Balkon: Sefa iken cefaya döndü!

Bugün “6 Nisan Pazar, …Bank hayırlı işler diler” reklam repliğini tekrarlamayacağım. Ama nerede ise 20 yıldır aralıksız kullandığım ve 1892’den bu yana Afitap Matbaasında basılan cep ajandamı, durum böyle giderse önümüzdeki yıl artık kullanmamayı düşünüyorum. Çünkü ajandaya not edilmiş bulunan yaklaşık 120 yıllık tabiat olayları artık yok. Örneğin yarın Kırlangıç Fırtınası yazıyor. Ama nerede fırtına? Nerede ise, baharsız yaz durumları söz konusu. Mevsim vaziyetleri böyledir de, siyasette fırtınadan kasırgaya gidiş olacak gibi. Son işaretler de balkondan verildi.

Balkon sefası
Eskinin avluları, bahçeleri azaldı artık. Ve birlikte yerlerini nerede ise yüz yıldır, cumba ve balkonlara bıraktı. Hele ki büyük kentlerde. Hele bir de İzmir’de iseniz, işte gerçekten balkon candır.
Ev ahalisinin her kuşak temsilcisine göre balkonun işlevi ve önemi ayrıdır. Ayrıdır da balkonlar asla çiçeksiz olmaz. Bakmayın siz o eski eşyalar ile depo haline getirilmiş, insansız balkon bozuntularına. Tıpkı, ana akım iktisadın sınıfsız, insansız ekonomi yorumlarına benzerler.
Gerçekten de çiçeksiz olmaz balkon.
Çocukluğumuzda peynir tenekeleri, margarin kutuları birer çiçek yatağı olarak kullanılırdı. Güller, sardunyalar, tırnak çiçekleri, ortancalar, petunyalar.
Ama illaki balkon köşesinde yasemin. O güzel kokusu ile ilk sabahı ve derin lacivert geceyi bir başka kılar. Sanki hayallerinizi canlandırır.
Tabii şimdi, klima cihazlarının aparatları, çanak antenler bu keyfi azaltmakla meşguller ama, yine de direnmek için balkonunuz var ise, mutlaka çiçeklendirmelisiniz. Oturacak kadar geniş olmasa da çiçeklendirin. Tıpkı, Paris’te, Roma’da Londra’da olduğu gibi. Hatta imkânınız var ise, yattığınız odanın cam önü de keyifli olabilir. Günün ilk ışıklarını hissettiğinizde açtığınız camdan hem taze gün, hem de çiçek dolsa odanıza fena mı olur?
Sabah kahveleri de, akşamüstü çayları da o balkondadır.
Mehtabı küstürmemek için Abbas Vakti rakıları da yine o balkonda...
Gece, uykusu kaçanlarının soluk alma yeridir kimi zaman balkon kuytuları. Gençlerin zaman zaman kaçamak iki fosuk tellendirdikleri sigaralara da ev sahipliği yaparlar.
Gece, serinlik bastığında, sevilenler, sevdiklerinin omuzlarına bir kazak ya da şal iliştirirken, yanağına öpücük kondurmayı da ihmal etmez o balkonlarda...
Evet, balkon hayat demektir. Zaman zaman hüznün de paylaşıldığı bitişik nizam balkonlarda, “yan masadan” misali ikramda da bulunulur ve dedikodulu fısıldaşmalar gece karanlığında kaybolur. Utana sıkıla gizli saklı bakışma, sevdiğini gözünden sakınma ve de yalnızlığın keyfini sürme mekânları da balkonlardır.
Bir de -konuyla doğrudan ilgisi yok sanacaksınız ama- çocukluğumun İzmir argosunda, gösterişleri göğüsleri olan hanımefendileri işaret için “balkona dikkat” denirdi ve sonra Fellini, Amorcord ile mevzuyu evrenselleştirmişti, hatırlayacaksınız.

Gri balkonlar ve balkondaşları
Fellini’nin çok renkli Akdenizliliği derken nereden geldi ise aklıma, birden bire Mussolini geldi. O yetmedi bir de katmerlisi Adolf Hitler çıkageldi. Balkon çağrıştırdı herhalde. Ama bu balkonun sefası değil, cefası. Farklı bir ifade ile tepeden bakma hobileri güçlü olan bu iki faşist, dünyayı kana buladı. Yıllardır unutulmadılar ve hiç unutulmayacaklar. Hem kendi ülkelerinin, hem de insanlık tarihinin kara sayfalarının ilk sıralarına yazıldı bu iki kişi ve çiçeksiz, sevgisiz gri balkonlarının balkondaşları.
Bizim de yakın dönem siyasi tarihimizin son on bir yılında seçim gecelerinde yine tepeden bakma hobileri güçlü olanlar, çiçeksiz gri balkonlarda konuşma yapıyorlar. İlk yıllarda siyaseten yol arkadaşları ile paylaşılan balkon, giderek yerini nerede ise, sadece ve sadece aile fertlerine bıraktı. Tıpkı 30 Mart gecesi gibi. O konuşma üzerine çokça yazıldı, çizildi. İsteyenler, meraklıları internet üzerinden o konuşmanın videosuna da erişebilirler.

Bitirirken...
Ben, bu yazıyı yazarken, il seçim kurulları kimi ilde oyları 15. kez sayarken, Cumhuriyetin Başkenti, devrimin kalbi Ankara’da oy sayımı talebini reddetmekte idi.
Göreceğiz hep birlikte. Yazıyı bağlarken Mülkiyeli şair Cemal Süreya’nın 555K Şiirinden bir bölümünü paylaşmak istedim. İçimden geldi.

(..)
“Hırsızlar, yüzde oncular, kumar erleri
Cebren ve hile ile haklarımızı alan
Zulmü ve alçaklığı yöneten murdar üçgen
Biliyor musunuz bir orman gelişiyor şimdi
Türküleri duyuyor musunuz nice derin
Yakılmış çoban ateşleriyle dağlarda
Karanlığı tutuşturup bir köşesinden
Geceyi gündüze çevirenlerin
Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yan yana geliyoruz ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz”.