Yaşamımızı sınıflı toplumlarda sürdürüyoruz. Servet sahibi zenginler ile emeğinden başka sermayesi olmayan işçiler arasında sayısal bir karşılaştırma yapmaya gerek bile duymuyoruz.
Bir avuç asalak ile milyonlarca emekçinin hikayesi yazılıyor; işçisi, memuru, işsizi, emeklisi, öğrencisi, sanatçısı ile… Hepsi, hepimiz işçi sınıfının bir parçayız.
Kamuda, fabrikalarda, toplumsal yaşamın her alanında varız ve çoğunluktayız.
Bu çoğunluk yani bizler sendikalarda örgütlenerek alın terimizin hakkını almaya, kazanılmış haklarımızı korumaya ve geliştirmeye çalışıyoruz.
Peki sendikaların yöneticileri?
Çoğunluğu temsil ettiklerini, dahası temsil ettikleri çoğunluğun gücünün farkındalar mı? Çoğunluğun gücü ve konfor alanına sıkışmış bir mücadele mümkün mü? Onlar da biliyorlar çoğunluğun işçi sınıfı olduğunu. Biliyorlar, işçi sınıfı silkelense yer yerinden oynayacak. Ancak işlerine gelmeyen bir şeyler var: konfor alanlarını kaybetmek! Elbette tek sebebi bu değil, tüm sebeplerini paylaşmak başka bir yazının konusu olsun.
Sendikalar, yöneticilerine öyle olanaklar sunuyor ki açılmaz denilen kapılar ardı ardına açılıyor. Bürokrasi ve siyasette “sağlam” yer bulma fırsatı yakalanıyor. Tüm bunlar herkesin bildiği ama kimsenin kendine kondurmadığı gerçekler.
Bu gerçekleri bazen bile isteye bazen ise ne olduğunu anlamadan deneyimlersin. Tüm olanaklarını sınıfın için kullanmayı unuttuğun zaman, örgütlülüğü ve mücadeleyi bir kenara koyduğun zaman oluyor ne oluyorsa.
Varan 1: Taksim Meydanı ve 1 Mayıs
Bu yıl 1 Mayıs İşçi Bayramı için Taksim Meydanı'na çağrı yapan sendikaların tutumu ciddi tartışmalara neden oldu. Üzerinde daha fazla tepinmenin alemi yok. Söylenecek bazı sözleri içimizden söyledik. Yüzlerine söylenenlerin ders çıkarmalarına yeteceğini en naif haliyle umut ediyorum.
Taksim, Türkiye işçi sınıfının mücadele tarihinde önemli bir yer tutuyor. Orayı adres gösteriyorsan sorumluluğunu bileceksin.
Yok öyle değil ve diyorsanız ki biz bu sorumluluğu CHP ye bıraktık, büyük hata. Sorumlu kim biz çözemedik, zaten sizin de pek umurunuz da değil anlaşılan.
CHP Taksim'i adres gösterip ortadan kaybolurken, sendikaların kulağına bir şey mi fısıldadı, yoksa Saraçhane'ye gelmeden mi fısıldadı bunu bilemeyiz. Elbet bir gün çıkacaktır ortaya.
Adına normalleşme denilen ancak öz itibariyle yoksulların, emekçilerin üzerine çöken IMF programının sessiz sedasız yürütülebilmesi için, CHP tüm hünerlerini sergiliyor.
Bu sefer “yaşayarak öğrenmeyelim” diyorum ama bazıları dünden razı görünüyor.
Yalnız "komplo" teorime göre, unuttukları bir şey var: emeklisi, işçisi, memuru, işsizi, koskoca işçi sınıfı "Bıçak kemiğe dayandı" diye haykırıyor.
Burası bir uyanırsa CHP'nin de, sufleyi yanlış yerden alanların da işi zor. AKP ile normalleşme, normalleşen AKP veya ipleri sermayenin elinde bir CHP ile bu dönemde daha çok işimiz olacak.
