde 25 olarak tahmin ediyorlar. Çalışmayı başaranların ise yarısının asgari ücretle çalıştığını, Türkiye’de nüfusun yine en az yüzde 25’inin tarifi zor derin bir yoksullukla boğuştuğunu biliyoruz.

Dahası ufukta bu koşulların düzeleceğine değil kötüleşeceğine dair işaretler var ve bu hal, asıl meselemiz, büyük problemimiz tüm bunlara rağmen ülkenin gündemine yeterince girmiyor.

Tuhaf olan ekonominin gündemde kendisine az yer buluşunun dahi iktisadi sorunların kendisinden daha çok konuşuluyor olması… Evet iktidar dışında herkes ekonominin gereğinden daha az konuşulduğundan şikayet ederken, ekonomi yine de hak ettiğinden daha az, hem de kıyaslanamayacak kadar az konuşuluyor.

Peki neden?

Hep söylenen AKP’nin gündemi saptırmakta oldukça başarılı olması. Bir iktidar partisinin ülkenin gündemini belirlemekte doğal bir avantajı olduğu ortada. İktidar ve devletin tüm olanaklarını kullanan, medyanın önemlice bir bölümünü doğrudan kontrol eden, bir kısmını da çeşitli yöntemlerle susturan ve üstelik toplumsal alanda da küçümsenemeyecek bir örgütlülüğe sahip AKP gibi bir partinin gündemi belirlemesi elbette şaşırtıcı bir olgu değil.

Üstelik ülkenin gündemine AKP’nin az ya da çok müdahalesiyle giren gündemlerin hepsi iddia edildiği gibi suni, gerçekle ilişkisiz gündemler de değil. Türkiye’de laiklikle ilgili başlıkların gerçek olmadığı iddia edilebilir mi? Ya da yanıbaşımızda süren savaşın veya AKP’nin uzak coğrafyalarda süren kanlı arayışının… Muhalefete dönük artan baskının, Kürt sorununun, dış dünyayla yaşanan krizlerin… Bunların hepsi Türkiye’nin gerçek, yakıcı ve çözüm bekleyen meseleleri.

Üstelik bu gündemlerin istisnasız tamamı, az ya da çok ekonomik gündemle ilişkili. Türkiye’de bir gündemin gerçekliğini test etmenin en kolay yolu da bu zaten. Gerçek olup da, iktisatla ilişkisi olmayan tek bir sorunumuz yok bizim. Bu nedenle AKP’nin gündemi ısrarla saptırıp ekonomik krizden uzaklaştırdığı iddiası gündemi doğru yere çekmek için kullanışlı değil. Zaten görüldüğü gibi bir işe de yaramıyor. Hatta toplumu gerçek bir gündemde meseleyi nasıl ele almamız gerektiği sorusundan uzaklaştırıp yanlış kurulmuş bir suni-gerçek ayrımına kitlediği için basbayağı zararlı da oluyor.

Türkiye’de parlamentodaki muhalefet yalnızca bu bağlamda değil genel olarak ekonomiyle ilgili her gündemde AKP’ye yardımcı oluyor. Neden mi… Hep iddia edildiği gibi beceriksiz ya da iş bilmez oldukları için değil mesela… Ekonomi konuşmuyor oldukları iddiası da basbayağı ve açıkça yanlış. Çünkü konuşuyorlar. CHP ve İyi Parti’nin en yetkili ağızları hemen her gün ekonomi hakkında açıklama yapıyor. Bu ikisine göre sıklığı daha az olsa da HDP de iktisadi problemler konusunda sessiz kalmıyor. Parlamento dışından eski veya yeni AKP'ciklerin de ağırlıklı bir ekonomi gündemleri var. Ama yine de herkeste aynı his; ekonomi bir türlü gündeme girmiyor.

Bu his doğru. Ekonomi Türkiye’nin gündemine girmiyor. Çünkü farklı başlıkların ekonomiyle ilişkisi isabetli kurulamadığı gibi ekonomiye odaklanıldığında bile sorunlar doğru bir açıdan konuşulmuyor. Halihazırdaki biçimiyle ekonomik sorunları tartışmanın ülkeye bir faydası yok ve konuya bu meselenin asıl mağduru olan emekçi kesimler tarafından bakmadıkça da bir yararı olmayacak.

