Çok acayip bir sonuç ortaya çıkıyor ve nasıl olursa olsun AKP gitsin diye yola çıkan bir ittifak kendi çıkış amacını ortadan kaldırarak görevini tamamlıyor. AKP giderken dahi gitmemiş oluyor…

Geniş ittifakın ruhu: AKP devrilirken dahi gitmezse…

Önce CHP lideri Kılıçdaroğlu bir söyleşide ismini tekrar gündeme getirdi, sonra farklı mecralarda tartışma devam etti. Gül’ün ismi ve adaylığı etrafındaki tartışma belki hiç bitmemişti. Çünkü aslında tartışılan somut olarak eski Cumhurbaşkanı Gül’ün adaylığıysa da, yalnızca adaylık değildi.

Aslında bir siyasi strateji tartışılıyor. AKP’yi yenmek için ortaya atılan bu siyasi strateji uzun zamandır Türkiye’ye zor da dahil olmak üzere her türden mekanizma kullanılarak kabul ettirilmiş birtakım iddialara dayanıyor. Dolayısıyla tartışmayı Gül veya başka bir adayın ismi etrafında yürütmenin pek bir anlamı yok. Bu tartışmaya Duvar’daki köşesinden katılan ve “İnce’ye oy verirken incileriniz mi döküldü ya da faşist Türkeş’i anan İmamoğlu’na oy vermeyecek misiniz” diye soran Ümit Kıvanç, tezlerini dayandırdığı iddialar haksız olsa da, bir kez bu iddialar kabul edildiğinde ortaya çıkan strateji bağlamında aday ismi tartışırken haklı. Dahası, devamında Gül’ü birkaç nedenle içime sindiremiyorum derken de bir ruha tercüman oluyor Kıvanç. Çünkü adayın ismi cismi önemli olsa da, asıl mesele AKP’ye karşı oluşturulmaya çalışılan ittifakın ruhu… O ruha dair üç aşağı beş yukarı olumlu bir kanaat tesis edildikten, bu siyasi stratejiye bir şekilde ve nedenle tutunduktan sonra isim tartışması bir detay. Dahası kimilerinin büyüttüğü ve iddia ettiği kadar çözümsüz olmayan, basbayağı belli kriterlerle formüle edilebilecek ve üzerinde uzlaşılabilecek bir detay.

Peki ya ruh…

Bu ittifakın stratejisi yeni değil elbette. Uzun zamandır pişiriliyor ve üstelik stratejinin son yerel seçimlerde denendiği ve başarıya ulaşıldığı düşünülüyor. Kimilerine göre ortada rüştünü ispatlamış bir siyasi tarz var.

Oysa bu stratejinin tekrar sonuç alıp almayacağı stratejinin kendi iç dinamiklerinden çok daha fazlasına bağlı. Kazanılan yerel seçimlerdeki başarı da hep söylendiğinin aksine yalnızca iyi kurulmuş bir stratejiden dolayı elde edilmedi. AKP, yerel seçimleri bir kısım sağcı CHP’ye oy vermeye karar verdiği için kaybetmedi. Başarı için Kürtlerin büyük şehirlerdeki desteği de tek başına açıklayıcı değildi. Tüm bunlar vardı elbette, ama Kürtleri ve eskiden başka partilere oy vermiş insanları CHP’ye iten neden yalnızca CHP ve ittifak siyaseti değil, ülkenin içinde bulunduğu kriz koşullarında insanların doğal olarak iktidar partisinden uzaklaşmaları ve yeni bir umut aramalarıydı.

Bu arayışa dair en uygun yanıtın ittifak siyaseti ve sağ kökenli adaylar olduğu iddia edilebilir elbette. Ama ortaya çıkan sonucun geniş kitlelerde kriz kaynaklı oluşan arayışa bir tür sağcılıkla karşılık üretip toplumsal enerjinin bir kez daha düzen içinde sönümlendirildiği şeklinde okunabileceği de ortada…

O halde mesele beklentinin ne olduğunda kilitleniyor. Şayet beklenti her ne olursa olsun AKP’yi devirmek ya da düzenin sürekliliğini sağlamak ve toplumsal muhalefeti belirli sınırlar içinde tutmaksa strateji buna göre oluşuyor… Yok eğer hedef AKP’ye karşı oluşan haklı tepkiyi AKP’yi yaratan koşullara yöneltmek ve bir daha AKP gibi bir tehlikeye maruz kalmayacak şekilde sorunu kesin olarak çözmekse o zaman durum değişiyor.

