Küba: Devrimin sporunu neden savunmalı?

Mesele sporun politikleştirilmesi değil; mesele Küba’da sporun, doğal yetenek ve kalıtımın ötesinde, 1959’dan itibaren geliştirilen politikaların ürünü olduğunun anlaşılmasıdır.

Haber Merkezi

“Bir Kübalının ringde neden ‘vatan yahut ölüm’ dediğini, madalyaların neden Fidel’e adandığını veyahut da mütevazı bir köyden gelen bir babanın evladının madalyalarını neden müteşekkir bir şekilde Kumandanın fotoğrafının yanına astığını merak ettiğinizde…”

Pandeminin olanca koşuşturmacası ve uykusuz geçen gecelerinin ortasında Olimpiyat Oyunları gelip çattı ve hem Küba’ya hem de dünyaya biraz da olsa ışık saçtı. Yine de birçokları sporcularımızın devrimden bahsetmesini veya mutlulukları esnasında madalyalarını Fidel’e adamalarını anlamıyor, hatta kınıyor. Bazıları “ödlekler” diyor sporcularımıza, başkaları daha beter şeyler, ama en çok da spor alanında siyasetten bahsedilmesini eleştiriyorlar (elbette kendileri arada bir ringlerde ‘Vatan yahut Yaşam’1 diye bağırarak politikaya başvurmaktan çekinmiyorlar).

“Ancak dürüst olmak gerekirse, bunca şeyin arasında, Mijaín Lópes’in babasının neden oğlunun madalyalarını asmak için Fidel’in resmini seçtiğini anlamak için en azından birazcık çaba harcamamız gerekiyor. Kübalı olmaktan gururluyuz elbette ama bu arada Latin Amerikalı da olduğumuzu, Küba’da sporun devrimden önceki tarihinin -özellikle de 20’inci yüzyıldan itibaren- sıradan bir Latin Amerika ülkesinin tarihi olduğunu çoğunlukla unutuyoruz.”

Küba devrimin başarıya ulaşmasından evvel yedi tane olimpiyata katıldı (1960 Oyunları dahil) ve bu olimpiyatlarda toplam yalnızda 12 madalya kazandı. Bunlardan beşi altındı ve tümü de eskrim dalındaydı (eskrim gibi bir sporu yapma imkanına kimlerin sahip olduğunu söylemeye sanıyorum gerek yok). Küba bu yedi olimpiyatın yalnızca üçünde madalya kazandı (1900, 1904 ve 1948). 1900’de Ramón Fonst’un adaya ve Latin Amerika’ya ilk iki madalyayı kazandırmasıyla Küba iyi bir açılış yaptı. Sonraki oyunda Küba dokuz madalya kazandı, ki bu sayı mevzubahis yedi oyunda elde edilen en yüksek madalya sayısıydı.

Bu ödüller de aynı şekilde tamamen eskrimden geldi (dört atlet kazandı bunları; ancak ilginç bilgidir, bu dördünün yalnızca ikisi Kübalı, diğer ikisi ABD’liydi). 1948’e kadar Küba bir daha olimpiyat podyumuna çıkmayı başaramadı; bu yıl, yelken dalında yarışan bir baba-oğul, pek de elitist olmayan yıldız kategorisinde getirdiler madalyayı (oyunlara kendi yatlarını ve her şeylerini kendileri kiralayarak gitmişlerdi).

Sonuçta 60 yılda Küba yalnızca iki spor dalında madalya kazandı; ikisi de gördüğünüz gibi pek “halka ait” dallardı: eskrim ve yelken. 1960’a kadar Küba’yı olimpiyatlarda yalnızca 124 atlet temsil etmişti. Madalya kazananların tümü beyaz sporculardı ve hiçbiri başkent dışından değildi (dört Havanalı ve Küba adına yarışan iki ABD’li). Yani 1960 yılına kadar, Küba sporunu temsil eden ABD’lilerin sayısı, ülkenin orta ve doğusundan gelenlerden fazlaydı.

1964 Tokyo Oyunları’ndan 2020 Tokyo Oyunları’na kadar Küba toplam 13 olimpiyata katıldı ve sonuncusu henüz tamamlanmamış olduğu halde 82’si altın, 225 madalya kazandı. Bu sürede Küba’yı 1820 atlet temsil etti (hesaplayalım, 1820-124=?); bu sporcular atletizm, basketbol, beyzbol, boks, bisiklet, eskrim, halter, güreş, yüzme, kano, atıcılık, tekvando, yelken, voleybol ve judo dallarında podyuma çıktılar. Küba, 1904’ten sonraki ilk altın madalyasını 1972 yılında devrimin yetiştirdiği sporcu kuşağıyla kazandı.

“Evet, Küba’nın yeniden zirveye ulaşabilmesi için 68 yıl geçmesi gerekti; o günden bu yana tüm olimpiyat oyunlarında en az üç altın madalya kazanıldı. Kadın sporcuların ilk madalyası için de devrimi beklemek gerekti; 1968’de dört Kübalı kadın 4x100 metre bayrak yarışında gümüş madalyayı kazandı.”

