'Üniversiteler, hacim ve kalite olarak düşük puan aldıkları alanlar konusunda pek bir girişimde bulunmasalar da, yüksek puan aldıkları alanlar için 'şu alanda şöyle başarılıyız' açıklamasını yapıyor.'

Bu rapor da TÜBİTAK'tan!

Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu’nun (TÜBİTAK) ‘Bilim Teknoloji ve Yenilik Politikaları Daire Başkanlığı’, 2023’te ‘Üniversitelerin Alan Bazlı Yetkinlik Analizi1 adlı bir rapor yayımlamış. Raporun yönetici bölümünde, bu çalışmanın amacının “üniversitelerin araştırma alanları bazında performanslarının birbirlerine karşılaştırmalı olarak değerlendirilebilmesini sağlamak” olduğu açıklanıyor. Bu bağlamda yeteri kadar veri elde edilebilen 130 üniversitede, 132 alt araştırma alanı temelinde hesaplamalar yapılmışsa da yeterli veri bulamadıklarından 130 alt araştırma alanına ait grafiklerle 130 üniversiteye ait grafikler hazırlanmış. Kitaptaki açıklamaya göre, “Çizilen grafiklerde yatay eksen (x ekseni) kalite göstergelerinden alınan puanı 0-60 arası değer alarak; dikey eksen (y ekseni) hacim göstergelerinden alınan puanı 0-40 arası değer alarak” (s. 26) gösteriliyor.

Raporun 36.-165. sayfalarında, hiçbir açıklama yapılmadan 130 araştırma alanı ile ilgili grafiklere yer veriliyor. Bu grafikler, üniversitelerin o alt alanla ilgili olarak topladığı hacim ve kalite puanına göre konumunu gösteriyor. Örneğin 149. sayfada yer alan eğitim alt alanıyla ilgili grafikte, hacim boyutunda ilk üç sırada Anadolu, Gazi ve ODTÜ ve son üç sırada ise Bingöl, Çankaya ve Batman üniversiteleri bulunuyor. Kalite boyutunda, Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) açık ara önde bulunuyor ve onu ODTÜ ve Adıyaman Üniversitesi izliyor, son sıralarda da Hitit, Bingöl ve Ufuk üniversiteleri yer alıyor.

Raporda nedense fen ve sağlık ana alanları pek çok alt alana göre irdelenirken, sosyal ve beşeri bilim ana alanları alt alanlara ayrılmıyor (s.167-170). Örneğin fizik ana alanı 10 ve kimya alanı da beş alt alana ayrılıyor. Ancak eğitim alanı, eğitim yönetimi, ölçme ve değerlendirme gibi pek çok eğitim bilim alanı ile öğretmenlik programlarını içerse de, eğitim konusunda alt alanlar bulunmuyor! Bu durumda eğitim alanının hacim/kalite puanının tüm eğitimin alt alanlarını kapsayıp kapsamadığı da, eğitim puanının eğitimin hangi alt alanıyla ilgili olduğu da bilinmiyor. Bir başka deyişle, eğitim yönetimi, eğitim teknolojileri, program geliştirme, … gibi eğitim bilim alanlarında üniversitelerin yetkinliğini öğrenmek mümkün olmuyor. Benzeri sorunlar, alt alanları olan tüm sosyal ve beşeri bilimler için de geçerli oluyor.

Raporun 171.-347. sayfalarında da, yine peş peşe ve hiçbir açıklama yapmadan 177 üniversitedeki alt alanlarla ilgili yetkinlik grafiklerine yer veriliyor. Örneğin 205. sayfada yer alan BÜ yetkinlik haritası grafiğine göre, bu üniversitenin en nitelikli alanlarının sırasıyla eğitim, dil ve edebiyat ile deneysel fizik olduğu anlaşılıyor. Ancak bu grafikte hacim bakımından en yetersiz alanlar olarak yer alan kardiyoloji ve onkoloji gibi alt alanlar BÜ’de bulunmuyor!!! Üstelik 130. sayfadaki kardiyoloji alt alanıyla ilgili grafikte de BÜ en düşük hacim ölçüsüne sahip bir üniversite olarak görülüyor. Raporun 309. sayfasında da ODTÜ’nün yetkinlik haritası grafiği bulunuyor. Bu grafiğe göre, arkeoloji, biomedikal ile dil ve edebiyat ODTÜ’nün en nitelikli alanları olarak görülüyor. Ancak ODTÜ’nün web sayfasına göre bu üniversitede arkeoloji alanı bulunmuyor!!! Üstelik 145’inci sayfadaki arkeoloji alanıyla ilgili grafikte de, ODTÜ en yetkin üniversite olarak yer alıyor!!!

