Sonuç olarak 3 Mart 1924’ün yüzüncü yılında, ‘öğretim birliğinin’ paramparça olduğunu söylemek mümkündür. Gericiler, şimdilik bu konuda da rövanşı almış gibidir.

3 Mart 1924 tarihli 430 sayılı yasanın rövanşı (II)

3 Mart 1924 itibariyle Türkiye’de, Osmanlı'dan kalma, kendi vakıfları tarafından yönetilen azınlık ve yabancı okullar vardı. Din İşleri ve Vakıflar Bakanlığı’nın ilgilendiği ve dini öğretimin ağırlıklı olduğu sıbyan mektepleri ile medreseler bulunuyordu. Sıbyan mektebini bitiren erkekler medreseye devam edebiliyordu. Maarif Vekaleti'ne bağlı olan ve çağdaş derslerin de okutulduğu ilk ve ortaokullar, liseler ile meslek okulları vardı. Medreselerde çoğu devamsız olan ve ilkokul düzeyinde okuyan 16 bin dolayında öğrenci vardı ve bu öğrencilerin bir kısmı tek müderrisi olan medrese öğrencileriydi.

Medreseler Osmanlı'nın duraklama döneminde nitelik kaybına uğramaya başlamıştı. Örneğin 1600’lerde Kazak Abdal, “Ormanda büyüyen adam azgını/ Çarşıda pazarda insan beğenmez/ Medrese kaçkını softa bozgunu/ Selam vermeğe dervişan beğenmez/ Alemi tan eder yanına varsan/ Seni yanıltır bir mesele sorsan/ Bir çim bile çıkmaz karnını yarsan/ Camiye gelir de erkan beğenmez” diyordu (akt. Sakaoğlu, 2003: 29). Tarihçi Ergin’e göre de, medreseler memlekete, Türklüğe, ilim âlemine hizmet etmiş tek alim yetiştirmemişti (akt. Sakaoğlu, 2003: 8). Medreselerin yetersizliği üzerine Osmanlı, 1863’te darülfünun (üniversite) açmıştı. Medreseler Osmanlının her yenilik girişimine karşı çıkmış, 1876 ve 1909’da yaşanan isyanlara da katılmıştı.

Dolayısıyla 3 Mart 1924’te kabul edilmiş olan 430 sayılı Öğretim Birliği Yasası, bu koşullarda kabul edilmiş bir yasadır. Bu yasanın ilk maddesiyle, askeri okullar dışında kalan Din İşleri ve Vakıflar Bakanlığı ile yerli ya da yabancı özel vakıflarca yürütülen tüm okullar eğitim bakanlığına bağlanmıştır. Bu yasanın 4. maddesi de bakanlığa, “yüksek diniyat mütehassısları yetiştirilmek üzere Darülfünunda bir İlahiyat Fakültesi tesis ve imamet ve hitabet gibi hidematı diniyenin ifası vazifesiyle mükellef memurların yetişmesi için de ayrı mektepler küşat” etme görevi vermiştir. 13 Mart 1924’te de, sıbyan mektepleri ilkokullara dönüştürülmüştür. Medreseler kapatılırken öğrencileri uygun okullara nakledilmiş ve 29’u da 4 yıllık ortaokul niteliğinde salt imam hatip yetiştirecek ‘imam hatip okulu’ olarak yapılandırılmıştır. Darülfünunda da bir ilahiyat fakültesi açılmıştır. Bu yasa, tek tip insan yetiştirmek için değil, tek elden yönetilecek laik ve bilimsel eğitim sistemini kurup özgür yurttaş yetiştirmek için çıkarılmıştır.

Bu yasanın ardından, ders programları çağdaşlaştırılmış, öğretim dili Arapça/Farsça yerine Türkçe olmuş, karma eğitim ve devlet okullarında parasız eğitim başlatılmıştır. Tarikatlar kapatılmış, Harf Devrimi yapılarak okuma-yazma kolaylaştırılmış, öğretmen yetiştirmeye önem verilmiş ve zamanla okullarda din dersleri kaldırılmıştır. Bu yasa önemi gereği, hem 27 Mayıs (1961) Anayasası’nın 153. maddesi hem de 1982 Anayasası’nın 174. maddesi ile Anayasa’nın koruması altına alınmıştır.

2 bin 258 öğrenci ile öğretime başlayan imam hatip okulları, öğrenci sayısı 10’lara düşünce 1930’da kapatılmıştır. Öğrenci sayısı 20’ye düşen ilahiyat fakültesi de 1933’te kapatılıp İstanbul Üniversitesi’nde İslam Araştırmaları Enstitüsü’ne dönüştürülmüştür. İmam-hatip yetiştirmek için ilkokul mezunlarının alındığı Kuran kursları açılmıştır (Zengin, 2002: 94, 96, 102).