Küba, bahsi geçen 13 oyunun hepsinde madalya kazandı; 1976’dan beri gerçekleşen olimpiyat oyunlarının her birinde en az on madalya kazandı. Bunu daha önceki olimpiyatların hiçbirinde başaramamıştı. Dahası, 1992 Barcelona Oyunları’nda Küba rekor kırarak 14’ü altın olmak üzere toplam 31 madalya elde etti. Bu sonuçla tüm ülkeler arasında beşinci oldu; yalnızca eski Sovyetler Birliği’nin birleşik ekibi, ABD, Almanya ve Çin gibi güçlü ekiplerin gerisinde kaldı.

Bu sonuçlar sayesinde Küba, İspanyolca konuşulan ülkeler arasında en fazla madalya kazanan ülke konumunda (evet, İspanya dahil). Yalnızca altın madalyalar düşünülürse, ada bu açıdan da birinciliğini koruyor; Küba kendisinden sonra gelen sekiz Latin Amerika ülkesinin toplamından daha fazla altın madalyaya sahip (Brezilya, Arjantin, Meksika ve diğer beş Latin Amerika ülkesinin altın madalyalarının TOPLAMINDAN söz ediyoruz). Aslına bakılırsa, bu listede üçüncü sırada bulunan Arjantin’in toplam madalya sayısı (75) Küba’nın altın madalya sayısından (82) daha az. Bugün Küba, olimpiyat tarihinin en başarılı on altıncı ülkesi konumunda.

Bu soğuk rakamların yanına Juantorena, Ana Fidelia, Iván Pedroso, Sotomayor, Savón, Stevenson, Karayip Esmerleri (ki aralarından Regla Torres, 20’nci asrın en iyi voleybolcusu), ve elbette Latin Amerika’nın aynı dalda dört altın madalya kazanmış tek sporcusu olan, 2004’ten beri namağlup olimpiyat şampiyonu Mijaín López’in isimlerini eklemek gerek.

“Sadece bu son oyunlarda Küba, devrimden önce kazandığı toplam madalyadan daha fazlasını kazandı. Dahası, Tokyo 2020’deki Küba delegasyonundaki madalya sahipleri sekiz farklı ilden, altın madalya sahipleri beş farklı ilden geliyor. Devrimden önceki tablonun tam aksine bu gençlerin yalnızca biri Havana’dan, o da mütevazı mahalle Güinera’dan.”

Bu yazıyı devrim öncesi olimpiyat hikayeleri arasında halkın hafızasına en fazla kazınmış olanı anmadan bitirmek olmaz. Félix “Andarín” Carvajal, eskrimci ve yelkenci hemşehrilerinin aksine olimpiyatlara beş parasız gitmişti. Çok yoksul bir ailenin oğlu olarak 14 yaşından itibaren maratona ilgi duymuştu. Okuma yazmayı yetişkinlikte öğrendi; 29 yaşında hayalleriyle birlikte San Luis’e geldi. INDER2 gibi bir kurum vasıtasıyla değil, Küba’da para toplayarak gerçekleştirdi yolculuğunu.

Finansman konusunda önce Estrada Palma’dan3 yardım istedi ama reddedildi. Bu yüzden köy köy gezip gösteriler yaparak para topladı ve bu paralarla New Orleans’a varmayı başardı. Oradan San Luis’e yürüyerek gitmek zorunda kaldı; yürüyüşü on günden uzun sürdü. San Luis’e yarıştan kısa süre önce varmasına rağmen yarışta uzun süre liderliği korudu (ki, ayağında botlar ve yarıştan hemen önce pantolondan kestiği bir şortla koşuyordu).

Ancak olimpiyat arzusundan daha güçlü bir şey vardı: açlık. Yol üstünde birkaç elma ağacı gördü; elmaların açlıktan bayılmasını engelleyeceğini düşünmüştü ama elmalar midesini bozdu. Bu yüzden Andarín birkaç kez yarışa ara verip tuvalete gitmek zorunda kaldı; bu yüzden ancak dördüncü olabildi. Bu makalenin yazarı olarak, yelkencilerin ve eskrimcilerin benzer zorluklardan geçmediklerine kalıbımı basarım.

“Bir Kübalının ringde neden ‘vatan yahut ölüm’ dediğini, madalyaların neden Fidel’e adandığını veyahut da mütevazı bir köyden gelen bir babanın evladının madalyalarını neden müteşekkir bir şekilde Kumandanın fotoğrafının yanına astığını merak ettiğinizde bu verileri getirin aklınıza. Mesele sporun politikleştirilmesi değil; mesele Küba’da sporun, doğal yetenek ve kalıtımın ötesinde, 1959’dan itibaren geliştirilen politikaların ürünü olduğunun anlaşılmasıdır. Tarihini bilmeyenler onu tekrarlamaya mahkûm olurlar; Küba’yı temsil eden Amerikalılar olma arzusundakilerin sonlarının bazen Andarín’inki gibi olduğu unutulmamalıdır.

Ivette González Salanueva
7 Ağustos 2021, Lo Que Somos

"Küba Gerçeği", 2023 Şubat ayında Türkiye Komünist Partisi'nin (TKP) girişimiyle başlatılan bir yayın. Küba'da siyaset, ekonomi, yaşam, kültür gibi konularda Kübalı yazarların ürettiği makalelerin çevirilerini yayımlayan Küba Gerçeği'nde çıkan makaleler, artık soL'da paylaşılacak.

  • 1. Karşıdevrimcilerin sloganı
  • 2. Devrimden sonra kurulan Küba Ulusal Spor, Kültür Fizik ve Rekreasyon Enstitüsü
  • 3. Dönemin Küba devlet başkanı