Arkeoloji ya da kardiyoloji gibi üniversite olmayan alanların alt alan grafiklerinde yer alması, ya raporu hazırlayanların dikkatsizliğinden kaynaklanıyor. Ya da üniversitesinde olmayan bir alanda bireysel ilgi nedeniyle yapılan araştırmaların yeterli veri bulmak adına hesaba katılmış olmasından kaynaklanıyor.

Raporda üniversitelerin hacim göstergesinin;

  • “Dünyadaki Akademik Birikime Katkı (ilgili alanda üniversite toplam yayın sayısı),
  • Akademik Değer Yaratan Kritik Kitle (ilgili alanda üniversitede yayın yapmış olan akademisyen sayısı),
  • Ar-Ge ve Yenilik Proje Hacmine Katkı (ilgili alanda toplam üniversite proje bütçesi İlgili alanda toplam TÜBİTAK proje bütçesi) ve
  • Üniversitenin Türkiye’ye Görece Bağıl Odaklanma Endeksi (üniversitenin ilgili alandaki yayınlarının toplam yayınlarına oranı)”

alt göstergeleri üzerinden hesaplandığı belirtiliyor (s. 18). Bu arada, dört alt göstergeden oluşan bu ölçüme, neden örneğin ‘nicelik1 yerine ölçü birimi metreküp olan ‘hacim’ dendiği anlaşılamıyor.

Üniversitelerin kalite göstergesinin ise;

  • “Yayınların Bağıl Atıf Etkisi (ilgili alanda üniversite yayın başına atıf sayısı İlgili alanda dünya yayın başına atıf sayısı),
  • Nitelikli Yayın Üretme Kapasitesi (ilgili alanda dünyada en çok atıf alan ilk %10’luk dilime giren yayın sayısı Üniversitenin ilgili alandaki yayın sayısı),
  • Akademisyen Verimliliği (ilgili alanda üniversite yayın sayısı İlgili alanda yayın yapan akademisyen sayısı),
  • Ar-Ge ve Yenilik Projelerinin Niteliği (İlgili alanda üniversite ortalama proje bütçesi İlgili alanda ortalama TÜBİTAK proje bütçesi),
  • Sanayiye Katkıda Bulunacak Nitelikli Yayın Üretme Kapasitesi (İlgili alanda patentler tarafından atıflanan üniversite yayın sayısı),
  • Türkiye'nin Uluslararasılaşmasına Katkı (İlgili alanda patentler tarafından atıflanan üniversite yayın sayısı) ve
  • Üniversitenin Uluslararasılaşmasına Katkı (İlgili alanda üniversitenin yapmış olduğu uluslararası yayın sayısı İlgili alanda üniversiteden yapılan toplam yayın sayısı)”

alt göstergeleri üzerinden hesaplandığı belirtiliyor (s. 18).

Ancak raporda bu alt göstergeler bazında ek bilgi verilmiyor. AKP’lileşen TÜBİTAK’a ne denli güveniyorsanız, bu sonuçlara da o denli güvenmek zorunda kalıyorsunuz.

Merak edip TÜBİTAK’ın 2021 yılı ‘Üniversitelerin Alan Bazlı Yetkinlik Analizi’ raporuna bakınca da şaşırıyorsunuz. 2021 raporunun 151. sayfasında eğitim alanında üniversitelerin yeriyle ilgili grafik bulunuyor. Bu grafiğe göre, sırasıyla ODTÜ, Boğaziçi ve Bilkent eğitim alanındaki en kaliteli üniversiteler oluyor. Bu grafikte BÜ eğitimi kalite ekseninde 43 bandında yer alıyor. Ancak aynı raporun 207. sayfasında bulunan BÜ’nün yetkinlik haritasına bakıldığında ise, eğitimin ancak kalite ekseninde 18 bandında yer aldığı görülüyor. Bu çarpıklık nasıl oluyor bilinmiyor!

Üniversiteler, hacim ve kalite olarak düşük puan aldıkları alanlar konusunda pek bir girişimde bulunmasalar da, yüksek puan aldıkları alanlar için hemen “şu alanda şöyle başarılıyız” açıklamasını yapıyorlar. YÖK ise üniversitelerin hacim/kalite ölçütlerinin ne olduğunu umursamıyor, Cumhurbaşkanı’nı memnun etmenin yollarını arıyor.

Bu raporda irdeleme olmadığı gibi sonuç bölümü de bulunmuyor. Bu raporun ne işe yaradığı bilinmese de, üniversitelerdeki piyasalaşmanın, gericileşmenin, AKP’lileşmenin ve keyfi uygulamaların üstünü örttüğü biliniyor.

[email protected]