Sermaye sınıfı gericiliğiyle her gün daha çok deşifre olurken Polonya’da taze bir işçi sınıfı doğuyor, kendisini bir felakete sürükleyecek olanları tanıyor.

Polonya yakın tarihte neden gerici bir rol oynadı?

ABD’nin ve NATO’nun Ukrayna’da sürdürdüğü vekalet savaşında Polonya özel bir rol oynuyor. Polonya sermaye sınıfının özelliklerini tartışacağız ama aşağıdaki haritadan Polonya’nın Ukrayna-Rusya savaşına müdahil olması için çok uygun olan konumuna bir kez bakalım.

Polonya hem Ukrayna’nın hem Belarus’un hem de Kaliningrad’ın dolayısı ile Rusya’nın komşusu. Polonya bu süreçte ABD üssü haline geldi, 5500 ABD askeri tam donanımlı iki garnizonla Polonya’ya yerleşti. Ayrıca NATO askerleri de var.

Rusya’nın müttefiki olan Belarus ile olan sınır sürekli kışkırtıcı haberler ile gündeme geliyor. Geçen sene göçmen krizi söz konusu olmuştu, şimdi Wagner’in tebdil kıyafet Polonya’ya gireceğini iddia ediyorlar. 

Bir de Polonya’nın sürekli gerilim altında tuttuğu Kaliningrad’ın Rusya ile tek karasal bağlantısı olarak kalan Suwalki koridoru Polonya ile Litvanya arasında yer alıyor.

Polonya sermaye sınıfı bu tehlikeli uluslararası ortamda yayılmacı hırslarını gizleyemiyor. Ukrayna’da bir hegemonya alanı, Kaliningrad’ın kendisi ve belki Belarus’un bir kısmı ilgi alanına giriyor.

Ukrayna-Rusya savaşı sürerken Polonya’nın siyasi coğrafyadaki yeri izleniyor. Polonya; Ukrayna ve Belarus’un komşusu olduğu kadar Kaliningrad üzerinden Rusya’nın da sınır komşusu olarak beliriyor. Savaşı kışkırtacak birçok olayın odağında kaldığına şaşırmamak gerekiyor. Haritada ayrıca Rusya’nın Kaliningrad’a ulaşacak tek karayolu olan Suwalki koridorunun Polonya ile ilişkisi görülüyor.

Polonya sermaye sınıfının bu kışkırtıcı ve yayılmacı konumu, ABD emperyalizmine bu kadar yaslanmış olması nasıl açıklanabilir?

Bu soruya yanıt vermek için tarihe dönmek zorundayız. 

Hiçbir halk mutlak olarak gerici değildir, süreci sınıfsal temellerine dayanarak takip etmek gerekir.

Polonya topraklarını buzul çağında buzullar törpülemiş dümdüz bir coğrafya yaratmıştır. Bu geniş engebesiz toprakları savunmak zor ama işgalcisi çoktur. Polonya’nın bağımsız olduğu dönemler tarihte sınırlı kalmıştır. Uzun süre Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu’nun yönetiminde bulunmuş, burada yaşayan Slavlar katolikleştirilmiştir. Daha sonra İsveç Krallığı’nın taciziyle karşılaşmış, 1772’de Polonya toprakları Prusya, Rusya ve Avusturya İmparatorlukları arasında paylaşılmıştı.

Polonya’nın bir burjuva devrimi sorunu belirdi. Hem bağımsızlığını kazanacak, hem bir cumhuriyet haline gelecekti. 1848 Devrimi Avrupa’da patladığında dünyanın en devrimci burjuvazilerinden biri Polonya’da bulunuyordu. Chopin (1810-1849)’i bu devrimci burjuvazinin bir temsilcisi olarak anmak zihnimizi uyaracaktır.

1848’de Lviv’de kurulan Polonya Parlamentosu Avusturya ordusu tarafından ezildi, 1848’in devrimcileri sürgüne gitmek zorunda kaldılar, daha sonra örneğin Amerikan bağımsızlık savaşında önemli askeri roller oynadılar.

