Biz de yakın geleceğe kendi tasarımlarımızı dayatabiliriz, dayatmalıyız. Mühendislik elimizden gelmez, ama mücadele ederiz. Örgütlü, bilinçli bir sınıf mücadelesi. 

Mühendislik zamanı

Türkiye yakın siyasi tarihinin en kritik evrelerinden birine girmiş bulunuyor. Böyle zamanlar “toplum mühendisliğine” davetiye çıkarır. Veya öyle sanılır…

Toplum mühendisliği, tabii öyle bir şey varsa, egemenlere özgü bir meslektir. İnce hesaplar ve derin müdahalelerle toplumun sosyal, ekonomik, ideolojik, siyasal, kurumsal yapısı dönüştürülecek... Erk sahiplerinin harcıdır bu. Üstelik arada, yaptığını abartanlara da rastlanır. Bunlar, modern bilimsel temele sahip mühendislikten simyacılığa geçiverecek, giderek doğaüstü güçlere sahip olduğuna inanacaktır. Gericilik çağında buna çok sık rastlanıyor. Bugünlerde pek de ilerici bir dönemde olduğumuzu söyleyemiyoruz.

Bizim taraftan bakıldığındaysa simyacılar veya sosyal mühendisler bir noktadan sonra ciddiye alınmamalıdır. O nokta aşıldığında, hayatımızın birtakım erişilmez ve etkilenmez komuta odalarında kararlaştırıldığına inanılır. Böyleyse yapacak bir şey yoktur; kadere boyun eğmekten gayrı…

Oysa tarihin akışını sınıfların mücadelesi belirler. Bizim kalkış noktamız, yönlendirici yöntemimiz budur. Simyacılar aptallıklarına doymasın veya hep bir ağızdan havlasınlar! 

Toplum mühendisliği ise sınıf mücadelesiyle ters orantılıdır. Komuta odası kurmaya çalışanlara inat, kararlar kapalı kapının ardında değil hayatın içinde belirlenir. Ama başlarken dediğim gibi, kritik zamanlarda mühendislik merakı şiddet kazanır. Bugün öyle bir konjonktürdeyiz…

*    *    *

Nasıl olunmasın ki! Emekçiler tarihin en ağır yoksullaşma şokuna girmiş. Siyasi iktidar şoktakilerin gazabına uğramaktan bir kez kurtulmuş, ama seneye bir sınav daha var. Emekçiler geçen sefer yoksulluklarının muhalefet tarafından daha iyi yönetilemeyeceğine kanaat getirmişlerdi. Şimdi muhalefet çöküntü alanı, ama hayatın böyle devam etmesinin garantisi yok. 

Yeni seçim kazanan AKP ve MHP yorgunluklarını gizlemiyorlar bile. Kurdukları cephe domuz düğümü atmasını iyi bilenlerle güçlendirilmiş, devlet kurumları şeyhe bağlılığını köpek gibi havlayarak dışa vuranlara teslim edilmiş. Bu durumun barındırdığı tuzaklar, kadın sporcuların madalya toplayıp durduğu bir ülkede çıplak gözle seçiliyor. İktidarın önündeki adım mantıksal olarak Cumhuriyetin 100.yaşını kutlamak değil, Osmanlının ilanı olmalı, ama bu imkânsız. Tıkanma da burada işte. 

Madem öyle simyacılar ve think tank’ler fazla mesai yapacak. Bu tıkanmanın sermayenin çıkarına, yirmi küsur yıllık karşıdevrim sürecinin devamına ve makinenin dağıtılmamasına yani beka adına sürdürülmesi için ince hesaplar, derin müdahaleler lazım.

Ana muhalefet hakkında duyulan en yaratıcı önerme CHP’nin müzeye dönüştürülmesi, aşağı yukarı aynı anlama gelmek üzere müzeye kaldırılması oldu. Ancak bu seçenek dahil, bütün yollar kaosa çıkıyor. Mühendislik için en verimli toprağa yani! CHP’den, Osmanlıya dönüşten farkı olmayan ama sermayeyi ve düzenin/devletin bekasını gözetecek bir proje çıkarmak için galiba simya gerek…

Bir diğer aktör, yabancı düşmanlığına demir atan faşist ve seküler milliyetçilik belli ki suların durulmasını bekliyor. Ne de olsa ortalık da dünya da çok karışık. 

Ana akım Kürt siyaseti ise Lozan’ın yıldönümünde Cumhuriyeti topa tutarak kartını açtı bile. Ciddi ciddi Cumhuriyetin lağvedilmesini gündeme getirdiler. Bunu projelendiren mühendislerin nereden diploma aldıkları merak konusu. Ama şu kadarı kesin ki, Lozan’ın aşılması için göreve çağrılan İngiltere ve Fransa o diplomayı imzalamak için bir boy küçük kalır. Almanya veya ABD yeter mi, bilinmez…

*    *    *

Türkiye siyaseti çeşitli bedenlere göre tasarlanmış projelerden geçilmez durumda. Önümüzdeki vadede buradaki enflasyonun da çok yükselmesi beklenmelidir.

Ancak toplum mühendisliği, yukarıda dedik ya, bir egemen sınıf mesleğidir. Bizimkiyse sınıf mücadelesi. Kritik zamanların mühendislere davetiye çıkarması bize de bir şey öğretmelidir. 

Türkiye solu, bizim sınıfımız veya partimiz; onlar gibi değil, ama siyasetin oyun kuruculuk ve tasarım boyutlarını daha fazla ciddiye almalıdır, ciddiye almalıyız. Bizim dilimizde bu ağırlık tayininin adı, bana sorarsanız, “örgüt dinamiği” olabilir. Ülkenin yakın geleceği ve yönü ağır bir sisin arkasında belirsizliğe gömülüyorsa, bizim hareketimiz ezilenlerin çoğu zaman elinden geldiği gibi, “tepki göstermekten” ibaret olamaz. Biz de oyun kurabiliriz, kurmalıyız. Biz de yakın geleceğe kendi tasarımlarımızı dayatabiliriz, dayatmalıyız. 

Mühendislik elimizden gelmez, ama mücadele ederiz. Örgütlü, bilinçli bir sınıf mücadelesi.