Her ikisi de AKP’ye karşı oluşan tepkiyi veri alsa ve AKP’yi devirmeyi ajandasında tutsa da, bambaşka iki hedef ve dolayısıyla bambaşka iki ruh, bambaşka iki strateji bunlar…

İlk stratejinin en ilginç ve güçlü yanı çok farklı saiklerle hareket eden kesimleri bir araya getirirken onların hepsini öncül amaçtan farklı olabilecek bir nihai sonucun etrafında toparlayabilmesi. Başka bir deyişle, ilk stratejinin etrafında bir araya gelen ve o ruhla hareket eden herkes düzenin sürekliliğini sağlamak veya toplumsal muhalefetin düzenin dışına taşmasını engellemek amacıyla hareket etmiyor. Son derece samimi niyetlerle AKP’nin gitmesi için uğraşan, bundan başka bir ajandası olmayan pek çok insan sonuçta bu düzenin devam etmesi için gayet bilinçli bir şekilde uğraşanlarla yan yana düşüyor. AKP’nin devrilmesi hedefi bilinçli ya da bilinçsiz bu düzenin sürekliliğinin sağlanması gayesiyle eşitleniyor.

Dolayısıyla oluşturulmaya çalışılan bu “geniş” ittifak sözcüğün tam anlamıyla geniş. Ama herkes benzer saiklerle hareket etmese de ittifakın Türkiye siyasetinde oturduğu nesnel yer değişmiyor. AKP gericiliğinden nefret eden kentli seküler, yağma ve hırsızlıktan dolayı AKP’ye öfkelenen kamucu, AKP’nin çıkarttığı yasalarla hakkının yendiğinin farkına varan işçi, AKP’nin ülkeyi parsel parsel emperyalizme sattığını düşünen yurtsever, AKP’nin milliyetçi bir nefret makinesi olduğunu düşünen Kürt yurttaş… AKP’ye bir şekilde tavır almış her kim varsa, bir biçimde AKP nasıl giderse gitsin stratejisine bağlandığı anda, önsel kaygı, hedefi ve bağlanma biçimi ne olursa olsun nesnel siyasi pozisyon açısından böyle samimi niyetleri olmayanlarla eşitleniyor. Bu pozisyon en geniş siyasi ittifakın içinde sağcılıkla melezlenip düzenin sınırları içinde eritiliyor. Sonra…

Sonrası daha da ilginç aslında… Çünkü tüm bu haklı tepkiler düzen içinde kaldığında AKP’nin gitmesi önemsizleşiyor. Gül ve benzeri isimler bu doğallık içinde gündeme geliyor, AKP’den temelde ve hatta yüzeyde hiçbir farklılığı olmayan partilerle rahatça hareket ediliyor ve en önemlisi ortaya çıkan siyasi hat iktidar olduğunda dahi AKP’den farklı bir yol izlemiyor. Çok acayip bir sonuç ortaya çıkıyor ve nasıl olursa olsun AKP gitsin diye yola çıkan bir ittifak kendi çıkış amacını ortadan kaldırarak görevini tamamlıyor. AKP giderken dahi gitmemiş oluyor…

AKP karşıtı ittifakın bazı unsurları ve toplumsal tabanının önemli bir kısmı durumu fark etmiyor olabilir… Samimiyetlerini de kaybetmemişlerdir büyük olasılıkla. Ama siyasi sonuç bu.

Ancak öte yandan durumu fark edenler, tam da bunun için hareket edenler, asıl amacı bu olanlar var. Dolayısıyla ittifakın merkezinde duran siyasetçilerin şuursuz, bilinçsiz bir şekilde siyaset yaptığını düşünenler yanılıyor. Hata yapmıyor, yanlışa düşmüyor ve ne yaptıklarını gayet iyi biliyorlar. AKP’yle bir dertleri olsa da AKP’yi yaratan düzenle bir sorunları bulunmuyor. AKP’yi gönderseler de AKP Türkiyesi’ni dönüştürmeyecekler. Dolayısıyla onları AKP’yi gönderme bağlamında eleştirmenin ve bir başarı kriteri olarak AKP’yle girdikleri seçim yarışını öne sürmenin hiçbir anlamı yok. Üstelik belki de stratejileri çalışacak, seçimleri kazanacak ve AKP’yi devirecekler. Bir olasılıkla bunu yapacaklar ama o zaman başarılı mı olacaklar? Kendileri açısından evet. Peki ya Türkiye açısından… Elbette hayır, çünkü hatırlayalım, ittifakın amacı çoktan ortadan kalkmıştı ve AKP giderken dahi aslında gitmiyordu.