Zelenski'nin Yahudi kökenleri ve Hitler'e dönük 'çeyrek Yahudi' tartışması

Bu haliyle burjuva tarihçiliğinin tek adam kötücüllüğü ile kollektif suç kavram setine sıkıştırılmış faşizm tartışmasından çıkış yok.

Tevfik Taş

Hitler, Yahudi köklere mi sahipti?

Bu soruya ilk elden verilmesi gereken sosyalist yanıt şu olsa gerek: Olsa ne olur, olmasa ne olur? Bunun ne önemi var!

İnsanların etnik ya da dini kökenleri ile onların siyasi yönelimleri arasında doğrudan bir belirlenim ilişkisi olduğunu varsaymak bilim dışı olarak mahkûm edileli çok oldu. Ancak insanlık kapitalist barbarlık belasından kurtulamadığı sürece bilim dışı olanın zombileşme eğilimi varlığını hep sürdürecek gibi.

Volodimir Zelenski'nin Ukrayna'daki Nazi örgütlenmesinin NATO stratejileri gereği ABD ve AB gözetimi altında, plan ve programa bağlanmasını inkâr eden argümanına içkin olan ''Ben Yahudi isem, Nazileşmeye destek vermem düşünülemez'' tarzındaki açıklaması etnik/dinsel kimlik ile siyasi yönelim arasındaki ilişkinin ne ölçüde çarpık okunduğunu gösteren güncel örneklerden biri olarak dünya medyasına yansıdı.

Rusya'nın deneyimli Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, kapitalist Rusya'nın temsilcisi olsa dahi, Sovyet tedrisatından geçmiş olmanın etkisiyle olsa gerek, ''Hitler'in de Yahudi kökleri var. Bu, hiçbir şey ifade etmez'' diye yanıt verdi. Buraya kadar isabetli bir değerlendirme olduğuna kuşku yok.

'Hitler'in Yahudi kökeni' iddiasını ilk dillendiren elbette Lavrov değildir. Bu iddiaya İsrail'den Kanada'ya kadar tepki gösterilmesinin nedeni tarihsel bir verinin çarpıtılması veya benzeri bir hassasiyetten kaynaklanmıyor. Emperyalist saldırganlığın bir bütün olarak meşruiyet kaynağı ihtiyacına gereksinim duyması sözü geçen iddianın farklı çıkar hesapları ile tartışılmasına alan açıyor.

Faşizm olgusunu ''tek adam kötücüllüğü'' ile açıklamaya çalışan burjuva tarihçiliğinin sefaleti ile bu ekolün prototipi ''kollektif suç'' kolaycılığının üzerinde mutabık kaldığı zemin, faşizmin emperyalizm koşullarında bir sermaye diktatörlüğü olduğu gerçeğinin üzerini örtme çabası olarak alt okumasını gözden kaçırmamak gerekiyor.

Hitler, 'çeyrek Yahudi' miydi?

1920'li yılların ortasından beri ''Hitler'in avukatı'' olarak tanınan Hans Frank, 1946'da Nürnberg Mahkemeleri'nin idama mahkûm sanığı olarak yargılandığı dönemde derin pişmanlık içinde anılarını kaleme almıştı. Hans Frank, Darağacının Karşısında adıyla 1953'de yayımlanan anı ve değerlendirmelerinde, Hitler'deki Yahudi düşmanlığının bizzat Yahudi dedesinin etkisinden kaynaklandığı iddialarda bulunmuştu.

Hans Frank'ın iddialarının yanısıra Hitler'in İngiliz yeğeni William Patrick Hitler'in amcasına dönük yazdığı ileri sürülen ''şantaj mektupları'' da Adolf Hitler'in baba tarafından Yahudi kökenlerini ''ifşa etmeye'' dönük bir tartışmayı alevlendirmiş, mesele meslekten tarihçilerin ilgi alanını aşan bir boyut kazanmıştı.

Nazi resmi tarihinde Adolf Hitler'in büyükbabası Johann Georg Hiedler olarak kabul edilirken, Adolf Hitler'in özel avukatı Hans Frank ve yeğeni William Patrick Hitler'in iddiaları ile Hitler (de) 1935 yılında çıkarılan Irk Kanunu gereği ''çeyrek Yahudi'' (Vierteljude) olarak kayıt altına alınmayı gerektiriyordu.

Adolf Hitler'in büyükannesi Maria Anna Schicklgrube'in Johann Georg Hiedler ile evlenmeden önce Alois adında beş yaşında bir oğlunun olması ve bu çocuğun daha sonradan Hiedler tarafından evlat edilmesi tarihçilerin Adolf Hitler biyografisi üzerinde yoğunlaştığı başlıklardan biri haline geldi. Zira Maria Anna Schicklgrube, Johann Georg Hiedler ile evlenmeden önce Frankenburger adlı bir Yahudi zenginin evinde hizmetçi olarak çalışırken hamile kalır.

Adolf Hitler'in 1903'de ölen babası Alois Hitler, biyolojik babası olmayan Johann Georg Hiedler'in ölümünden sonra nüfus dairesine gidip, o güne kadar Alois Schickelgrube olan adını değiştirerek Alois Hitler olarak kayıtlara geçirtir.

Muhtemeldir ki, Alois Hitler bu değişiklik ile miras hukukundan yararlanmak ister. Uzun yıllar ''Hitler biyografı'' olarak tanınan tarihçi Nikolaus von Preradovich, inançlı bir Nazi tarihçisi olduğu için Hitler'in büyükbabasının yaşadığı Graz kentinde 1830'larda Yahudi nüfusu olmadığı ileri sürüler.

Öte yandan İngiliz tarihçi Ricard Evans Adolf Hitler'in ''çeyrek Yahudi'' olduğu tezlerine itibar etmez. Yakın dönemde ABD'li araştırmacı Leonard Sax ise Adolf Hitler'in Yahudi kökenine dair yeni tarihsel verilere ulaşıldığını ifade eder.

En donanımlı Hitler biyografı olarak bilinen Ian Kershaw, Nikolaus von Preradovich'in ''sıkı bir aşırı sağcı'' olduğunun altını çizerek, onun tarihçiliğine kuşkuyla bakılmasını salık verir.

Ancak meslekten tarihçilerin tartışması burada bitmez. Sınıfsal aidiyet ve sınıf bilinci kavramlarının dışarıda bırakıldığı faşizm ve kökeni tartışmaları kişilerin etnik ve dinsel kökenleri ile çocukluklarında yaşadıkları üzerinden izah edilmeye çalışılır.

Bu haliyle de burjuva tarihçiliğinin tek adam kötücüllüğü ile kollektif suç kavram setine sıkıştırılmış faşizm tartışmasından çıkış yok. Marx, bir başka bağlamda 1840'larda Yahudi Sorunu'nu kaleme alırken çok temel bir reel zemine işaret ediyordu. Yahudi grupların dinine değil, gündelik hayat(lar)ına odaklanılmasını başa yazıyordu. Zelenski'nin de Lavrov'un da dinlerine ya da etnik kökenlerine değil, temsil ettikleri sınıf çıkarlarına bakmakta yarar var.