Polonya’da feodalizmin kapitalizme dönüşmesi, modern burjuvazinin ve işçi sınıfının ortaya çıkışı Andrzej Wajda’nın Vaatler Ülkesi filminde etkileyici biçimde anlatılır. 

Andrzej Wajda’nın 1975 yılında tamamladığı Vaatler Ülkesi filminden bir görüntü.  1800’lerin sonu, 1900’lerin başında eski feodal beyler burjuvaziye dönüşürken arka planda solda tekstil işçileri görülüyor.

1900’lerin başında Polonya hala Almanya ve Rusya’nın elinde bölünmüş olarak bulunur. Bağımsızlığını Rusya’daki 1917 Ekim Devrimi ile kazanacaktır. Ancak Polonya sermaye sınıfının bağımsızlığını kazanmasına neden olan Sovyetler Birliği’ne düşmanlığı daha da yükselir. Tarihsel Rus düşmanlığının yanı sıra Polonya sermaye sınıfının işçi sınıfına karşı duyduğu korku ve kin belirleyici olur. Ayrıca o dönemde bağımsızlığını kazanarak iktidara geç gelen her sermaye sınıfı hem işçi sınıfının siyasi basıncı hem de paylaşılmış dünyada girişilen rekabet nedeniyle faşizme meyletmektedir.

1920’de Alman devrimine destek olmak üzere Kızıl Ordu Polonya’dan geçmeye niyetlenince Polonyalı faşistlerce yönetilen Polonya ordusuna yenilir. Sosyalist devrimin Avrupa’ya yayılışının engellenmesinde Polonya burjuvazisi kritik bir rol oynamış olur.

Almanya’da faşizmin yükseldiği ve yeni bir paylaşım savaşının boruları ötmeye başladığında Polonya sermayesi Sovyetler Birliği’ne karşı yayılmayı düşleyecektir. Ancak 1939’da ummadıkları şekilde Almanya tarafından işgale uğrarlar. Faşist iktidar Polonya’dan kaçınca Alman faşizmi lehine doğan iktidar boşluğuna karşı Sovyetler doğu kısmına yerleşecektir. 

İkinci Dünya Savaşı Almanya’nın yenilgisi ile sonlandığında muzaffer Kızıl Ordu Polonya’ya girer. Bir süre sonra sosyalizmin inşası başlar ama arka planda güçlü bir işçi sınıfı örgütlülüğü yerine tarihsel bir Rus düşmanlığı ve gerici sınıfsal tabakalar vardır. Katolik Kilisesi güçlüdür, tarımda kolektivizasyon başarılamaz ve burjuva düşüncesinin üreyeceği bir vasat korunur.

Emperyalizm ise çok sinsidir, 1978’de Papa Polonya’dan seçilir. 1979’da Papa’nın Polonya’yı ziyareti karşı-devrimci bir gövde gösterisine dönüşür. Lech Walesa önderliğindeki muhalefete karşı sosyalist iktidar çaresiz kalır. 1989-90 aralığında sosyalist iktidar çözülür ve Polonya’da sermaye sınıfı tekrar bütün gericiliği ile iktidara gelir.

2004’te Avrupa Birliği’ne giren Polonya hızla büyür, bugün Avrupa’nın 5. büyük ekonomisi durumunda. Emperyalist hegemonya krizinde biraz palazlanan birçok ülkenin sermaye sınıfı gibi emperyalist piramitte yerini değiştirmeye ve yayılmaya çalışıyor. Ancak bu doğuya doğru olabilecek yayılmayı tarihi nedenler ve siyasi coğrafyanın özellikleri nedeniyle ABD emperyalizmine yaslanarak başarmak istiyorlar. Muadilleri gibi Polonya sermayesi de otoriter, muhafazakâr, dinci, anti-komünist, milliyetçi ve şoven bir karakter gösteriyor. 

Öte yandan sermaye sınıfı gericiliğiyle her gün daha çok deşifre olurken Polonya’da taze bir işçi sınıfı doğuyor, kendisini bir felakete sürükleyecek olanları tanıyor.

İzleyip görelim gelişmeleri.