Bizim mutfaktan, 'elmalı'

Efendim bu hafta bizim mutfaktan elmalı kurabiye üzerine lezzetli bir muhabbet edelim diye düşündüm. Düşündüm de, kurabiyeden önce “elma” mevzuuna değinmek isterim birazcık. Biz zaten, Âdem, Havva ve de elma mevzuunu biliyoruz, değil mi?
Ama bu hadisenin benim açımdan derinliğini öğrenmem epeyce zaman sonrasına ait. Farklı bir ifade ile taaa 35 yıl önce Mülkiye ikinci sınıf öğrencisi olarak, Alaaddin Şenel Hocam’dan aldığım o müthiş Siyasi Düşünceler Tarihi dersi ile mevzunun iğne deliğine vakıf oldum.

Aquinalı St.Thomas ve elma
Ders, başlı başına ayrı bir monografi konusu olmalıdır. Ama derste, Aquinalı Thomas anlatılırken kürsüdeki kırmızı elma hiç aklımdan çıkmıyor.
Aquinalı Thomas abi, 1225–1274 yılları arasında yaşamış olan, ünlü bir filozof. Hıristiyan teolojisine yaptığı katkılar ve verdiği eserler ile ölümünden yaklaşık 300 yıl sonra 1567’de Papa V. Pius tarafından Katolik Kilisesi’nin uluları arasına yükseltilir. 1879’da Papa XIII. Leo, Thomas’ın öğretilerini teolojinin temeli olarak kabul eder ve böylece Thomas’ın görüşleri Katolik Kilisesi’nin resmi görüşü durumuna gelmiş olur.
Efendim, bu muhterem Thomas, Âdem-Havva ve Elma, hikâyesine 850 yıl önce öyle bir ayrıntı ve sert bir üslupla yaklaşmış ki, insan elmayı doğrudan ısırırken inanın ki günah işlemiş sayabilir kendini gerçekten.

Elmalı kurabiye
Siz de gördünüz işte, öyle hemencecik elmalı kurabiye muhabbetine girilmiyor. Ama artık sırasıdır.
Bir pazar sabahı yatakta gözlerinizi daha açmadan burnunuza mutfaktan, öyle bir muhteşem koku gelir ki, içinize işler, resmen mutluluk verir. Çünkü esas olarak, elma+tarçın+limon+vanilya quatrosu sarıp sarmalamıştır evi. Yataktan kalkıp da mutfağa gittiğinizde önce sevdiğinizi görürsünüz. Bir öpücükle birlikte daha da bir mutlanırsınız tabiatıylan. Sevdiğiniz, un, yağ, yoğurt, kabartma tozu, limon kabuğu rendesi ve vanilya ile tuttuğu hamuru dinlendirmeye almıştır bile çoktan.
Sonra ayrı bir kapta elmaları soyup rendelemiş, içine kararında tarçın, az miktarda esmer şeker ve de doğranmış ceviz içi de ilave ederek marmelat kıvamından daha diri bir iç hazırlamıştır.
İşte sizi meftunluğun birinci kademesi olarak karşılayan koku, oradan gelmektedir.

Sıra içine yerleştirmededir
Dinlenmiş hamur yaklaşık 10 cm. çapında ne çok kalın, ne de çok ince açılır. Bir kenarına yakın kısma o muhteşem iç yerleştirilir. Hamurun kenarı kapatılarak yarım ay şekline getirilip, tepsiye dizilir. Tepsi dolduğunda da doğrudan orta hararette ısınmış bulunan fırına gönderilir.
Fırın kapağının deliklerinden çıkan buğu ve koku, sanki bir sihirli melodi gibidir. Bütün bedeninizi kaplar adeta. Kapağın camından pembeleşmenin izlerini gördüğünüzde işlem tamamdır. E ne de olsa solaryumun süresi makul olmalıdır değil mi?
Tepsiyi çıkarıp hafif ılımalarını bekledikten sonra büyük bir ihtimamla, pudra şekerini Ernest Hemingway’in Klimanjoro’nun Karları misali serpiverin kararında. Ve artık dinlenmeye alın yavruları.

Çayla birlikte ilk ısırık
Çay demlenmiştir, tavşankanı. Yavrulardan birini, Arhavali İsmail’in Fotika’ya gösterdiği nezaketle, elinizin baş ve işaret parmakları arasına alarak dudaklarınızla burnunuz arasındaki bölgeye yanaştırınız. Nasıl ama? Rayihayı hissettiniz değil mi?
Sonra da, bir ısırık alın. Kurabiyenin alt tabanının gervrekliğini ve pudra şekerinin örttüğü hafif yumuşaklığı ayrı ayrı hissettiniz değil mi?
Şimdi diliniz üzerindeki ilk ısırılmış kısmı üst damağınıza değdirmenin tam zamanıdır.
Amanın ki amanın. O gevrek ve işveli çıtır hamurun arasından, elma+tarçın+şeker+ceviz dörtlüsü, pudra şekerinin tozuması arasından nasıl da lezzet fırtınasına dönüşüyor değil mi?
Çayla birleştiğinde ağzınızda, sanki dağılıyor. Ve tüm malzemeler, ayrı ayrı lezzetlerini bırakıp geriye çekiliyorlar. Görsele iyice bir bakın hele. Cevizin çapkın çıkışı sizin de dikkatinizden kaçmadı değil mi?
Ah St. Thomas abi. Bu elma, konusunda haklı mısın değil misin kavrayamadım. Ancak elma, yuvarlaklığındaki cazibeyi, her halükarda koruyor gibi. Lezzet ise on numara.
Memleketteki gidişe inat, direnmek için ağzımızın tadı bozulmasın.
Yeter ki, boyun eğmeyelim…
Sağlık ve dostlukla.