“Ortanın solu” kimin solu ve şimdi nereye?

Kasım Gülek. Türkiye siyasi hayatına girişi... 50'li yılların CHP'sine damgasını vuran tarzı... İnönü'nün adayı Nihat Erim'e rağmen Genel Sekreterliği kazandığı 8. Kurultay'dan bu görevinden istifasına kadar olan (1950-1959) dokuz yıllık sürede yaptıkları... Ölümüne dek, tıpkı yakın dostu Osman Bölükbaşı gibi, her zaman konuşulan, tartışılan kişiliği ve ilişkileriyle bir fenomen olduğu söylenir.

Kasım Gülek, Fethullah Gülen’le de dosttu. Gülek’in cenaze namazını Gülen kıldırmıştı.

Kasım Gülek, CHP'den istifasına (1967) neden olarak, 18. Kurultaydaki “İleri Türkiye Ülkümüz” bildirisiyle partinin resmi görüşü olarak benimsenen ''Ortanın Solu'' politikasını göstermiş ve “İsmet Paşa'yı Roosevelt bile 'ortanın solu bir tutum takınacağız' dedi, diye kandırdılar” demişti. Gülek, Roosevelt'in “ortanın solu” değil, “ortanın biraz solu” dediğini de belirtmeden geçemiyordu!

ABD Başkanı Roosevelt, 1929'da kapitalizmin en büyük bunalımlarından biri sonrasında “ekonomik bunalım ve gün geçtikçe büyüyen ve sosyal bir tehlike halini alan işsizliğe karşı çare bulmak için muhafazakâr tedbirlerden vazgeçmek zorundayız. Ortanın solu bir politika takip edilecek” diyerek, “New Deal” diye adlandırılan bir programın mimarı olmuştu.

Yıllar sonra, 1965’de, bu kez Türkiye'de Türkiye İşçi Partisi'nin seçimlerde 15 milletvekilliği kazanmasının ardından, 1966'da yapılan 18.Kurultay'da İnönü, ''ortanın solunda olmanın sosyalist parti anlamına gelmediğini'' ifade ederek, ''CHP sosyalist değildir, sosyalist parti olmayacaktır'' Ecevit ise ''ortanın solu, partinin sosyal yenileşme döneminin bilincine varış demektir'' diye konuşmuştu.

Tüm bu demeçler, CHP’nin hem Türkiye İşçi Partisi'ne tabandan gidecek oyları engellemek istediğini gösteriyor hem de yeni “yol”unu belirliyordu. 1964 yılında Adalet Partisi’nin başına geçen Demirel, meydanlarda "Ortanın Solu, Moskova Yolu" diyor, halk arasında CHP’lilere “Moskof” ya da “Moskof uşağı” deniyordu.

Bülent Ecevit, 4 Mart 1967 günü, Konya’da bu iddialara cevap verirken “Ortanın Solu Hazreti Muhammed’in yolu!” demiş Bunun üzerine, “dini politikaya alet etmek”ten hakkında soruşturma açılmıştı. Bunu öğrenen İnönü, Ecevit’e büyük bir öfkeyle şöyle çıkışmıştı: “Sen nasıl böyle konuşursun. Sen bir adım attın, iki adım attın, onlarla kaç adıma kadar yarışabilirsin?” (Özdemir İnce Hürriyet, 13 Şubat 2011)

“Ortanın Solu” tanımının dile getirildiği dönem, esin kaynağı, gerekliliği ve amacı konusunda pek çok şey daha söylenebilir, örnekler çoğaltılabilir. Ancak, bir şey var ki, çok daha hazin: ABD, AB, NATO, IMF konusunda tereddütsüz uyum gösteren, hiçbir zaman sosyalistlere sıcak bakmayan CHP’ye sosyalist solun bazı kesimlerinden gösterilen karşılıksız teveccüh! Zor olanı, yani gerçek toplumsal bağlarla kitleselleşmeyi değil, gûya “hazır olan”ın içinde kitle çalışması ve siyaset yapmayı deneyen sol(cular), bir şizofreni halinin alıcısı olmuşlardır. Normal zamanlarda her türlü devrimci retorik kullanılırken, seçim zamanlarında da acil ve somut gündemler, gelsin CHP kuyrukçuluğu!

