Kapitalist üretim ilişkileri ne insanlık tanıyor ne doğa ne de kamuculuk. Üretim ilişkilerinin ürünü olan hukuk da buraya oturuyor. Devlet, hukuk, siyaset ve iktidar kapitalizmle derin ilişki içinde.

Akbelen kimin, devlet kimin?

Toplumsal üretim araçları kamu ile özel arasında dönemsel özelliklere göre paylaşılırken özelleştirme için plan ve programlar yapıldı, kararlar alındı, yasalar çıkarıldı, anayasal güvence getirildi. 

Sermaye sınıfının çıkarı için çalışan yasama ve yargı birlikteliği özelleştirmelerde de aynı duyarlılığı (!) gösterdi. Siyasal iktidarlar farklılaşsa da hep sermaye çıkarına toplumsal mülkiyeti paramparça eden uygulamalar yaşandı, keyfilik özelleştirme hukukunu da sardı. 

Düzen içi hizayı sağlama çabası gösteren kimi yargı kararları uygulanmadı. Yargı hukuka uygun davranılmasını uyarma dışında halkın olanı yağmalamanın, talanın özüne dokunamadı. Yargı denetimi keyfiliği önleyemedi. 

Akbelen’de güvenlik güçlerince silahlarla korunan, halka şiddet uygulayan düzenin özeti bu…

“Yer üstü ve altı tüm kaynaklar, tüm doğa benim”, “üretim araçları ve ilişkileri benim elimde”, “devlet de benim hukuk da” diyor sermaye sınıfı. “Emek gücü metadır, piyasada istediğim bedelle satın alırım; mülkiyet hakkı, girişim, sözleşme ve çalışma özgürlükleri benim egemenliğimde, biçimlendiririm ve sömürürüm” diyor. “Hukuku istediğim gibi yazar, istediğim gibi uygularım ya da uygulamam; devlet, hukuk, din, gericilik benim araçlarım; genel oy hakkını emekçilerden çalmak da benim elimde” diyor. 

Sermaye sınıfı ile devlet ilişkisini, burjuva devletinin işlevini Akbelen’de yaşananlarla, güvenlik güçlerinin sermayenin çıkarı için halka saldırısıyla bir kez daha gördük. 

Akbelen Kaz Dağından İkizdere’ye, Mersin’den Sinop’a tüm direnişler gibi direniyor.  

Halk kendisine ait olanı, güvenlik güçleri maden ve enerji şirketinin çıkarlarını koruyor.1

Halk doğayı, güvenlik güçleri doğayı katledenleri koruyor.  

“Kimin devleti” sorusunu sormak şart. 

Kapitalizmin devletini tanımlamakta sessiz kalınınca, devlet ayağı sömürü düzeninin dışındaymış gibi gösteriliyor ama temize çıkmış olmuyor. Sessizlik burjuvaziye, gericiliğe destek veriyor. 

Düşünce özgürlüğü, düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü ne kadar önemli ve anlamlıysa da kullanıldığı yerde kaldığı sürece soyut kalır. Her ne kadar kurulu düzen bu özgürlüğe dahi dayanamasa da asıl olan düşüncenin eyleme dönüşmesidir. 

Akbelen halkın “haklı eylemi”dir.

Özelleştirmeci devlet Akbelen’de… 

Piyasacı devlet Akbelen’de…

Sermaye ve temsilcileri Akbelen’de…

Emekçilerin ağzından açıklama yaparak, emekçileri birbirine düşman eden patronlar Akbelen’de…

Akbelen’de halk talana ve talancılara, kârdan başka bir şey düşünmeyenlere, sermayenin sınırsız tahakkümüne karşı direniyor. 

Akbelen’de halk eşitsizliğe, adaletsizliğe, yoksullaştırmaya, yoksunlaştırmaya karşı direniyor.

Akbelen’de halk baskı ve şiddete karşı direniyor. 

Anayasa, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir”, “Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz” der ama Anayasanın özünde sınıfsallık hakim. Devlet de sınıfsal. 

Halkın yaptığı, özel mülkiyet ilişkilerinde egemen olan sınıfa karşı kamusal mülkiyeti savunanların egemenliğini yaşama geçirmek için savaşım. 

Eğer sermaye-devlet işbirliği Anayasadaki mülkiyet, girişim, sözleşme, özelleştirme gibi hak ve özgürlükleri ileri sürüyorsa, halk da aynı Anayasanın ve uluslararası insan hakları belgelerinin özünde yer alan direnme hakkını kullanıyor. 

Direnme, tarihsel süreç içinde sermaye sınıfının bugün “hak ve özgürlüğüm” diye sarıldıkları da dahil olmak üzere tüm “hak ve özgürlük savaşımları”nın öncüsü, onların başlangıç ve devamının en meşru hakkı, hukukun da özü.

Akbelen, “Haziran Direnişi” gibi haklı direnişin adı.

Akbelen doğanın, doğa da canlıların ve insanlığın…

Kapitalist üretim ilişkileri ne insanlık tanıyor ne doğa ne de kamuculuk. Üretim ilişkilerinin ürünü olan hukuk da buraya oturuyor. Devlet, hukuk, siyaset ve iktidar kapitalizmle derin ilişki içinde. 

“Neden” sorusunun yanıtını biliyoruz: sömürü için… 

Direniş ve savaşım sömürücü düzene odaklanacak.