Artık tekellerin birbiriyle rekabeti için savaşacak emekçi çocuklarından asker bulmakta zorluk yaşıyorlar. Bu yüzden ve ayaklanan emekçilere karşı savaşacak robotlar icat etmeye çalışıyorlar.
Ne zamandır ABD’de bir şeyler kaynıyor, ABD eski ABD değil.
ABD film endüstrisi anlamına gelen Hollywood iki aydan fazladır süren bir grevle çalkalanıyor. Önce 11.500 kadar senaristi kapsayan Amerika Senaristler Birliği greve çıktı, şimdi ise buna ünlüsüyle figüranıyla 160 bin oyuncuyu kapsayan Sinema Oyuncuları Birliği katıldı.
Hollywood emekçileri ne talep ediyorlar? Her şeyden önce iş güvencesi.
Çünkü hızla tekelleşen Hollywood şirketleri daha açgözlü ve asalak hale geliyor. Yapay zekâ uygulamaları ile yıllardır bu sektörü ayakta tutmuş ve patronlarına milyarlarca dolar kazandırmış senarist ve oyuncuların iş güvenliği ve insanca yaşam hakkı tehdit ediliyor.
Senaryolar yapay zekâya yazdırılmaya çalışılıyor, bir kez görüntüsü alınmış oyuncuların aktörlüğü yapay zekâ tarafından sonraki film dizilerinde yeniden üretiliyor vb.
Tıpkı daha önce ele aldığımız Silikon Vadisi’ndeki işten çıkarma furyası gibi.
ABD’nin özellikle 2. Dünya Savaşı sonrası emperyalist dünyanın patronu olmasında Hollywood’un yaydığı ideoloji ve kültürün büyük önemi vardı. Şimdi burada yaşanan bu çapta bir sorun aslında emperyalist hegemonya krizinin bir parçası olarak gözüküyor. Ama bu konuyu bu bağlamıyla başka bir yazıda ele alalım.
Bu yazıda ise yapay zekâ ve sosyalizm meselesini son haftalarda ele aldığımız 21. yüzyılda sosyalizmi tasarlama/hayal etme başlığına eklemeyi deneyelim.
Klasik Marksist eserlerde doğal olarak bu konuya yer verilmiyordu, çünkü yapay zeka ile üretim esas olarak son 20 yılın meselesi. Bu nedenle bu konuyu kapsayacak şekilde Marksizm’i geliştirme görevi bizlere düşüyor.
Bir kere yapay zekâ meselesi kapitalizmin bir kriz başlığı, bizim değil.
Sürekli azalan kâr oranlarını telafi etmek için tekeller zorunlu olarak yapay zekâ teknolojisine yöneliyorlar. Bir özne arıyorlar, yorulmadan çalışacak, kira, çocuk, beslenme, giyinme, ısınma vb. gibi dertleri olmayan, ayaklanmayan, grev yapmayan, solculaşmayan bir özne. Bu yüzden karşımıza sürekli olarak insana benzeyen robotlar çıkarıyorlar.
Bu tek kelime ile sermayenin içinde bulunduğu çaresizliğin ürettiği bir sapkınlık.
İnsanları kapı dışarı edince –ki şu anki işlerin bu teknoloji tarafından %50 kadarının kısa sürede yok edileceği hesaplanıyor- bu sorundan kurtulamıyorlar. İşsiz kalanlar, ücreti kesilenler düzeni sorgulamaya ve devrimcileşmeye başlıyorlar. Sermayeyi en çok üzen soru yükseliyor: Neden dünyadaki bütün üretim araçları asalak bir azınlığın elinde?
Bunun üzerine yapay zekânın olanaklarından yararlanarak 8 milyar emekçiyi olası bir devrimci kalkışmaya bulaşmış olabilirler mi diye gözlüyorlar. Bütün internet dünyası bu büyük gözaltının basıncında işliyor.
Emekçilerin beynine girip istedikleri şeyi gösterip tartıştırmak istiyorlar, bilgiye ulaşımlarını yönlendiriyorlar.
