Kıtlığın sebebi dünya savaşı değil sınıf savaşı: Ekmek herkese yeter

Ekmeğin azı açlık, fazlası aptallık. Ekmek tek başına açlığın çaresi değil zaten. İnsanca beslenme, insanca barınma, insanca yaşama hakkı askıda. “Askıda ekmek” sefaletimizin sembolü.

Orhan Gökdemir

Ekmek insanlığın ve edebiyatın temel besin maddelerinden biri. Bu nedenle olmalı edebiyatta en etkileyici ürünlerde ekmek var. Felsefeyi ve egemen düşünceleri de içeriyor bu etki. Melih Cevdet, ekmek ve felsefe arasındaki sınıfsal iş bölümünü şöyle anlatıyor bir şiirinde:

“Köle sahipleri ekmek kaygısı çekmedikleri için felsefe yapıyorlardı,

Çünkü

Ekmeklerini köleler veriyordu onlara;

Köleler ekmek kaygısı çekmedikleri için

Felsefe yapmıyorlardı,

Çünkü

Ekmeklerini köle sahipleri veriyordu onlara.

Ve yıkıldı gitti Likya.

Köleler felsefe kaygısı çekmedikleri için ekmek yapıyorlardı,

Çünkü

Felsefelerini köle sahipleri veriyordu onlara;

Felsefe sahipleri köle kaygısı çekmedikleri için ekmek yapmıyorlardı,

Çünkü

Kölelerini Felsefe veriyordu onlara.

Ve yıkıldı gitti Likya”

“Her şey ekmekle başladı, ekmekle bitecek” diyordu Oktay Akbal ilk kitabında. O kitabın adı 2. Dünya Savaşı'ndan bugüne kalan uğursuz bir miras gibi; “Önce Ekmekler Bozuldu…” Ekmek bozulunca insan bozulur çünkü. Toplumun çürümeye başladığının ilk işaretidir bu. Ekmeği bozmamak, yüksekte tutmak gerekir öyleyse. Halkımızda buna inanmış, inancının bir parçası haline getirmiştir. Kutsaldır ekmek, yere düşürmesi günahtır.

Türkiye, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra bir kez daha ekmek kuyruklarıyla tanışıyor. Dünya lideri olma hevesindeki bir Ortadoğu karakterinin peşinde oradan oraya savruluyor çünkü. Bol din, bol eşitsizlik boca ettiler halkın üzerine. Ahlakı uçtu gitti o arada. Ekmekler de bozuldu ve azaldı haliyle.

Ekmeğin azı açlık fazlası aptallık!

İstanbul’da ekmeğin fiyatının 7,5 TL’ye çıkacağını iddia eden ve katıldığı canlı yayında “Ekmek aptal toplumların temel gıda maddesidir. Bizim toplum ekmek ile doyduğu için başında 20 senedir böyle yöneticiler duruyor” sözleriyle gündeme gelen Ekmek Üreticileri Sendikası Başkanı Cihan Kolivar gözaltına alındı. İddiaya göre halkı aşağılamıştı. Oysa halkı aşağılayanlar ekmeğe zam yapanlar ve halkı ekmeğe muhtaç hale getirenlerdi.

Kolivar’ın söylediği de doğruydu aslında. Ekmek tüketiminin en fazla olduğu ülkelerin başında Türkiye geliyor. Little Rankings adlı sitenin verilerine göre, Türkiye’de bir kişi yılda 120 kg ekmek tüketiyor. Türkiye’nin ardında Cezayir var. Kuzey Afrika ülkesinde günde 49 milyon adet baget ekmek tüketilirken, kişi başına yılda 110 kg ekmek yeniliyor.

Yoksula ekmek ihtiyaç. Hal böyleyken ekmeği ucuza satmak yasak. Antalya'da, 2015 yılında, belirlenen 1 liranın altında ekmek satan fırına açılan davanın temyiz dosyasına bakan Yargıtay, fırınların belirlenen fiyatın altında ekmek satmasının “haksız rekabete” neden olduğuna hükmetti iki yıl önce. Açlık görmezden gelinebilir, rekabet önemli!

Halkı dilenciliğe bağımlı hale getiren AKP’nin belediyeleri de halka ucuz ekmek ulaştırılmaması için ellerinden geleni esirgemedi bu nedenle. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin AKP’li belediyelerin sınırları içinde Halk Ekmek büfeleri açması belediyelerce engellendi. Üsküdar ve Ümraniye belediyeleri bu konuda en militan davrananlardı. Şehrin en çok ekmeksizleri bu belediyelerin sınırları içinde yaşıyordu.

