'Dolayısıyla cumhuriyeti koruma görevi yurtseverlerin omuzuna yüklenmiştir. Zaman, yurtsever olma zamanıdır.'

Cumhuriyet, demokrasi, yurttaşlık (III)

Atatürk, Cumhuriyet’in birinci yılında öğretmenlerle yaptığı bir konuşmada, “Cumhuriyet, fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli (özüne sözüne güvenilir, iyi karakterli) muhafızlar ister. Yeni nesli bu nitelik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir” demiştir.

Cumhuriyetin istediği bu muhafızlar, öncelikli olarak insanla, toplumla ve doğayla ilgili karar ve uygulamalarda sorumluluk sahibi olanlardır: Ülkeyi yönetenlerle ülke yönetimine talip olan siyasetçilerdir. Devlet kurumlarında üst düzey görevlerde bulunan daire başkanı, emniyet müdürü, genel müdür, genelkurmay başkanı, kuvvet komutanı, rektör, savcı, yargıç, … gibi bürokratlardır.  Aydınlardır, eğitimcilerdir, gazetecilerdir, sendikalardır ve diğer demokratik kitle örgütleridir.

Cumhuriyetin muhafızlarından istediği, Cumhuriyet sayesinde topluma mal olmuş aydınlanmacı değerlere sahip çıkılmasıdır. Sahip çıkılması gereken değerlerin başında da, egemenliğin halkta olması, kuvvetler ayrımına dayalı Cumhuriyet anlayışı, laiklik, bilimsellik, bağımsızlık, hukuksallık, ifade özgürlüğü, kamusallık, yurtseverlik, insan hakları ve barışseverlik gibi değerler gelmektedir.

Cumhuriyetin 100. yılında Türkiye’nin bir talihsizliği, bu muhafızları yetiştirecek ilk ve ortaöğretimden sorumlu eğitim bakanlığı ile yükseköğretimden sorumlu YÖK’tür.

Eğitim bakanlığı müsteşarı olarak, gerici 4+4+4 yasası ve 2017 müfredatı ile piyasacı ve gerici Liseye Geçiş Siteminin devreye girmesinde önemli katkıları olan kişi, şimdi milli eğitim bakanıdır. Bu bakan göreve, bazı okullara imam ya da vaizlerden oluşan manevi danışmanlar atayarak ve bazı okulları da gerici vakıfların oyun alanına dönüştürerek başlamıştır. Dolaysıyla bakanlığın cumhuriyetin muhafızlarını yetiştirme diye bir derdi yoktur. Bazı özel okulların bu tür kaygısı olduğu söylenebilse de, bu okullar ancak varlıklı kesime hizmet vermektir. Üstelik özel okulların önemli bir bölümü iktidarın himay ettiği ve gerici eğitimin en koyusunun gerçekleştiği tarikatlara ya da kaçak öğretim kurumlarına aittir.

YÖK ise bir başka alemdir. Anayasanın 131. maddesine göre YÖK, “yükseköğretim kurumlarının öğretimini planlamak, düzenlemek, yönetmek, denetlemek, yükseköğretim kurumlarındaki eğitim-öğretim ve bilimsel araştırma faaliyetlerini yönlendirmek, …” amacıyla oluşturulan bir kuruldur.

2547 sayılı yasada yer alan 16 ayrı maddede YÖK’ün dolayısıyla YÖK başkanının görevleri sıralanmıştır. Ancak YÖK, Anayasal ve yasal yetkilerini kullanıp görevini sürdürmek yerine, Prof. Dr. M. Yekta Saraç’ın YÖK başkanlığına getirildiği 6 Kasım 2014 tarihinden bu yana, ne yapacakları konusunda AKP liderinin işaretini beklemektedirler.

Şimdiki YÖK başkanı Prof. Dr. Erol Özvar da, M. Yekta Saraç’ın başlattığı uygulamayı sürdürmektedir. Göreve geldiğinde, Devlet Bahçeli ve AKP liderinin isteği üzerine Yükseköğretim Kurumları Sınavında uygulanan baraj puanlarını 10 puan düşürmüştür. Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) çalışanlarının yüzde 95’inin desteklediği adayları mülakata bile çağırmamış BÜ’lülerin yüzde 95’inin istemediği kişinin rektör olmasını sağlamıştır. İki yıldır bilim ve üniversite adına BÜ’de yaşanan vahşete dur diyeceğine, atadığı dekanlarla da katkı vermektedir.

10 gün kadar önce, Devlet Bahçeli, “Üniversite sınavlarını kaldıracağımız günler de çok uzak değildir” açıklamasını yapmıştır. Anayasal ve yasal görevleri gereği, yükseköğretim ile ilgili her konuda hazırlık yapması/yapmış olması gereken YÖK başkanı, Bahçeli’nin açıklaması üzerine, “Bu konuda Sayın Cumhurbaşkanı'mızın bizlere bir talimatı olursa, biz bu konuda çalışabiliriz. Sayın Cumhurbaşkanı'mızın bu konuda bir iradesi olursa, sınavlar konusunda alternatif çalışmalar yapabiliriz” diyebilmiştir.

Ne yazık ki, Cumhuriyet muhafızlarını koruması gereken yargı da, büyük ölçüde anayasal ve yasal görevlerini yerine getirmemektedir. Örneğin tüm suçları Gezi Parkına sahip çıkmak olan sanıklara, müebbet hapis cezası verilmiştir. Türkiye, kararlarına uyacağına dair sözleşme imzalamış olsa da, AİHM’nin ‘Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ı tahliye edin’ kararına uymamaktadır. Yüksek Seçim Kurulu, Anayasaya aykırı olarak AKP liderine üçüncü kez aday olabilir demiştir. Milletvekili seçilen Can Atalay yasalara karşın tahliye edilmemektedir. Bayram öncesi Merdan Yanardağ’ın başına gelenler, yargının halini göstermektedir.

Bu durumda, günümüzün eğitim bakanı ile YÖK başkanından, cumhuriyet muhafızlarını yetiştirmesini beklemek boşuna olduğu gibi yargının cumhuriyet muhafızlarını korumasını da beklemek boşunadır. İktidarın genelde yandaş olduğu için atadığı diğer bürokratlardan da sorumlu yurttaşlar olarak Cumhuriyete sahip çıkmalarını beklemek gerçekçi olmamaktadır.

Dolayısıyla cumhuriyeti koruma görevi yurtseverlerin omuzuna yüklenmiştir. Zaman, yurtsever olma zamanıdır.

[email protected]