***

Günümüze gelince... Sorun şu ki, bu portalda bir süredir dillendirilen, CHP’ye hakim olan ideolojik ve siyasal eğilimin AKP’nin iktidarında tamamen silinmesi durumu, CHP’nin hızla yeni bir kimliğe büründürülme çabaları, “Ortanın solu” tanımını tarihe gömmüş durumdadır. İhtiyaç sonucu “ortanın solu” oluveren CHP, yeni “orta”sına doğru yolculuk yapmaktadır. Ancak bu kez, “orta”da duran kemalizm değil, liberalizmdir. AKP, bu ana yemeği dinci ve faşist bir sosla yedirirken, umudun adresi olan yüzde 42’lik kesime ise, tattırılmak istenen ölümcül sos, demokratizmdir! Solun, bir kez daha ve daha ölümcül bir şekilde, bu CHP zokasını yutması istenmektedir. AKP’nin istediği sol, liberal ve demokrat bir soldur bu, soldan başka herşeye benzemektedir. Daha önceki bir yazımda belirttiğim gibi, “yüzde 42’ye dönük tehlike artık bir değil, iki tanedir. AKP ve CHP’nin yeni yönetiminde cisimleşen anlayış.”

***

Geçtiğimiz günlerde, “yeni” CHP’nin Bursa’dan devşirdiği kadrolarından(!) Eğitimden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Sena Kaleli, TRT’de Nuriye Akman’a konuk oldu.

“Türban konusunda şekilsel ve düşünsel kalıpları çok uygun bulmuyorum. Birbirimizi dışlamamızın doğru olmadığını düşünüyorum. Ancak tabii ki kamuda, TBMM’de birtakım kurallar var” diyen Kaleli’ye Nuriye Akman, “öyle bir kural yok hangi madde bana söyler misiniz” diye sorduğunda, önce “Kuran-ı Kerim’de de öyleydi ya da böyleydi...” diye başladığı sözlerini Akman ısrarla keserek, “Hangi madde” diye sorduğunda, “madde olarak söyleyemeyeceğim ama... yorum olabilir” diye bitirerek, içine düştüğü durumdan kurtulmak için konuyu insanların bu konuda kaygı ve endişelere sahip olduğununa getirerek, “türban konusunu hiçbir partinin becerebileceğine inanmıyorum. Bu gerçek bir mesele değil. (...) Kadının uğradığı şiddetin başörtülü başörtüsüz yok” dedi.

Gürsel Tekin ve Kılıçdaroğlu’nun türban konusundaki açıklamaları sorulduğunda “bu CHP'nin sorunu değil istediği bir şey ise, AKP'nin çözmesi gereken bir sorun. Önce kaygı ve korkularımızı hep beraber aşabilmemiz gerekiyor” dedi.

Kaleli, 23 Ekim’de, Bursa’daki bir toplantıda yaptığı “Atatürk ilkelerinin ve Cumhuriyet’in bekçisi değilim, olmak da istemiyorum.” şeklindeki konuşmanın yanlış anlaşıldığını, bu konuşmayı “artık statükoyu ve bir takım değerleri korurken, gelişmenin önündeki engelleri kaldıralım” düşüncesiyle yaptığını belirtti.

***

Bursa Tabip Odası Başkanı iken, istifa etmeden CHP’den Nilüfer Belediye Meclisi üyeliğine aday olan Bülent Aslanhan, bu tavrıyla daha o dönemde dikkat çekmişti. Kendisine yönelik eleştirileri de, “Tabip Odası seçimlerinde karşımızda aday olan idealist hekimler çevresi -ki hekimler arasında "AKP li Hekimler " diye bilinirler- istedi diye Tabip Odası görevinden istifa etmeyeceğiz.. Tabip Odası'nda da da çalışacağız Kent Meclisinde de çalışacağız... bu böyle biline....” diye yanıtlamıştı.