AKP’li yıllarda parlatılan iki kentten biri olan “muhafazakâr” Konya’da ekmeğe yüzde 40 zam yapılmasının ardından belediyeye ait Halk Ekmek satış noktaları önünde ucuz ekmek kuyrukları oluştu geçen yıl. AKP’li Kayseri Büyükşehir Belediyesi, ucuz olmasından dolayı vatandaşların sürekli uzun kuyruklar oluşturduğu Kent Ekmek'e zam yaptı. Kuyruk görünmesin istiyordu belediye, açlık önemli değildi. Zam yetmeyince ekmek kuyruklarını gizlemek için kent merkezindeki kent ekmek büfelerini kaldırdı. Kayseri’de artık kuyruk görünmüyor.

Niğde'de, vatandaşlar ekmeği Halk Ekmek'ten yarı fiyatına alabiliyordu. Hal böyle olunca Niğde Belediyesi’nin Halk Ekmek büfesinin önünde uzun kuyruklar oluştu. Bir vatandaş, "Ben 65 yaşındayım böyle ekmek kuyruğu görmedim" derken bir başkası, ekmek alabilmek için sıradakilerin birbirleriyle kavga ettiğini söyledi.

Yaklaşık bir ay önce Antalya’da 210 gram ekmeğin fiyatı 5 lira oldu. İlçedeki bir fırıncı aynı gramajdaki ekmeği 3 liradan satmaya devam etti. Antalya kuyruğuydu bu da. Ülkenin turizm merkezinde görünmez bir açlık hükmünü sürdürüyordu.

Denizli’de, Tunceli’de de benzer görüntüler oluştu. Tunceli’nin Pertek İlçe Belediyesi, vatandaşın ucuz ekmek alabilmesi için halk ekmek fiyatını 2 buçuk lira olarak belirledi. Ama baktı olmuyor, bir kişinin beşten fazla ekmek almasını yasakladı.

Konya’da AKP’li Karatay Belediyesi’nin işlettiği Halk Ekmek büfesi önünde, ekmeği piyasaya göre 50 kuruş daha ucuza satın almak isteyen yurttaşlar, soğuk havaya rağmen metrelerce uzayan kuyruklar oluşturdu.

Ekmeğin azı açlık, fazlası aptallık. Ekmek tek başına açlığın çaresi değil zaten. İnsanca beslenme, insanca barınma, insanca yaşama hakkı askıda. “Askıda ekmek” sefaletimizin sembolü. Askıda olan insanlık esasında.

Halka ekmek gerek

İnsanlık aşina bu sefalete. Maksim Gorki bu sefaletin yazarıdır, kitapların biri, “Ekmeğimi Kazanırken” ekmek kokuludur. Emile Zola, Germinal’i maden ocağındaki çetin yaşamı ve işçi sınıfının direnişini anlatır. Ekmeğin kokusu alın terinin kokusuna karışır, kan kokusu siner sonra üstüne. Heinrich Böll, “İlk Yılların Ekmeği”nde savaşın yol açtığı açlığa tutar ışığını. Victor Hugo “Sefiller”inde, ekmek davasını şöyle anlatır: “Ne devlete ne de cemiyete güveni kalmamıştı. Tersanede müdür, fabrikada patron onun emeğini çalıyor, fakat kimse gelip yakalarına yapışmıyordu. Halbuki kendisi bir ekmek çaldığı için beş sene kürek cezasına mahkûm edilmişti.” Bizde de var bu kavganın izleri. Orhan Kemal’in ilk öykü kitabı 1949 yılında yazdığı “Ekmek Kavgası”dır. Bir asker ile alayın dökülen yemek artıklarını kapışan yoksullar arasındaki çekişmedir anlattığı.

Demek ki “ekmek kavgası” esasında adalet ve eşitlik kavgasıdır. Bunlar olmazsa ekmeksiz kalır halk. Diyor ki Bertolt Brecht,

“Bilin: Halkın ekmeğidir adalet.

Bakarsınız bol olur bu ekmek,

Bakarsınız kıt,

Bakarsınız doyum olmaz tadına,

Bakarsınız berbat.

Azaldı mı ekmek, başlar açlık,

Bozuldu mu tadı, başlar hoşnutsuzluk boy atmaya…”

Önce ekmekler bozuldu, sonra insanlar. Biliyoruz bu hikâyenin sonunda yıkılıp gidecek Likya. Yeni bir dünya kuracağız o köhne şehrin yıkıntıları üzerinde. Adalet ve eşitlik dönecek yeryüzüne. Biliyoruz herkese yeter ekmek, herkese yeter dünya!