Varan 2: Öğretmen mitingi
10 Mayıs’ta, İstanbul’da özel bir okulda müdür olarak görev yapan bir öğretmenin öldürülmesi üzerine ülke genelinde büyük bir öğretmen grevi örgütlenmiş, sendikalı sendikasız milyonlarca öğretmen iş bırakmıştı.
Binlerce öğretmen ayağa kalkmış, eylem günü meydanlarda: Öölmeye değil, öğretmeye geldik”, "Gerici müfredatın yeri çöplüktür” diyerek haykırmıştır.
Eylemden bir hafta sonra ise, meydanları dolduran sendikaların “başkanlarına" bir de baktık ki Saraçhane'de öğretmen mitingindeler. Kürsüye biri çıkarken diğeri iniyor.
Öğretmenlerin sorunları çığ gibi büyümüş, tarikatlar okullarda cirit atıyor, sanki ülkede bunlar yeni yaşanıyormuş gibi CHP'nin aklına öğretmen mitingi yapmak gelmiş. Bizim de aklımıza yeni değil ama tam yerinde bir şeyler geliyor; Siz böyle her "değişimden" sonra "gelin bir gazınızı alalım" diyor olabilir misiniz?
Eğitim Sen ve Eğitim İş’in kıymetli yöneticilerine sormak isterim: Madem ortak kürsü kullanabiliyorsunuz, neden gerici müfredat paylaşıldığında, atamalar ve tasarruf tedbirleri açıklandığında büyük bir öğretmen mitingi yapmıyorsunuz?
Eğer yapamıyorsanız nedir buna engel olan? Ne oldu şimdi? Miting bitti ve sizler nasıl bir enerji devrettiniz örgütlerinize? Bu miting sonrasında nasıl bir mücadele başlığı çıkarıyor CHP, sufleyi alabildiniz mi ?
Ben söyleyeyim, koca bir hiç.
Ataması yapılmayan öğretmenlerin sesi biraz daha gür çıksa, sendikalar biraz daha bu sorunu sokağa taşısa emin olun şunu diyecekler, "Arkadaşlar sakin olun sorunların çözümü sandık. İktidar oluyoruz hepinizi atayacağız." Aynı şey müfredat için de geçerli: "Gerici müfredatın uygulanacağı bu dönem, derslere girmiyoruz." denilsin ve izleyip görelim CHP'nin tutumunu.
Sendikaların yöneticisi dostlarımıza bir daha söyleyelim CHP "yolunda". CHP'nin yolu açık ve net; aman ayranımız dökülmesin, aman yoğurdumuz ekşimesin, hele şu IMF programını AKP hükümeti hakkıyla bir uygulasın, yolu.
CHP miting yapar hakkıdır.
AKP iktidarı boyunca yüzlerce miting, eylem yaptılar. Okullara bilimsel müfredat, adliyelere adalet mi geldi? Ben bu yazıyı dostlarımız için yazıyorum. Bugünler geride kaldığında o kürsülerde yaptığınız konuşmaların kayıtları dışında bir şey bulamayacaksınız.
Türkiye’de bir sınıf hareketi oluşsun ve bizler buna öncülük edelim diyorsanız, harekete geçmek ve kürsüleri sınıfın imkanları ile kurmak, kullanmak gerekiyor. Dostlar alışverişte görsün mitingleri ile koca işçi sınıfını sermayenin zulmüne terk edemeyiz.
İşçi sınıfını da bu sendikal anlayışa bırakamayız. Bizler dostlarımızın bu oyuna gelmeyeceklerine, ikbal peşinde koşmayacaklarına inanmak istiyoruz.
IMF'nin dayattığı politikaları yırtıp atmak da, onların uygulayıcısı ve sakinleştiricilerine boyun eğmemek de boynumuzun borcu.
* Büro İş İstanbul Şube Eğitim Sekreteri