Bursa kamuoyunda iyi tanınan Aslanhan, 13 Mart tarihli yazısının bir yerinde, şöyle diyordu:

“Muhalefet güçlerinin fotoğrafı zayıf görünüyor. Önümüzdeki seçimleri “son derece kritik” diye tanımlayan CHP dışı sol, bu seçimde anlamlı olacak ortak bir tavrı toplumun önüne koyup dikkat çekebilmiş durumda değil. Tartışıyorlar. Şöyle bir seçim işbirliği, böyle bir ittifak dendiğinde öyle yaparsak ne denir? Böyle yaparsak ne söylenir? Sosyalist namusa halel gelir mi endişeleri öne çıkıyor bu çevrelerde. Bu seçim için bu cenahtan duruma müdahale edebilecek anlamlı bir duruş ve güç görünmüyor, ne yazık ki.”

Bakın Aslanhan, kısa sürede neler yaptı? Seçim sonrası İl Başkanlığına aday olacağını açıklayıp, milletvekili aday adaylığı kararından vazgeçti. Milletvekili adayı olmaktansa "mahalle temsilcisi" olmanın daha iyi olduğunu açıkladı. Emek cephesini temsilen milletvekili aday adayı olmak üzere Nilüfer Belediye Meclisi'nden istifa etti. “CHP Genel Merkezi'nin genelgesine uyacağım ve milletvekilliği için başvuru yapmayacağım" dedi. Sonra Ankara'ya gitti ve milletvekilliği başvurusu yaptı. Dün de yeni bir açıklama yaptı ve bu kez "haramilerin saltanatını yıkmak, halkın çocuklarının ihtiyacını karşılamak" adına aday olduğunu duyurdu.

***

Siyaseten, bir tarafta (S. Kaleli) birikim ve belagat, diğer tarafta (B. Aslanhan) doğrultu yoksunluğu bulunmakta... Kaleli’yi solun bir kesiminin sınıfta kaldığı türban ve “Cumhuriyet bekçiliği” konusunda Aslanhan’ı da, “CHP dışı sol” diye tanımladığı sosyalist solun seçimlere dönük tavrı konusunda söyleyip ve yazdıklarına bakarak ciddiye almak mümkün değil. Üstünkörü bir siyasi anlayış ve “laf ola beri gele” denebilecek söz ve yazılar...

Kaleli’nin Cumhuriyetin değerleri, Aslanhan’ın ise sosyalist siyaset hakkındaki samimiyetlerinin kuşkulu olduğunu söylemek zorundayım.

Cumhuriyetin bitirildiği bir ülkede türban sorununu yokmuş gibi gören, bu konunun Cumhuriyetin değer erozyonunda önemli bir faktör olduğunu bilen ve bu konuda çözümü AKP’ye bırakan Sena Kaleli, Cumhuriyetin temel değerleri söz konusu olduğunda statükoyu değiştirmekten söz edebilmektedir. Nedir bu statüko? Kaleli ve Aslanhan, bu konuda tatmin edici yanıtlar verememektedir.

Sosyalizm mücadelesi, patronlar sınıfına karşı verilen bir mücadeledir. 1 Mayıs 2005’de “Patronlarla çıkarımız aynı” diye Akşam gazetesine demeç veren Süleyman Çelebi, patronlar Sena Kaleli ve Umut Oran ile birlikte aynı partide olmak, "haramilerin saltanatını yıkmak, halkın çocuklarının ihtiyacını karşılamak" için aday olduğunu belirten Aslanhan için nasıl bir duygudur? Afrika halklarının çocukları NATO bombardımanlarında ölürken, Genel Başkanı NATO’ya arka çıkarken CHP’de nasıl durulabilmektedir? Aslanhan, “Evet, bir “ışık” gördüm” diyor. Ve ekliyor: “Bu ülkeye bir sol seçenek gerektiğinin ışığını gördüm. Hem de kendini merkez sağa yanaştırmamış hem de kendini milliyetçiliğin ayrımcı çizgisine daraltmamış,umuda dönüşmüş bir sola ihtiyaç olduğunun ışığını gördüm.”

Aslanhan, gerçekten görüyor mu dersiniz?

[email protected]