3 Mart 1924’te başlayan laik ve bilimsel dönüşümlerin son halkalarından biri 1940’ta köy enstitülerinin açılması ile 1946 seçimlerinden 22 gün önce 4936 sayılı çağdaş, demokratik ve özerk Üniversite Kanunu’nun çıkarılmasıdır. Ancak 1946 seçimlerinden sonra devran dönmüş, iktidarlar laik ve bilimsel eğitimle bağdaşmayan uygulamalarda bulunmaya başlamışlardır. Din dersi 1949’da ilkokul, 1950’lerde ortaokul ve 1960’larda da liselerde seçmeli ders olmuştur. Demokrat Parti 1951’de imam hatipleri ayrı okullar olarak değil, ortaokul/lise dengi okul olarak açmıştır. 1960’larda imam olamasalar da kızların imam hatiplere alınmasına başlanmıştır. 1972’de imam hatipler dahil meslek okullarının orta kısmı kapatılınca, imam hatip liselerine giden öğrenci sayısı 2 yılda yüzde 70 kadar azalmıştır (Öcal, 1996). 12 Eylül 1980 darbecilerinin hazırladığı 1983 Anayasası’nda, ağırlıklı olarak Sünni-Hanefi içerikli din kültürü ve ahlak bilgisi dersini ilk ve ortaöğretimde zorunlu ders yapmıştır. 1983’te imam hatip mezunlarına üniversiteye girme hakkı vermiştir. 1997 yılında kesintisiz 8 yıllık zorunlu eğitime geçildiğinde de, imam hatip liselerine giden öğrenci sayısı hızla azalmıştır.

AKP’nin 30 Mart 2012’de çıkardığı 4+4+4 yasası ile imam hatip ortaokulları ve iki yeni seçmeli din dersi açılmıştır. Bu yasa, Anayasanın laiklikle ilgili 2., 10., 42. ve 58. maddelerine aykırı olsa da, 2010 Anayasa reformundan sonra yapısı değiştirilen Anayasa Mahkemesi tarafından hiçbir maddesi iptal edilmemiştir. Bu yasanın hemen ardından, bir seçmeli din dersi daha açılmış, genel liseler kapatılmış, binlerce okul imam hatiplere dönüştürülmüş, okullarda türban serbest bırakılıp mescit açılmıştır. Liselere giriş sınavı değiştirilerek sınav kazanamayan öğrencilerin büyük çoğunluğu imam hatip liselerine gitmek zorunda bırakılmıştır.

Son yıllarda, imam hatip çıkışlılar eğitim bakanlığına ve ilahiyatçılar rektörlüğe getirilmektedir. Üniversiteler giderek medreseye dönüşmektedir. Bakanlığın gerici kuruluşlarla yaptığı protokoller artmaktadır. Diyanetin ve yasak olan tarikatların da, bakanlığın resmen tanıdığı okulları vardır. Sıbyan mektebi ve medrese adları verilen kaçak oluşumlar da artmış ve icazet törenlerini caddelerde yapmaya başlamışlardır. Yeni seçmeli din dersleri açılmıştır. Bakanlık ‘manevi rehber’ ve ‘Depreme Manevi Hazırlık’ adını verdiği uygulamalarla imamları, müftüleri ve vaizleri okullarda kullanmaya başlamıştır. Anayasayı korumakla görevli olan Cumhuriyet Savcıları, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi, Anayasa karşıtı gelişmeleri bırakın görmemezlikten gelmeyi, çoğu kez Anayasaya uygun gelişmeler olarak değerlendirmektedir.

Sonuç olarak 3 Mart 1924’ün yüzüncü yılında, ‘öğretim birliğinin’ paramparça olduğunu söylemek mümkündür. Gericiler, şimdilik bu konuda da rövanşı almış gibidir.

[email protected]

Kaynakça

  • Öcal, M. (1996). 15. Milli eğitim şurası ve okullarımızda din eğitimi. İstanbul: Türkiye Gönüllü Teşekkülleri Vakfı yayını.
  • Sakaoğlu, N. (2003). Osmanlı’dan Günümüze Eğitim Tarihi. İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
  • Zengin, Z. S. (2002). Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun hazırlanmasından sonraki ilk dönemde uygulanışı ve din eğitimi, Dini Araştırmalar, Mayıs-Ağustos, 5, s. 81-106.