Türkiye’de ekonomik gündemin asıl sorunu bu gündemin siyasette ne kadar yer kapladığı değil iktisadi işleyişin ana ilkelerinin değişmezliğine dair duyulan yanlış inanç…

Ekonominin gündemde yeterince kalmıyor oluşu da aynı inançla bağlantılı. Siyaset öyle ya da böyle ülkeye müdahale etmek ve bir şeyleri değiştirmek için yapılır. Türkiye’de çok büyük bir kesim ekonomiye baktığında böylesi bir değişiklik için en ufak bir işaret dahi görmüyor. Böyle gelmiş böyle gider bakışı hiçbir başlıkta ekonomi kadar baskın değil.

Yoksulun hali birazcık olsun değişse de yoksul, zenginin zengin kalmaya devam edeceği bir yaklaşım bu. İşçinin işçi, patronun patron kalmayı sürdüreceği, sömürünün hep olacağı, yağmanın, talanın bitmeyeceği bir düzen… Yüzlerce, belki binlerce yıllık bir kader…

Aslında hiç durmadan ekonomi konuşurmuş gibi yapan muhalif partileri de kimi zaman alttan alta, kimi zaman açıkça bu inancı besliyor. O partilerin açıklamaları ve konuşmalarında yoksulluğun ve sömürünün biteceğine dair tek bir işaret yok, çünkü bitirmeyecekler. Durum ekonomik açıdan o kadar dramatik ki, muhalefet AKP ile kendi arasındaki iktisat politikaları açısından farklılıkları anlatmakta da büyük güçlük çekiyor. 

Siyasette farklılıklar gündemde kalır. AKP ile diğerleri arasında iktisadi açıdan bir farklılık yok ki bu gündemde kalsın. Ayrımların biraz daha kolay ifade edilebildiği diğer gündemlerin sıcak ve yukarıda kalması, herkesin ekonominin konuşulmuyor hissine kapılması işte bu nedenle doğal.

Evet AKP ekonomi konuşmaktan hiç haz etmiyor. Ama bu konuda düzen içi muhalefet de pek farklı değil. Söylemsel olarak tersini iddia etseler de onlar da ekonomi konuşmaktan çekiniyorlar. Çünkü bir çözümleri yok. Yoksulluğu, sefaleti, işsizliği çözemeyeceklerini biliyorlar.

Kimsenin ekonomi konuşmaktan hoşlanmadığı bir ortamda emekçilerin derin problemlerinin gündeme gelmesinin tek yolu ise bizzat işçilerin örgütlü olarak bu konuları sıcak tutması… Burada da açık ki bir zorluk var. Çünkü Türkiye’de geniş emekçi kesimler örgütlü değil. İşi daha da zorlaştıran kısım ise, işçi sınıfının daha örgütlü hale gelmesi için ekonomik gündemi kullanma zorunluğu. İşçilerin örgütlenme ihtiyacı doğal olarak kendi dertlerini konuştukça artacak.

Ancak burada bir kısır döngü yok. Başka bir ifadeyle, bu döngüyü kırmak mümkün. Ama ısrar etmek, işçilerin ekonomik problemleri gündeme geldiğinde neyin değişebilir olduğunun altını çizmek, esas ayrım noktasını belirginleştirmek şartıyla…

Ekonomiyi, yoksulluğu, işsizliği, sömürüyü, çalışma koşullarını gündemde tutmanın yolu bu. Ayrım noktasını belirginleştirmek… Diğerlerinden farklı olarak bu düzen değişebilir diye vurgulamak… Bu düzen değişebileceği için, herkesin değişmez sandığı ve kader bellediği yoksulluk biter, işsizlik biter, sömürü sona erer demek…

Israrla iğneyle kuyu kazarcasına anlatılması gerekenler bunlar. Ekonomi konuşacaksak böyle konuşacağız.