Artık tekellerin birbiriyle rekabeti için savaşacak emekçi çocuklarından asker bulmakta zorluk yaşıyorlar. Bu yüzden ve ayaklanan emekçilere karşı savaşacak robotlar icat etmeye çalışıyorlar.
Ve her gün biraz daha yakınlaştığımız bir emperyalist paylaşım savaşının kitlelerden kurtulmak için de planlandığından haklı olarak şüpheleniyoruz.
Gelelim sosyalizme:
Sosyalizm ilk elden mümkün olan en geniş coğrafyada üretim araçlarının özel mülkiyeti meselesini toplumsallaştırarak çözecek, bu şekilde kapitalizme ait kötücül sapkınlığa son verecek, şirketlerin kârını değil, bütün toplumun refahını ve mutluluğunu gözeten bir düzen inşa edecektir.
Burası çok açık, ama konuyu biraz derinleştirelim. Bunun için kısa yazının izin verdiği kadar insan beynine göz atalım.
Aşağıdaki şekil primatlarda beynin evrimi hakkında bir fikir veriyor:
Şekilde görüldüğü gibi iki olay dikkat çekiyor: İlki insana giden süreçte beynin büyümesi, ikincisi ise büyük bir alın lobunun gelişmiş olması.
Çünkü değişen doğa ve iklim koşullarına uyum sağlamada ve sosyalleşmede bu iki özellik büyük bir avantaj kazandırıyor. Büyük alın lobu bir yerden sonra insanın özne haline gelmesinde kritik bir rol oynuyor. İnsanın kendisini tarih içine yerleştirmesi, toplumsal bir değer sistemi içinde yaşaması ve toplumsal hedefleri yönetmesi bu şekilde mümkün oluyor. Alın lobu arka tarafta bulunan ve nesnel gerçeği bellek birimleri sayesinde yorumlayan loblardan enformasyonu çekiyor ve insan eylemine bilinçli bir özellik kazandırıyor.
1975’de Milos Forman tarafından yönetilen Guguk Kuşu filmini hatırlayacaksınız. Burada akıl hastanesine kapatılan ve zekâsıyla, direnişiyle başa çıkamadıkları kişinin alın lobunu ameliyatla çıkarıp onu özne olmaktan yoksun bırakmışlardı.
Sosyalizm bütün insanların özne oluşuna ve gelişkin bir alın lobu ile toplumda yer almalarına büyük bir önem verecek. Üretim birimlerindeki emekçiler gelişkin bir teknoloji, bilim, matematik, beden, sanat, tarih okuryazarlığı ile üretime katılacaklar.
İnsanı zorlayan ve toplumsal eşitsizlik yaratan işlerde tabi ki robotlar kullanılacak, ama bunlar özne olmayacaklar, dar mekanik işlerde işlevli olacaklar.
Yüz binlerce üretim birimi her biri yeteneğinden gereksinimine ilkesine göre birbirine en optimum şekilde bağlanacak. Sovyetler Birliği’nde elde yapılan hesaplamalar, bugün sermaye tarafından 8 milyar insanı gözetlemek için kullanılan yapay zekâ ağları için kolay bir iş olacak. Ama alın lobu işlevleri bütün insanlığı temsil eden sosyalist dünya meclisine ait olacak, siyasi kararları insanlık kimseye bırakmayacak.
Bu açılım çok açık, insanlığı bekleyen sosyalist bir gelecek var. Onu yakınlaştırmak ve bu deneyimi yaşamak için acele etmeliyiz.
Ama bir sorun daha var: Sosyalizm yapay zekâya dayalı bir özne inşasına izin verecek mi?
Sonuçta insan organizması için elverişsiz olan milyarlarca ışık yılı uzaklıkların söz konusu olduğu bir evrenin içindeyiz. Bu maddi sonsuzluğun araştırılması için yeni bir hareket biçimi yaratılabilir mi?
Bu tartışmayı emperyalizmi yendiğimiz ve sosyalizmi dünya çapında kurduğumuz günlere bırakalım.
Şimdi sıra onlar bizi yok etmeden iktidarı sermayenin elinden alacak becerikliliği göstermekte.